HDP eski milletvekili Altan Tan: Orta Doğu, tamamıyla karıştı ve yeniden şekillenecek. İşte burada Türkiye, Kürtleri karşısında değil yanında görmek istiyor. İkinci bir sebep, Erdoğan iktidarı Türkiye'nin içinde oy kaybı ve ciddi bir sıkıntı içerisinde. Üçüncü bir mesele de şudur. Tayyip Erdoğan tekrar aday olmak istiyor.
HDP Diyarbakır eski Milletvekili Altan Tan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli eliyle yeni bir “çözüm süreci”nin neden başlatıldığıyla ilgili üç neden sıraladı.
Altan Tan, “Bir, Türkiye, Suriye’de, Irak’ta, Kürdistan’da, İsrail’le ilişkilerde, Gazze’de, Lübnan’da, yani dış politikada ciddi bir sıkıntı içerisinde. Çünkü Orta Doğu, tamamıyla karıştı ve yeniden şekillenecek belki birçok ülkenin sınırları ve iktidarları değişecek. İşte burada Türkiye Kürtleri karşısında değil yanında görmek istiyor. İkinci bir sebep Tayyip Erdoğan iktidarı Türkiye’nin içinde oy kaybı ve ciddi bir sıkıntı içerisinde. Ekonomiyi bir türlü düzeltilemiyor. Oyları düşüyor. Önümüzdeki seçimde ki erken bir seçim bekleniyor. Yine Kürtlerin oyuna ihtiyacı var. Üçüncü bir mesele de şudur. Tekrar Tayyip Erdoğan aday olmak istiyor. 360 oya ihtiyacı var. Bunu da yine Kürtlerin desteğiyle sağlamak istiyor” diye konuştu.
Rûdaw TV bültenine katılan Altan Tan, Bahçeli’nin açıklamaları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Daha önce 2013 yılında da bir çözüm süreci başlatıldığını ve kendisinin de İmralı ve Kandil’e giden heyette yer aldığını hatırlatan Altan Tan, Bahçeli’nin son çıkışının nedenleri ve Kürtlerin nasıl bir tutum alması gerektiği hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:
“Farz edin ki bu söylenenlerin hepsi doğrudur. Hükümet sıkıntıdadır, Tayyip Erdoğan tekrar seçilmek istiyor, içeride oyları düşüyor ve böyle bir harekete mecbur. Siyaset bu mecburiyetlerden bir netice çıkarma sanatıdır. Onun için adına çözüm süreci deseler de demeseler de bu iş bir tartışılmaya başladığı vakit yani bir süreç ortaya konulduğu vakit adım adım kademe kademe bu Kürt sorununun çözümüne kadar gider.
Ve Kürtlerin de önünde şöyle bir yol ayrımı var. Kürtler ya kıyamete kadar Türkiye ile savaşarak haklarını elde etmeye çalışacaklar. Ki bunu silahla becerebilmeleri de mümkün değil. İşte silahı, desteği Amerika’dan, İran’dan, Rusya’dan, İsrail’den alıp Türkiye’ye karşı savaşabilirler. Bu yol da yol değil. Yani bu yolun Kürtlere bir hayrı yok.
Türkiye için de şöyle bir durum söz konusu. İşte 40 yıldır devam eden bu savaşı bir 40 yıl daha böyle devam ettirecek veya Kürtlerle hem Türkiye’nin içinde hem de Türkiye’nin dışında Suriye’de, Irak’ta, yani Başur’da ve Rojava’da bir anlaşmaya gidecek.
Onun için Abdullah Öcalan’ın silahların susturulması meselesinde devreye girmesi olumlu bir adımdır. Yani hangi sebeple olursa olsun bu süreç desteklenmeli. Kimin ne hesabı varsa Kürt siyasetçilerin de bunu kendi taraflarına, kendi lehlerine çevirebilecek bir siyaset ortaya koymaları gerekir. Yoksa silahlar devam etsin, çatışma devam etsin, cezaevindekiler yine cezaevinde kalsın ve bu iş 40 yıl daha devam etsin. Bunun ne Türkiye’ye, ne Türklere, ne de Kürtlere bir hayrı yok.
Bu mesele aslında 2013 yılında çözülecekti. 2013 yılında. Yani ilk çözüm sürecinde. Abdullah Öcalan ile Erdoğan yani hükümet daha doğru bir ifadeyle devlet silahların bırakılması ve demokratik sürecin başlaması konusunda anlaşmışlardı. Ben İmralı’ya giden heyetin içindeyim. Kandil’e giden heyetin içindeyim. Sayın Mesut Barzani ile Neçirvan Barzani ile Celal Talabani ile defalarca yapılan görüşmelerin içindeyim. Ben şahidim. AK Parti ile Erdoğan ve Öcalan arasında bu konuda bir mutabakat, bir anlaşma vardı.
Ama o tarihte Amerika Birleşik Devletleri, Fethullah Gülen cemaati, Türkiye’deki eski Kemalistler, o tarih itibariyle MHP, CHP, Kandil bu işi bozdular. Ne yazık ki o tarih itibariyle 2013’te Selahattin Demirtaş da bu bozanların yanında yer aldı. Siyaset olarak yani tavır olarak bu çözüm sürecini bozan kadroların yanında yer aldı. Şimdi bugün Selahattin Demirtaş Öcalan’a destek vereceğini söylüyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi bu sürece destek vereceğini söylüyor. MHP, AK Parti destek vereceğini söylüyor. Bizim gibiler de. Ben mesela 2013 senesinde de o hendekler kazıldığı vakit PKK devrimci halk savaşı başlattığı vakit feryat ettim, hawar çektim yani bu yanlıştır yapmayın.
Bugün iktidarda Tayyip Erdoğan varsa biz onunla konuşmak zorundayız. Yarın başka birisi de gelirse onunla konuşmak zorundayız. Devlet kimse, iktidar kimse bizim muhatabımız odur. Ama ne yazık ki… Ben diskalifiye edildim ve çok ahlaksızca bazı karalamalara maruz kaldım ama işte 11 sene sonra 11 sene gecikmeyle tekrar döndük dolaştık aynı yere geldik. Bugün yine iktidarda Tayyip Erdoğan var. Biz iktidarda kim varsa onunla konuşmak mecburiyetindeyiz.
Dün Tayyip Erdoğan’a seni başkan yaptırmayacağız diyenler, e ne oldu? İşte 11 sene sonra yine Erdoğan’la görüşmek zorundasınız. Kim bu meseleyi çözmeye kalkarsa taraf olursa devlette kim varsa siyaset onunla yapılır. Ve ne yazık ki bu 11 sene boşa gitmiştir.”
2013’teki sürecin boşa harcandığını ve sonuç alınamadığını ancak şimdi durumun faklı olduğunu, MHP ve CHP gibi iki önemli partinin olası açılımın karşısında durmadığını ifade eden Altan Tan şöyle devam etti:
“Ama şu an dünden daha iyi bir durumdayız. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Devlet Bahçeli ve Kürt siyasetçilerinin de önemli bir kısmı bu sürece destek veriyor ama şunu söyleyemiyoruz yani acaba Kandil tam destek verecek mi? Avrupa’daki Kürt siyaseti tam destek verecek mi?
Selahattin Demirtaş bu desteğini yani ben Öcalan’ın siyasetinin destekçisiyim sözünü devam ettirecek mi? Bu saat itibariyle bilmiyoruz. Bunu birlikte yaşayıp göreceğiz. Ama geçen dönem yani 2013’te Öcalan’ın dediğini yapmadılar. Tekrar tekrar söylüyorum. Öcalan’la hükümet anlaşmıştı. Ama Kandil buna uymadı. İran işte desteklemedi. Amerika desteklemedi. CHP desteklemedi. MHP desteklemedi. Selahattin Demirtaş da desteklemeyenlerin yanında yer aldı. Yani o tarih itibariyle.
Ama bugün Kandil buna uyar mı, uymaz mı? Tabii iki önemli merkez var. Biri Kandil, birisi de Avrupa’daki PKK’li siyasetçiler. Bunların bağlantıları, dış bağlantıları yani Amerika ile Almanya ile İran ile nasıl etki yapacak bu mevzu üzerinde bunu henüz tam olarak bilmiyoruz. Çünkü bu konuda daha
Öcalan da tam olarak sahneye inmedi. Bunlar da tam olarak fikirlerini söylemediler. Yani şu an söylenilen laflar bir tabir var bizde yuvarlak. Yani yuvarlak sözler böyle çok kesin net şeyler yok ama şunu söylüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ben yıllardır bunu söylüyorum. Kürt sorununun çözümünde yanlış yapıyor. Silahların bırakılmasında.
PKK’nin Türkiye’de ve Rojava’da ve Kürdistan’da, Başur’da Türkiye’ye karşı silah bırakmasında muhatap Öcalan’dır, PKK’dir. Ama Kürt sorununun demokratik çözümünden muhatap halktır. PKK de değildir, Kandil de değildir, Öcalan da değildir. Muhatap Kürt halkıdır. Kürtlerdir. PKK silah bıraksa da bırakmasa da demokratikleşmenin devam etmesi lazım.
Yani bu iki mevzu birbirine karıştırılıyor. Yani bu sürecin kesin başarıya ulaşabilmesi için tarafların tamamının evet demesi lazım. Yani olumlu bir siyaset ortaya koymaları lazım. Ama şöyle bir mantık yürütelim. Farz edin ki olumlu bir tavır sergilemedi. Yani Kandil evet demedi. Avrupa’daki siyasetçiler evet demedi. Ama her halükarda Öcalan’ın bu konudaki tavrı önemlidir ve her halükarda Kürtlerin yani PKK’lilerin öyle diyeyim. Yani çünkü Kürtlerin hepsi PKK’li değil. Değişik fikirde Kürtler var.
PKK’lilerin önemli bir kısmı Öcalan’ın söylediklerine kıymet verecekler. Önemli bir kısmı. Yani velev ki Kandil ve Avrupa olumsuz olsa bile, hayır dese bile… Öcalan’ın net tavrı ve cezaevinden çıkması… Ki zaten bu projenin içinde Öcalan’ın cezaevinden çıkması da var. Dışarıda olması, serbest siyaset yapması PKK’li kitle üzerinde de ciddi bir etki yapacaktır.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Ama gönül ister ki hiçbir çatışma, hiçbir bölünme, hiçbir ayrışma olmadan Avrupa’da, Kandil’de, Dem Parti’de birlikte aynı kararı alsın. Ama böyle olmasa bile silahların susturulması çok önemlidir. Kürtlerin bundan sonra silahla varabilecekleri bir yer yok. Bunu 2013’te Abdullah Öcalan söyledi.”