AİHM, Demirhan ve Diğerleri v. Türkiye kararında 239 başvurucu hakkında önemli bir ihlal kararı verdi. Mahkeme, başvurucuların silahlı terör örgütü üyeliği suçundan mahkûm edilmelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesi (adil yargılanma hakkı) ve 7. maddesi (kanunsuz ceza olmaz ilkesi) bakımından ihlal teşkil ettiğine hükmetti.
Mahkeme, kararında başvurucuların ByLock adlı mesajlaşma uygulamasını kullanmaları temelinde verilen mahkûmiyetlerin, suçun maddi ve manevi unsurlarını somut ve bireyselleştirilmiş biçimde ortaya koymadan gerçekleştiğini ve bunun Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye kararında belirlenen standartlara aykırı olduğunu ifade etti İç hukuktaki mahkemelerin ByLock uygulamasının kullanımını, örgüt üyeliğinin otomatik ve yeterli delili olarak değerlendirmesinin AİHS’nin 7. maddesine aykırı olduğu vurgulandı.
Kararda ayrıca başvurucuların savunma haklarının da ciddi biçimde ihlal edildiği, delillerin etkin şekilde sorgulanamadığı, mahkemelerin kararlarını yeterli gerekçelerle desteklemediği ve bu durumun AİHS’nin 6. maddesi çerçevesinde adil yargılanma ilkesine aykırılık oluşturduğu belirtildi.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Mahkeme, başvurucuların uğradığı manevi zararın giderilmesi için ihlal kararının yeterli olduğu ancak Türk hukukundaki CMK madde 311 uyarınca, başvurucuların talep etmesi halinde yeniden yargılamanın en uygun çözüm yolu olduğuna işaret etti.
Avukat Kadir Öztürk, “Bu karar, Türkiye genelinde binlerce benzer dava bakımından önemli ve emsal teşkil edecek niteliktedir. AİHM’in bu kararı ve devamında gelecek benzer kararlarla, 15 Temmuz sonrası süreçte ByLock kullanımının yanı sıra, Bank Asya hesabı açma, sendika ve derneklere üyelik, sohbetlere katılma gibi ilk bakışta meşru görünen faaliyetlerin suç delili olarak kullanıldığı hukuka aykırı yargı pratiğinin sona ermesi yönünde önemli adımların atılması beklenmektedir” dedi.
Hukuki açıdan bu kararın, Türkiye’deki yargılama standartlarının yeniden gözden geçirilmesini ve özellikle suçun maddi ve manevi unsurlarının net ve somut olarak ortaya konması gerektiğini ortaya koyduğunu ifade eden Öztürk, “Bu bağlamda, Yalçınkaya kararının başlattığı süreçte AİHM’nin tavrını netleştirdiği ve benzer davaların sonuçlandırılmasında yol gösterici olacağı görülmektedir.
İlerleyen süreçte, ilk derece mahkemelerinden Yargıtay’a ve Anayasa Mahkemesi’ne kadar tüm yargı mercilerinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararlar doğrultusunda içtihatlarını yeniden gözden geçirmelerini, hukuk devleti ilkesine ve adil yargılanma hakkına uygun biçimde karar vererek geçmişteki hukuka aykırı uygulamalardan vazgeçmelerini bekliyoruz.”