Bir hafta önce vefat eden Fethullah Gülen bir stadyumda kılınan cenaze namazının ardından, 25 yıldır ikametgâhı olan ve sevenlerince ‘Kamp’ olarak adlandırılan inziva merkezine defnedildi. Cenaze töreninde tabutunu, farklı ülkelerden, kıtalardan insanlar omuzladı. Bu sahne, Gülen’in öncülük ettiği hareketin evrenselliğini sembolize eden bir sahneydi.
Fethullah Gülen’in son 25 yılını geçirdiği bölgenin yerel gazetesinden Joyce M. Davis, “Ilımlı ama güçlü bir filozof ve dini düşünür olarak kabul ediliyordu. Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik 11 Eylül saldırısını kınayan ilk İslami liderlerden biriydi. Ve İslam’ın öğretilerinin aşırılık ve terörizmi değil, barış ve fedakârlığı teşvik ettiğini düşünüyordu” ifadesini kullanmıştı vefat haberini verdiği yazısının ilk satırlarında.
Türkiye’deki kaba nefret dili örneklerinin aksine Washington Post’tan Economist’e, başta AP olmak üzere ünlü haber ajanslarından saygın Alman ve Yunan gazetelerine kadar yazılı ya da görsel dünya basını -içinde eleştiriler de olan- mutedil bir dille Pensilvanya’daki ormanlık Poconos Dağları’ndan sonsuzluğa yürüyen ‘Erzurumlu vaiz’in öyküsüne sayfalarca yer ayırdı.
Kimler yoktu ki uğurlayanlar arasında… “Ben peygamberimizi, Fethullah Gülen’in Sonsuz Nur kitabının Almancasını okuyarak tanıdım. Yokluğu hepimiz için büyük bir boşluk” diyen Berlinli Meryem Azra Karınca, Gülen’in altmış yıllık kadim dostları ile aynı saftaydı… Binlerce seveni Gülen’e karşı son görevlerini yerine getirmek için, ABD ve Kanada’nın farklı şehirlerinden, dünyanın değişik ülkelerinden New Jersey’deki cenaze törenine akın ettiler. Gülen’in sevenlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan Türklerin yanı sıra Amerikalılar, farklı müslüman cemaatlerin temsilcileri de oradaydı. Orta Asya kalpaklı, Afrika entarili insanlar dikkati çekiyordu cenaze namazında. Onlar, Gülen’in açılmasını teşvik ettiği, dünyanın dört bir tarafındaki eğitim kurumlarının mezunlarıydı. Birçoğu, eşleri ve çocuklarıyla birlikte gelmişti. Binlerce insan hayatlarının gidişatını değiştiren bir isme en azından son görevlerini yapabilmek için oradaydı.
Gülen, 20 Ekim’de yerel saatle akşam 21.20’de Stroudsburg şehrindeki St. Luke Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Akrabaları Gülen’in geride “kefen parası” olarak ayırdığı bir miktar para dışında maddi değeri olan bir şey bırakmadığının altını çiziyor. Bugüne kadar yazdığı onlarca kitabın telifini vakfetmiş Gülen. Takipçilerinin tabiriyle ‘Hocaefendi’nin belki de tek mirası, açılmasına öncülük ettiği eğitim kurumlarından yetişen, sözlerinden fikirlerinden etkilenen çok sayıda insan. İşte 24 Ekim Perşembe günü New Jersey eyaletinin Augusta şehrindeki Skyland Stadyumu’ndaki cenaze namazına katılan o rengarenk kalabalık, Gülen’in sözleriyle ve yazılarıyla hayatlarını değiştirdiği, Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde yaşayan çok sayıda insanın temsilcileri gibiydi.
86 yaşındaki Fethullah Gülen’in uzun yıllardır sağlık sorunları olduğu biliniyor. Kalp rahatsızlıkları, şeker ve böbrek yetmezliği gibi kronik sorunlarının ötesinde onu son yıllarda en çok etkileyen, 25 yıl önce ayrıldığı Türkiye’de yaşananlardı belki de. Özellikle 2016’daki darbe girişiminden sonra Türkiye’deki cadı avı, onu çok yaralamıştı. Türkiye’deki yönetim darbe girişiminden onu sorumlu tutsa da Gülen bu girişimi lanetlemiş ve kesin ifadelerle kendisinin hiçbir dahlinin olmadığını tekrarlamıştı. Doktorlarının ifadesine göre ‘sorun’larının önemli bir kısmı fiziki gerekçelere dayanmıyordu ama uzun senelerden beri süren böbrek rahatsızlığı Gülen’in hayatını kaybetmesindeki en önemli neden oldu. Gülen’in tedavi sürecini takip eden St. Luke Hastanesi uzmanlarından Dr. Douglas Degler, dört gün boyunca hastanede yatan Gülen’in çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Son yıllarda, birkaç ayda bir Türkiye’de hükümet destekli medyada Gülen’in vefat ettiğine dair haberler çıksa da bu sefer gelen haber gerçekti. Gülen’in konuşmalarını yayınlayan Herkül sitesi tarafından Türkiye saati ile sabaha doğru yapılan duyuru, Türkiye’deki azılı düşmanı Erdoğan rejimi taraftarlarınca sevinçle karşılandı. Gerek Türkiye, gerekse dünyanın dört bir yanına dağılmış sevenleri ve takipçileri ise hüzünlendi. Zira birçoğunun hayatında, tren yolundaki makas gibi bir etkisi olmuştu Gülen’in.
Ölüm haberi Fethullah Gülen’in uzun yıllardır sürgün hayatı yaşadığı ‘Chesnut-Kestane İnziva Merkezi’ne ulaştığında, normal şartlarda hayli hareketli olan ‘kamp’ bir anda sessizliğe gömüldü. Birçoğu yakınlarda yaşayan yarım asırlık arkadaşları, dünyanın farklı bölgelerinden gelen takipçileri ve sevenleri bir yandan sessizce acılarını yaşarken, bir yandan da Gülen’e yakışır bir veda için hummalı bir çalışmaya girişti.
En küçük organizasyonların bile aylar öncesinden planlandığı, otellerin rezerve edildiği, uçak biletlerinin alındığı Amerika’da binlerce kişinin katılacağı cenaze törenini organize etmek büyük meseleydi. Üstelik Gülen, Pensilvanya’nın kırsalında, bir başka ifadeyle dağın başında yaşıyordu. Pocono dağlarındaki Saylorsburg adlı bir kasabada, “Kamp” olarak adlandırılan bölgenin yakınlarında, binlerce kişinin gelmesi beklenen bir cenaze namazının kılınabileceği bir alan bulmak oldukça zordu. Cenaze ve defin süreçlerini takip etmek için çok sayıda gönüllüden kurulan heyet, yakınlardaki hangi stadyumun kapısını çalsa çeşitli gerekçelerle elleri boş döndü. Kimisi 20 binden fazla insanın güvenliğini sağlayamayacağını söylerken, kimisinin de zaten boş günü yoktu. Sonunda Kamp’a yaklaşık bir saat mesafede, New Jersey eyaletinin Augusta şehrindeki SkyLand Beyzbol Stadı bulundu.
Bizzat stadyum müdürünün ifadesiyle, başvuru önce daha önce 4 bin 500 kişiden fazla misafir ağırlamamış stadyumun, bu kadar kısa süre içinde 10-15 bin kişilik bir organizasyona hazır hale gelemeyeceği endişesiyle reddedildi. Daha sonra bu kadar büyük katılımlı bir cenaze töreni kimin olabilir acaba diye merak edip Fethullah Gülen hakkında bir araştırma yapan stadyum müdürü, organizasyon heyetini arayarak “Bu kadar büyük kalabalıkları etkilemiş bir zatın cenaze törenine ev sahipliği yapmak istediklerini” söyledi.
Anlaşmanın sağlanmasından sonra yakın ve uzak bölgelerden gelen 500’e yakın gönüllü, sadece 36 saat içinde alanı cenaze törenine hazır hale getirdi. Beklenenin de üzerinde bir kalabalıkla, yaklaşık 20 bin kişinin katılımıyla tamamlanan tören sonunda alan gönüllüler tarafından o akşam düzenlenecek başka bir organizasyon için hazırlandı ve tertemiz bırakıldı. Stadyum yetkilileri, bu kadar kısa sürede bu kadar büyük bir organizasyonu sessiz, sedasız düzenleyip sonra da sanki hiç gelmemiş gibi bırakan kalabalığa dair hayretlerini organizasyon heyetine attıkları bir emaille bildirdi.
