Abdüllatif Şener'in oğlu Bedirhan Şener, yıllar önce yaz tatilinde ziyaret ettiği ve bir süre kaldığı anneannesini anlatmıştı.
Eski bakanlardan Abdüllatif Şener’in oğlu Bedirhan Şener, evinde rehin aldığı anneannesini silahla vurarak öldürdü. Olayı Abdüllatif Şener polislere haber vererek duyurdu. Bedirhan Şener ile anneannesi Leyla Çetiner’in aralarında tartıştığı öğrenildi.
2005 yılında Sabah gazetesinden Elif Korap’a konuşan Abdüllatif Şener ve Bedirhan Şener ile kardeşi birlikte Babam ve Oğlum filmini izlemişler, düşüncelerini dile getirmişlerdi. Söyleşide Bedirhan Şener, anneannesinin yanında yaşadığını anlatmıştı.
Bedirhan Şener, “Başbakan yardımcısının çocukları olmak dışındaki meziyetlerinizi öğrenebilir miyiz?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
“Bu benim ilk röportajım. 23 yaşındayım. Başkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Biraz da babamdan dolayı herhalde siyasete daha fazla ilgi duydum. Bölümümü de o yüzden seçtim ama okula girdikten sonra siyasetin bana göre olmadığını anladım. Artık eskisi gibi ilgilenmiyorum. Siyasete kesinlikle girmeyeceğim. Ticaretle uğraşmak istiyorum.”
Bedirhan Şener, geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde TBMM Özel Kalem Müdür yardımcısı kadrosuna istisnai kadroda atanmıştı.
İşte “Bizim evde isteyen başörtüsü isteyen de küpe takar” başlıklı o söyleşi:
Babaları Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’le “Babam ve Oğlum” filmini izleyen Bedirhan ve Şamil Şener, özgürlükçü ve demokratik bir ailede yetiştirildiklerini söylüyorlar. Üçlü, filmden sonra baba-oğul ilişkilerine ve aile yaşantılarına dair samimi açıklamalar yaptı.
Siyasette başarılı olmuş, en üst noktalara gelmiş bir adam. Ve hayatını adadığı ülke meseleleri arasında, belki büyümelerine bile tanık olamadığı iki oğlu. Filmdekine benzer, ama aynı zamanda filmdekinden başka türlü bir “bağlılık-ayrılık” durumu onlarınki. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ile oğulları Bedirhan ve Şamil Şener’den söz ediyorum. “Babam ve Oğlum”u izlemek için daha iyi bir üçlü olabilir mi? Güçlü bir hüzünle filmi izliyoruz. Herkes kendi babasını, babasına özlemini düşünüyor aynı anda. Röportaj sırasında daha da ortaya çıkıyor bu özlem. Belki tam dillendirilmeyen bir kırgınlık hissediyor iki genç adam babalarına karşı. Ama tıpkı filmdeki gibi “büyüdüklerinden”, affediyorlar babalarını, koskoca bir ülkeyle paylaşmak zorunda olmanın öfkesini unutarak. Abdüllatif Şener ve oğullarıyla Ankara’da bir “film sonrası” sohbeti yapıyoruz. Filme dair babalık ve oğulluk durumlarına dair sonra konu biraz dağılıyor. Abdüllatif Şener’le son içki tartışmalarını, oğullarıyla arasındaki sosyal yaşam farklılıklarını konuşuyoruz. İlk kez tanıyoruz ne de olsa Abdüllatif Şener’in çocuklarını. Onların flörte bakışlarını, hükümeti nasıl değerlendirdiklerini tartışıyoruz. Artık kalanı yarına
– Sayım yapıyorum! Benim dışımda kimler ağladı?
– Şamil Şener: Bence filmin ilk yarısı daha neşeli geçti. İkinci yarıda daha duygusal sahneler vardı. Bir iki damla gözyaşı döktüm. Ağladım diyebilirim yani. Babam ağladı mı bilmiyorum ama. Kendi ağladığım sahnelerde babama bakmadım. Çocuğun babasının öldüğü sahnede, babam aklıma geldi. Çünkü babam da küçük yaşta babasını kaybetti. Acaba dedim orada üzülüyor mudur. Bakacaktım ağlıyor mu diye, ama bakmadım.
Abdüllatif Şener: Duygulandım ama ağlamadım. Annem öldüğünde bile ağlayamadım. Duygusal bir insanım ama kolay ağlamıyorum.
– Bu filmin sizde yarattığı hakim duygu nedir?
– A.Ş: 9-10 yaşlarındayım. Babam, ben, annem, kardeşlerim tren kompartımanındayız. Ben pencereden dışarı bakıyorum. Tarlalar, direkler, ağaçlar hızla geçiyor. Gökyüzüne bakıyorum. Mutluyum. Bu sahne canlandı gözümde. Babam Devlet Demiryolları’nda çalıştığı için yılda belli bir miktar ücretsiz seyahat etme hakkımız vardı. Trenle yolculuk ederdik hep. Sonra babam bir tren kazasında öldü. 11 yaşındaydım. Çok etkilenmiştim. Filmi izlerken bunlar geçti aklımdan.
