Süper Lig’in 30. haftasında Trabzon’da oynanan ve şampiyonluk adayı Fenerbahçe’nin 3-2 kazandığı maçtan sonra taraftarlar sahaya girdi, tekmeler, yumruklar havada uçuştu. Güvenlik güçleri dakikalarca hiçbir şey yapamazken; futbolumuz bir kez daha futbol olmaktan çıkıp kafes dövüşüne döndü. Peki, sebepler neler ve ne yapılmalı?
Milat, milat, milat… Türk futbolunda bir olay olur, bir daha olmaması için hemen ortaya ‘milat’ kavramı atılır. Ama olaylar ‘milattan sonra’ olmaya yine devam eder. Çok bir süre geçmedi üzerinden. Hâlâ hafızalarda. Birkaç ay önce Ankaragücü-Rizespor maçı biter bitmez ev sahibi ekibin başkanı Faruk Koca ve adamları, hakem Halil Umut Meler’e tekmeli, yumruklu saldırmıştı. Meler hastaneye kaldırılırken; Faruk Koca da tutuklanmıştı. Bu olayın artık bir milat olması gerektiği repliği bir kez daha tekrarlanmış, çok geçmeden Halil Umut Meler hakemliğe dönmüş, Faruk Koca da serbest bırakılmıştı.
O Halil Umut Meler’in yönettiği Trabzonspor-Fenerbahçe maçının sonunda yaşananlar, ne olursa olsun Türk futbolunun dünyaya rezil olmaya devam edeceğini gösterdi. Aslında maç boyunca sahaya atılan ve futbolculara isabet eden su şişeleri, yabancı maddeler, meşaleler, olacakların habercisiydi. Hakem ve diğer yetkililer, önlem almak yerine maçı oynatmayı tercih etti.
Trabzonspor önce farkı bire indirip ardından 2-2’lik beraberliği yakaladığı bölümlerde Bordo-Mavili taraftarlar aslında futbola dönmüştü. Fakat son dakikalarda Batshuayi’nin attığı gol, Trabzonsporlu taraftarların bilinçaltını iyice harekete geçirdi. Bilinçaltı meselesine birazdan geleceğiz.
Maçın son düdüğüyle birlikte Trabzonsporlu taraftarlar, saha ortasında sevinen Fenerbahçeli futbolculara saldırmak için sahaya girdi. Maç boyunca gösterilen öfkeye ve sahaya atılan maddelere rağmen hazırlıksız(!) olan güvenlik güçleri, taraftarları engelleyemedi. Kavga sırasında taraftarlar Fenerbahçeli futbolculara, Fenerbahçeli futbolcular da taraftarlara saldırdı. Özellikle Batshuayi’nin uçan tekmesi ve Osayi Samuel’in yumrukları net bir şekilde gözüktü. ‘Marka değeri, marka değeri’ diye Pazar payını artırmaya çalıştığımız Türk futbolu, bir kez daha kafes dövüşüne dönerek dünyaya rezil oldu.
Gelelim biliçaltına meselesine… Maçtan sonra Fenerbahçeli futbolcuların saha ortasında sevinmesine tepki gibi gözükse de aslında bu olayların sebepleri geçmiş yıllara dayanıyor.
Biraz açmaya çalışayım:
7 kez Süper Lig şampiyonu olarak futbolda Anadolu devrimini başlatan Trabzonspor, zirve mücadelesini genel olarak Fenerbahçe’ye karşı vermiştir. Geçmiş sezonlara baktığımızda, birkaç istisna dışında, Trabzonspor şampiyon olduğunda ikinci sırada Fenerbahçe vardır. Trabzonspor şampiyonluğa çok yaklaştığı sezonlarda da şampiyon Fenerbahçe olmuştur.
Meşhur 1995-96 sezonu bunlardan biridir. 5 Mayıs 1996 tarihinde oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçında Trabzon’daydım. Maçı bizzat izlemiştim. Maç öncesinde Trabzonspor liderdi. Fenerbahçe maçını da kazanması halinde şampiyon olması neredeyse garantiydi. Bir taraftan şehirde temsili Fenerbahçe tabutları dolaştırılıyor, bir taraftan da maç için şehre gelen Fenerbahçe’nin otobüsüne taşlarla, yumurtalarla saldırılıyordu. Fenerbahçe Başkanı Ali Şen, şehirde olağanüstü hal ilan ettirmek için futbolcusu Aygün Taşkıran’ın kafasını sardırdı. Bu şekilde medyaya görüntü verildi. Maç öncesi polis ve jandarma Karadeniz sahilinde kuş uçurtmuyordu.
Yıllar sonra Fenerbahçeli futbolcu Tarık Daşgün, Aygün Taşkıran olayını şöyle anlatmıştı: “Aygün ile aynı odada kalıyorduk. Kafasına yumurta gelmişti ama kızarıklık bile yoktu. Durumu kurtarmak için kül tablasıyla kafasına vurdum. Sonra yine sargı sardık.”
Kuş uçurtulmayan maç Fenerbahçe’nin 2-1 üstünlüğüyle biterken; Trabzonspor’un 12 yıl sonra çok yaklaştığı şampiyonluk şansı uçup gitmişti. Bu travma Trabzonspor taraftarlarının bilinçaltında unutulmaz biçimde yer etti. Sonraki yıllardaki Trabzonspor-Fenerbahçe maçları genelde gerilimli geçti.
Trabzonspor’un çok yaklaştığı ancak Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu bir başka sezon ise 2010-11 sezonu. Sarı-Lacivertli ekip, averajla şampiyon olmuştu. Daha sonra 3 Temmuz şike operasyonu yapılmış, Fenerbahçe’nin şike yaptığına dair ciddi delillerin ardından UEFA, Fenerbahçe’yi Avrupa kupalarından men etmişti. Bu kararın ardından Trabzonspor, UEFA Avrupa Ligi yerine Şampiyonlar Ligi’nde Türkiye’yi temsil etmişti. Trabzonspor başlarda epey mücadele etmesine rağmen şike dosyası sonradan kapatıldı ve UEFA’nın tavrına rağmen Türkiye Futbol Federasyonu, 2010-11 sezonunun şampiyonu olarak Fenerbahçe’yi göstermeye devam etti.
Trabzonspor taraftarları, bu yaşananlardan sonra Fenerbahçe’ye karşı hep bilinçaltlarıyla hareket etti. Onlara göre, ‘bizim şampiyonluğumuzu engelleyen de şampiyon olmasın!’
Fenerbahçe, bu sezon lider Galatasaray’ın iki puan gerisinde şampionluk iddiasını devam ettiriyor. Sarı-Lacivertli ekip, Trabzon’daki maçta puan kaybetseydi, son 8 haftaya girilirken Galatasaray ile arasındaki puan farkı 4 ya da 5 olacak, dolayısıyla şampiyonluk şansı epey azalacaktı. Fenerbahçe kazanınca Trabzonsporlu taraftarların bilinçaltı harekete geçti ve başta belirttiğimiz olaylar meydana geldi. Birkaç hafta önce Trabzonspor, evinde Galatasaray’a 5-1 yenilmesine rağmen hiçbir olay çıkmadığını hatırlatalım.
Peki, bu tür olayları kesin olarak engellemek ve Türk futbolunun marka değerini artırmak için neler yapılmalı:
Benzer süreçleri, şu an dünyanın en kaliteli futbol ligine sahip İngiltere de yaşamıştı. Holiganizm, ülkenin en büyük sorunlarından biriydi. Ta ki 29 Mayıs 1985 tarihinde yaşanan Heysel Faciası’na kadar. Brüksel’de Juventus ile Liverpool arasında oynanacak olan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası final maçından önce Liverpool taraftarları İtalyanlara saldırmış, çıkan panik sonucu bir duvarın çökmesi ve taraftarların tel örgülere sıkışması sebebiyle 32 İtalyan, 4 Belçikalı, 2 Fransız ve 1 Kuzey İrlandalı taraftar ölmüştü.
Olaylar nedeniyle UEFA’nın Liverpool’a vereceği cezayı az bulan dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, “Bu hayvanların cezasını ben vereceğim” demiş ve ülkesinin Avrupa kupalarından 5 yıl men edilmesini göze almıştı. Olaydan 2 gün sonra Thatcher, Liverpool’un Avrupa kupalarından süresiz men edilmesini istemiş, UEFA ise bu cezayı 5 yıla düşürmüştü. İngiliz Başbakan, UEFA 5 yıllık men cezasını da uygulamazsa, İngiltere’nin FIFA ve UEFA’ya üyeliğini fesh edeceğini belirtmişti.
İngiltere, bu 5 yıllık süreyi çok iyi kullanıp holiganizmi sıfırladı ve Premier Lig, dünyanın en kaliteli futbol ligi haline geldi.
Türkiye’de de kesin sonuç almak için güçlü adımlar atmak ve sağlam bir iradeye sahip olmak gerekiyor. Böyle bir irade henüz ortada görünmüyor. Faruk Koca’lar aramızda ve herkes futbolun sahada değil, masa başında ya da perde arkasında oynandığına inanıyor. Maalesef hakemler adaleti sağlamakta yetersiz kalınca, herkes adaleti şiddetle tesis etmeye çalışıyor. Hal böyle olunca, futbol yerine kafes dövüşü izlemeye devam ediyoruz.