Yine yeni bir Alevi açılımını yine karnından konuşmak

Alevi meselesi gibi çok önemli bir konuyu tartışırken sözü DİB’in kurumsal, anayasal yapısına getirmeyenler, getiremeyenler aslında sadece karınlarından konuşmaktadırlar çünkü özenle konunun özüne girmemektedirler.

2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nde öldürülen bir kurbanın fotoğrafının önünde ağlayan bir Alevi kadın (Fotoğraf: Hüsnü Ümit Avcı / DHA / AFP)

Geçen haftaki Velev yazımda ele almaya çalışacağım her konuyu bir biçimde yeni Anayasa tartışmasına bağlamaya çalışacağımı belirtmiştim.

Gelecek Partisinden istifa eden bir milletvekilinin AKP’ye katılması ve AKP’nin de bu transfer milletvekili üzerinden yeni bir Alevi açılımı yapmaya uğraşacağı ihtimali beni ihraç edilmiş bir kamu maliyesi profesörü olarak çok yakından ilgilendiriyor, hatta bir tık daha ileriye gideyim, bu konu, Türkiye’nin Alevi meselesi, biz maliye hocalarının konusu, birileri sana ne bu konudan dediklerinde çok gülüyorum, ne demek istediğimi açmaya çalışacağım.

Türkiye’de Alevi meselesi tartışmaları çok “yerli ve milli” bir konu çünkü çok küçük bir azınlık dışında bu konuda herkes “karnından konuşur oldum olası”, bunu da açmaya çalışacağım.

Alevi meselesini Türkiye’de herkes karnından konuşarak tartışıyor diyorum çünkü bu konu doğrudan Anayasamızın 136. Maddesinde ifadesini bulan, burası çok önemli, aynı maddede belirtildiği gibi “genel idare içinde yer alan” Diyanet İşleri Başkanlığı ile doğrudan, bire bir ilişkili bir konu.

Bir kamu kurumunun genel idare içinde yer alıyor olması bu kurumun, mesela Diyanet’in, mesela Adalet Bakanlığı, kamu gelirleriyle, ağırlıklı olarak vergilerle finanse ediliyor olması demektir, zurnanın zırt dediği yer de tam burası; zaten, Diyanet İşleri Başkanlığının ve Adalet Bakanlığının aynı finansman yöntemi ile, genel vergilerle finanse edilmesi konunun tuhaflığı hakkında yeterli kanıt

Ortada bir Alevi meselesi var diyorsan, bunun Türkçesi ortada bir kurumsal, anayasal Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) meselesi var demektir, DİB meselesi de DİB Başkanı kişisel meselesi demek değildir, mesele kurumsaldır, anayasaldır, DİB’in finansmanı meselesidir.

Oysa bizde, siyasal arenanın yaklaşık tüm aktörleri, aralarındaki siyasi farklara rağmen en nihai analizde DİB’in kurumsal, anayasal yapısına karşı değildirler, en düşman kardeşlerin bile bu konuda aralarında hayret verici, izaha muhtaç bir mutabakat mevcuttur.

Tam da bu nedenden, Alevi meselesi gibi çok önemli bir konuyu tartışırken sözü DİB’in kurumsal, anayasal yapısına getirmeyenler, getiremeyenler aslında sadece karınlarından konuşmaktadırlar çünkü özenle konunun özüne girmemektedirler.

Dikkatinizi istirham ederim, mesela CHP DİB Başkanını, Prof. Ali Erbaş’ı çok sert eleştirir ama DİB’in anayasal statüsüne laf etmez, edemez.

DİB ile ilgili ki temel mesele var kanımca; birincisi, Siyasi Partiler Kanununun (SPK) 89. Maddesi, bu maddeye göre bir siyasal parti DİB’i genel idare dışına taşımayı amaçlarsa, mesela programında, Anayasa Mahkemesi’ne bu partiyi kapatma görevi veriyor bu madde, NETEKİM, sayısız defa kullanıldı bu madde parti kapatmak için.

Malum, Anayasanın 136. Maddesi (DİB) Anayasanın değiştirilemez maddeleri içinde değildir ama bu yasa maddesi ile (SPK 89), DİB’in anayasal statüsü dolaylı bir biçimde, kanımca da çok hukuki dürüstlüğe sığmadan, değiştirilemez maddeler arasına alınmıştır.

Senelerdir ifade ederim, bir ülkenin Anayasasında DİB’in genel vergilerle finanse edileceği yazıyorsa o ülkenin devleti laik bir devlet değildir; keza, yine Anayasasında Milli Güvenlik Kurulu gibi bir müessese varsa o ülke demokratik bir hukuk devleti de değildir ama siyasal partilerin kısm-ı azamı bu konularda kulaklarının üzerlerine yatmaktadırlar.

Vergi meselesi DİB meselesi için yaşamsaldır, vergiler münhasıran kamu hizmetlerinin finansmanı içindir, şayet genel vergiler içinden DİB finanse ediliyor ise DİB’in ürettiği hizmeti devlet bir kamu hizmeti olarak algılıyor demektir ama DİB’in ürettiği hizmetin bir kamu hizmeti olarak algılandığı devlete laik devlet demek mümkün değildir, vergi tüm vatandaşlara ulaşması gereken bir kamu geliri ama DİB’e tahsis edilen vergilerin hizmete dönüşmüş halinin bir Hıristiyan ya da Musevi vatandaşımıza ulaşma ihtimali sıfır.

DİB’in finansmanı için mutlaka genel vergiler dışında başka yöntemler aramalıyız, bu yöntemler zaten biliniyor ama hayata geçirmek için siyasi irade mevcut değil bizde.

Kanımca en iyi yöntem DİB gibi kuruluşların sivil toplum tarafından finanse edilmesidir, vakıf müessesesi ilk aklıma gelen örnek.

DİB’i devlet dışına taşımak da şart değildir, genel idare dışına taşırsınız ve bir tür Diyanet fonu ile finanse edebilirsiniz Diyanet’i, tüm bunlar tartışılabilir ve tartışılmalıdır.

Bu konu biraz ünlü Bektaşi fıkrasına benzer; Bektaşi Babasına “Baba erenler, sen anlarsın, hangisi daha iyi?” diye iki kadeh şarap getirmişler, Bektaşi de birinci kadehi tadıp, ikincisini işaret etmiş, bu daha iyi diye; sormuşlar Bektaşi Babasına, “Baba Erenler, daha ikinciyi tatmadın” demişler, o da “birinciden daha kötüsü olamaz” diye yanıtlamış.

Fıkradan hisse.

Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsal, anayasal yapısı tartışmaya açılmadan Alevi meselesini tartışmak karnından konuşmaktır.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER