Teğmenler olayı: Devleti ele geçirmeye çalışırken evdeki bulgurdan olmak…

Erdoğan, yedi sülalesine kadar araştırıp kendi eliyle eğittiği teğmenlerin 'yemini' ile kılcallarına kadar ele geçirdiğini düşündüğü bürokrasinin kendisine ait olmadığını anladı. Teğmenler olayı Erdoğan'ın bozuk olan psikolojisini iyice bozacak ve yerini sağlama almak için yeni arayışlara girecektir. Bakalım yeni 'partnerleri' kim olacak? 

İslamcı ideolojinin yapmaya değil yıkmaya geldiğini Erdoğan ve AKP, millete uygulamalı olarak gösterdi. AKP’nin önce Gezi ardından 17–25 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrasında düşünce alt yapısındaki ‘kin ve nefret’ üzerine kurgulanmış ideolojisi gün yüzüne çıktı.

Kısmi demokrasi ve aksayan yargıya rağmen ülkenin altını üstüne getirmenin zor olduğunu gören Erdoğan, en iyi bildiği işi yaptı. Devletin bütün kurumlarını yok edecek 15 Temmuz sürecini başlattı. Cemaate karşı mücadele ettiğini söyleyerek ülkenin solcusu, sağcısı, ülkücüsü, ulusalcısı ve belli oranda Kürtlerin desteğiyle cumhuriyetin bütün kurumlarını el birliğiyle yıktı. Kurumların yanı sıra ehil bürokrasi kadrosunu da devre dışı bıraktı.

Artık devlet demek Erdoğan demekti. Devleti yeniden yapılandıracak ve bürokrasi emrine amade olacaktı. Her tarafa kendi adamlarını getirmek için harekete geçti. Ancak bu süreçte karşılaştıkları en önemli sorun kendilerinin kamuda yetişmiş elemanı neredeyse hiç yoktu. Siyaset yaparken insan yetiştirmeyi unutmuşlardı. Olanlar ise normal durumda gelemeyecekleri makamlara getirilmiş kifayetsiz tiplerdi. Bu makamların bir kısmı geçmişte cemaate yakın ‘dönüştürülmüş’ isimlere bırakıldı. Bazı yerler de ülkücü ve ulusalcı isimlere emanet edildi.

YENİ DÜZEN

Hızlı bir şekilde binlerce lise mezunu polis memuru yapıldı. Ardından binlerce ortaokul mezunu bekçi yapıldı ve beline tabanca takıldı. Harp Okulları cemaatlerden, ülkü ocaklarından ve partiden gelen isimlerle dolduruldu. Yargıyı hiç sormayın. KPSS’den 50 almakta zorlanan tipler bir anda kendilerini hakim koltuğunda ve kısa bir süre sonra da ağır ceza mahkemesi üyesi olarak buldu.

İstihbarat ise Hakan Fidan’a emanet edilmişti. Ne yaptığını ise kimse bilmiyordu. Cihatçılara kol kanat germekle meşgul olmanın yanı sıra yurtdışından insan kaçırma işini de üstlendi. Cemaatçiler bürokrasiden, iş dünyasından, eğitimden ve sosyal hayattan temizlenmişti. Erdoğan ve ekibi için her şey artık kolaydı. Ülkede hırsızlık yapmak suç olmaktan fiilen çıkarılmıştı, parası olanın ceza almadığı bir düzen kurulmuştu.

Devletin bütün kurumları yıkılıp ve kadrolar boşalınca yerine hızla doldurmak KPSS, dil ve işi yapabilme ehliyeti olup olmadığına bakmadan yerlerine binlerce Ülkü Ocaklı, Milli Görüşçü, Hak Yolcu, Nakşibendi, Perinçekçi, ululascı dolduruldu. Bunlar yapılırken Erdoğan özellikte yargı, emniyet ve TSK’da daha çok cemaat görünümlü yapılardan ve parti teşkilatlarından gelen isimlere öncelik verdi. MİT’i devreye sokup çocukların yedi sülalesinde ‘Gülen cemaati’ mensubu olup olmadığına bakıldı. Ülkü Ocakları emniyetin en kritik birimlerini kontrol altına alırken, Hak Yol grubu yargının kritik yerlerini ele geçirdi. Bilal’in Kartal İmam Hatipli arkadaşları devletin maaşı yüksek ve ekstra yönetim kurulu üyelikleri bulunan kurumlarının başına getirildi.

31 MART SONRASI HER ŞEY DEĞİŞTİ

Tek adamın yargısı sadece Gülen cemaati mensupları için ve Kürt gençleri için çalışıyordu. İktidar çevresi adeta suçtan münezzeh bir duruma gelmişti. Faiz ve Nass diyerek Cumhurbaşkanlığı seçimi de kazanılmıştı.

Ancak 31 Mart’ta tarihi hezimet sonrası psikolojik üstünlüğünü yitiren AKP’ye beklemediği yerden darbeler almaya başladı. Milyarlarca dolar akıtarak ayakta tuttuğu medyasından farklı sesler çıkmaya başladı. Milletvekili transferi için gözden çıkarılan milyonlara bile insanlar dönüp bakmadı. Partinin gedikli eski isimleri Erdoğan’a “kenara çekil” demeye başladı. SETA gibi kuruluşlar ise bunu diplomatik bir şekilde ‘Erdoğan’ın artık koruması yok‘ diye ifade etti.

Bu arada iktidarın küçük ortağı Bahçeli’nin tehditleri de artıyordu. En son 17–25 saatiyle mesajını verdi. Erdoğan’a en önemli öldürücü darbe ise Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde teğmenlerin kılıçlarla subay yemin etmesiyle geldi. Erdoğan, özel olarak seçtiği ve yedi sülalesini araştırttığı teğmenlerin ‘yeminini’ önce geçiştirmeye çalıştı; 8 gün sonra teğmenlerin ihraç edileceği yönünde açıklama yaptı.

SUBAYINI HAMİLE BIRAKAN GENERAL

Yıktığı eski Türkiye’nin kurumlarını ayağa kaldıramadığı gibi kendisinin baştan sona dizayn ettiği TSK, polis ve yargıdan her gün olumsuz haberler eksik olmadı. Bu üç teşkilat da hiçbir ahlakı değerin kalmadığı, insanı ilişkilerin paraya ve çıkara endekslendiği, yolsuzluk ve rüşvetin sıradan olduğu kurumlar haline geldi. Ülke gündemindeki her konunun merkezinde iktidarın memurları var.

Ayhan Bora Kaplan örgütünün serpilip büyümesinin ardından bir bakan, çok sayıda vekil, başsavcı, hakimler ve polisler var. Sinan Ateş cinayetinin merkezinde katillere eskortluk yapan ve teknik bilgi aktaran polisler var. Emrindeki subayı hamile bırakan general olayı unutulmadan bu kez AKP’nin memur sendikasının il başkanlığını yapan bir imamın para karşılığı bir astsubay ile ilişkisi haberi geldi.

Teğmenlerin yemini aslında AKP’nin kendisinin sandığı bürokrasideki kadroların başkalarına ait olduğunu görmesini sağladı. AKP, devleti kılcallarına kadar ele geçirdiğini zannederken kendisi başkaları tarafından ele geçirildi.

Teğmenler olayı Erdoğan’ın bozuk olan psikolojisini iyice bozacak ve yerini sağlama almak için yeni arayışlara girecektir. Bakalım halihazırda eski partnerleri yerlerinde dururken, yeni ‘partnerleri’ kim olacak?

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com