Gülen, 1970’lerden itibaren Ege bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin farklı şehirlerindeki camilerde verdiği vaazlarla tanınmıştı. Kürsülerde seslendiği insanlara, eğitimin önemine vurgu yapıyor, çocuklarını okutmaları için onları teşvik ediyordu. O yıllarda okuldan, eğitimden uzak duran dindar kitle için çok sıradışı mesajlardı bunlar. 1990’a kadar devam eden ve her biri kasetlere alınarak elden ele dolaşan bu vaazlarını dinlemek için Türkiye’nin dört bir tarafından katılımcılar arabalarla, otobüslerle Gülen’in bulunduğu şehre gelirdi.
Benzer bir durum Gülen’in cenazesinde de yaşandı. Sevenleri son görevlerini yerine getirmek, ona veda etmek ve arkasından dua etmek için SkyLand Stadyumu’na akın ettiler. Stadın civarındaki yollar izdiham nedeniyle felç oldu. Birçok katılımcı araçlarını bırakarak, saatlerce yürüyerek stada ulaşabildi. Yerel polis güçleri çok büyük emek sarf ederek yolları açmaya çabaladı, gönüllüler de özveriyle düzenin sağlanması için çalıştı. En az 20 bin kişinin katıldığı cenaze, o güne kadar 4 binden fazla insanı ağırlamamış stadın en kalabalık etkinliği olarak tarihe geçti.
Kucağında bebekle anne babalar, yaşlılar, tekerlekli sandalye ile yürüyenler… Binlerce katılımcı mısır tarlalarının arasındaki yollardan geçerek, dere tepe aşarak stadyuma ulaşmaya çalışıyordu. Sadece ABD değil, başka ülkelerden de gelenlerin sayısının kalabalıklığı nedeniyle, öğle ve cenaze namazı bir saat gecikmeli kılındı. Hareketin bütün serüvenini bilen bir katılımcı, “Bu kalabalık Hocaefendi’nin tıpkı Süleymaniye camii vaazlarındaki gibi” diye tanımladı gördüğü manzarayı.
Gülen’in naaşının stada getirilişi, sevenleri ve takipçileri için sembolik anlamı yüksek bir olaydı: Gülen’in yıllardır açılmasını salık verdiği eğitim kurumlarından yetişmiş, 7 farklı kıtadan 7 ayrı öğrencisi tabutu cenaze arabasından alıp omuzladılar. Aynı sahne, Gülen defin için Pensilvanya’da kaldığı kampa getirildiğinde de tekrar etti. Yaşananları yaşlı gözlerle izleyen bir takipçisi, “Bu Hocaefendi’nin evrensel mesajının pratiğe dökülmüş hali. Afrikalı, Asyalı, başka milletlerden onlarca insan burada. Onları buraya sevgiden başka bir şey getiremez,” diyordu.
Gülen’in tabutunun üstünde Kabe örtüsünden bir bölüm ile Medine-i Münevvere’den getirilen bir örtü vardı. Gülen’in tabutu musallaya konulduğunda binlerce kişilik stadda sadece hıçkırıklar duyuluyordu. Tabutun gelmesinden, ayrılmasına kadar geçen birkaç saatlik sürede ne slogan atıldı ne de taşkınlık vardı. Kürsüde farklı milletlerden insanlar Kur’an okudu, dualar etti. Sadece Türkçe değil, yıllarca yaşadığı ABD’deki dostları da kürsüye gelerek onu İngilizce dualarla uğurladılar. Kimse tabuta omuz vermek için birbirini ezmedi. Belki de takipçilerinin cenaze törenindeki bu saygın ve dengeli tutumu, Gülen’in son vaazıydı. Ancak bu kez kürsüde gür sesi ile kükreyen Gülen sessizdi. Sevenleri ise her zamanki gibi gözyaşı döküyordu.