– Sanırım hepimiz aynı şeyi düşünmüşüz. Benim de, bunları hatırlayıp üzülüp üzülmediğiniz geçti aklımdan.
– A.Şener: Filmde kendi yaşadıklarımla bağlantılı iki boyut gördüm ben. Birincisi, ben ve babam arasındaki ayrılışın bir parçası var sanki filmde. İkincisi de, işlerin yoğunluğu yüzünden baştan beri çocuklarla bir kopukluğumuz var. O ayrılışın izlerini de buldum bu filmde. İzlerken hem kendi babamı hem de kendi çocuklarımla ilişkimi düşündüm.
– Bedirhan Şener: Babam dedemle ilgili pek anı anlatmamıştı. Belki etkileniyor bu konu açıldığında. Benim adım Bedirhan biliyorsunuz. Dedemin adı. Ailede doğacak ilk erkek çocuğa Bedirhan adını vermek istemişler. Epey de uğraşmışlar bunun için ama bana kısmet oldu.
– Babanızla birlikte kendinizi hatırladığınız ilk an? Sizinki nasıl bir fotoğraf karesi ?
– Bedirhan: Herhalde 3-4 yaşındaydım. Babamla annem beni Adana’da yaşayan anneanneme bırakmışlardı. 2 ay mı, 3 ay mı ne kadar kaldım hatırlamıyorum. Babam beni almaya geldi. Sadece onu gördükten sonra kaçtığımı hatırlıyorum. Babamla ilgili ilk hatırladığım sahne bu. Herhalde çok etkilenmişim ki unutmadım.
– Ş.Ş: Dönüp baktığım zaman çocukluğum babasız geçmiş gibi. Kısmen de annesiz geçti diyebilirim. Eve çok misafir gelirdi, annem onlarla ilgilenirdi. İlk zamanlar anne oğul ilişkimiz de zedelenmişti biraz.
– B.Ş: Kendimi kız kardeşim Elif’in yerine koymaya çalışıyorum. Çok küçük. Onun açısından bakınca daha iyi kavrıyorum baba sevgisinden biraz da uzak büyümeyi.
– Çocuklarınıza gereği kadar alaka gösterememenin ezikliğini yaşıyor musunuz? Belki vicdan azabı?
– A.Ş: Yok, vicdan azabı değil de hayatta ayakta kalabilmek çok zor bir şeydir. Ben hep mücadele ettim. Kendi koşullarımda çocuklarıma ayırmam gereken zamanı ayıramamış olmam eksiklik ama bunun karşılığında çocukların hayata iyi devam etmesini sağlayan başka meşguliyetler içindeydim. Onun için pişmanlık içinde değilim.
– Baba Abdüllatif mi önemli, siyasetçi Abdüllatif mi? Hangisi ağır basıyor şu aralar?
– A.Ş : Sen bana memleketini mi terk edeceksin, aileni mi terk edeceksin diyorsun. Ne memleketimizi terk ederiz ne ailemizi. İşte bak beraber sinemaya geldik, film izledik, demek ki ilgileniyoruz ailemizle de. Ben bu hayatı yaşayarak kimseye zulmettiğimi düşünmüyorum, sadece kendime zulmediyorum. İki katı fazla çaba gösterip hem işimi yapıyorum, hem çocuklarıma ilgi göstermeye çalışıyorum.
– Ne tür bir ilişki var babanızla aranızda? Arkadaş-arkadaş, otorite- itaat eden…
– Ş.Ş: Babamı çok severim. Her şeyi de konuşurum. Ama şöyle bir şey var: Biraz otoriteyi hissediyoruz. Evde yok aslında, nasıl hissediyoruz bilmiyorum ama
– B.Ş: Otorite açısından bakıldığında ben babamı son derece özgürlükçü görüyorum. Önemli kararlarda bizi serbest bırakıyor. Mesela ben okulumu seçerken “Başkent Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler okuyacağım” dedim. “Ne okuyayım, ya da senin önerin nedir”, demedim. Onay bile almadım. Bizim evde herkes serbesttir.
– Kulağınızdaki küpeye tepkisi ne oldu babanızın?
– İki gün önce deldirdim. Babama sormadım. Görünce “deldirdin mi, yoksa takma mı” dedi. Delik dedim. “İyi, güzel olmuş” dedi. Bizim evde isteyen başörtüsü takar, isteyen küpe! Dışarıdan bakıldığı zaman babam herhalde geçmiş siyaset çizgisinden ötürü daha otoriter, baskıcı, muhafazakar gibi algılanıyor ama tam tersi.