Fethullah Gülen’in 50 yıllık arkadaşı Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın kıldırdığı cenaze namazı sonrası naaşı tekrar omuzlara alındığında, alandaki insanların hıçkırıkları bir kez daha yükseldi ama kimse yerinden kıpırdamadı. Binlerce insan, yapılan uyarıya harfiyen riayet ederek, bulunduğu yerden ayrılmadı. Gülen’i taşıyan cenaze aracı çeyrek asırdır sürgün hayatı yaşadığı ve defnedileceği Pensilvanya’daki kampa doğru yola çıktığında stada büyük bir hüzün çöktü. Binlerce takipçisi, naaşın defnedileceği yere hemen gelinmemesi çağrısına da uydu.
‘Chesnut-Kestane İnziva Merkezi’ne bir buçuk saatte ulaşan cenaze burada Gülen’in ilk nesil öğrencileri tarafından cenaze aracından omuzlara alındı. Ardından ikinci nesil öğrencileri sonra da yeni nesil öğrencileri omuz verdi. Son nesil öğrencileri arasında Türklerin dışında başka milletlerden öğrencileri dikkat çekiyordu.
Gülen’in mezarı hayatta iken işaret ettiği bir yere kazılmıştı. ABD’ye geldiği 1999’dan 2014’e kadar kaldığı mütevazı binadaki küçük odasının penceresine bakan mezara, dünyanın 33 farklı bölgesindeki sevenleri tarafından getirilen toprak konuldu. Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra’dan, Kanuni Sultan Süleyman’ın şehit olduğu noktadan, Medine-i Münevvere’den, Zemzem Kuyusunun civarından, Osman Gazi’nin namazgâhından, İmam Buhari’nin, Şahı Nakşibendi’nin, İmam Maturidi’nin, Saad İbn Ebu Vakkas’ın, Bediüzzaman Said Nursi’nin, babası Ramiz ve annesi Refia Gülen’in kabrinden, İbrahim peygamberin ateşe atıldığı yerden, hareketin ilk yurdu olan Bozyaka’dan ve ilk koleji Yamanlar’dan, doğduğu Korucuk Köyü’nden, Uhud Dağı ve Okçular Tepesi’nden, Horhor Medresesinden ve Gülen için anlamı olan başka noktalardan getirilen topraklar, sembolik olarak kabrine serpildi.
Gülen’in cenaze namazı ve defni akşam ezanına doğru bitti. ‘Fethullah Gülen 1938-2024’ yazan levha mezarın başına yerleştirildiğinde, Pensilvanya’nın soğuğu ve akşamın karanlığı çöktüğünde Gülen kendi tabiri ile ‘geçici’ mekanına defnedilmişti. Gülen, yıllar önce vefat edenler için kullanılan ‘ebedi istirahatgahına defnedildi’ ifadesini tashih etmiş, kabrin ebedi değil geçici olduğunun altını çizmişti. Kabir hayatının ebedi değil aksine geçici olduğunu vurgulayan Gülen, “Berzah var, hesap var, cennet-cehennem var, daha da var” uyarısında bulunmuştu. O nedenle öğrencileri, defnin ardından Gülen’in kabri için hep “geçici mekânı” tabirini kullandılar, asıl kalıcı olanın öte tarafta olduğunu vurgulamak için.
Defnin tamamlanması ve yapılan duaların ardından, sevenleri yapılan anonslara rağmen kabrin başından uzun süre ayrılmak istemedi. Öyle ki, gece yarısına doğru bile hâlâ dua için gelen insanlar vardı. Sevenlerinin veda ziyaretleri takip eden günlerde de devam etti.
Aynı cenaze namazı öncesindeki tablo, mezar ziyaretinde de tekrarlanıyordu: Yine farklı milletlerden, farklı renklerden ve hatta farklı dinlerden ziyaretçiler…
Sessiz bir şekilde mezara yaklaşıyor, sessiz bir şekilde gözyaşlarını akıtıyor, duasını edip hayatlarına dokunan bu insana son görevlerini yapıyor ve son kez vedalaşıp kabirden ayrılıyor. Kıpırdayan dudaklarla, yaşlı gözlerle…