Sermaye el değiştirecek ama….

Bu devirde sadece muhalif değil ‘yandaş sermaye’ olmak da çok riskli. Can Holding ve Ciner sonrası iktidara yakınlığı ile övünen ve böyle büyüyen holdinglerin de artık uykularının kaçmaya başladığından emin olabilirsiniz.

Türkiye’de son yıllarda en fazla gündemi işgâl eden kelime; kayyum. Bazıları kayyım diyor, bazıları kayyum (biz bu yazıda kayyım diyeceğiz) ama nasıl yazılırsa yazılsın son on yılın kelimesi seçilse uzak ara önde çıkacağı kesin.

Kayım meselesini Türkiye ilk kez, 2015 yılı ekim ayında duydu. Önce İpek Medya Grubu’na operasyon yapıldı, iki ay sonra da kayyım atandı. Yani yönetim mahkemeler eliyle değiştirilip, muhalif bir yayın organının yönetimi, iktidara yakın kişilere verildi. Onu DPT’li belediyeler ve Zaman Gazetesi izledi. Sadece muhalif medya değil, muhalif partiler de kayyımla tanıştı. DTP’li belediyelere son aylarda CHP’liler de katıldı.

Kayyım meselesi son bir yılda öyle bir noktaya geldi ki, artık sadece muhalif değil ‘yandaş’ diye tabir edilen, iktidar yanlısı kurumlar, büyük holdingler, vakıf üniversiteleri ve hatta spor kulüpleri bile kayyım uygulamasıyla tanışıyor.

Bu yazıda konumuz sermaye. Kayyım meselesinin servet değişimi boyutuna bakacağız. Zira Türkiye’de, önce 1942’deki Varlık Vergisi ve devamında 1955’deki 6 – 7 Eylül olaylarından bu yana en büyük servet / sermaye değişim süreci yaşanıyor.

TMSF’nin internet sitesinde yer alan bilgilere göre 31 Ocak 2025 itibarıyla kayyım yönetimi ve denetiminde olan toplam 680 şirket bulunurken; bunların 618’i “tam kayyım”, 62’si “denetim kayyımı” başlığı altında listeleniyor. Kurumun şirket bazlı çevrimiçi listesi ise DW Türkçe’nin vergi kimlik numaraları üzerinden yaptığı tekilleştirmeye göre 1 Ekim itibariyle bin 17 şirkete ulaştı. Son olarak 30 Eylül’de Can Holding ve Ciner Grubu’na bağlı toplam 18 şirkete daha kayyım atanmıştı. Bu tablo, sekiz ayda en az 337 yeni şirketin kayyım kapsamına girdiğini gösteriyor.

Son dönemdeki kayyım kararları, atamaların tekil şirketlerden çıkıp grup şirketleri düzeyinde “blok” hale gelebildiğini de gösterdi.

Eylül ayında Can Holding’e bağlı toplam 130 şirkete, bu soruşturmayla bağlantılı olarak Ciner Grubu çatısı altında faaliyet gösteren Park Holding AŞ’ye bağlı toplam 11 şirkete kayyım atandı. Buna göre son sekiz ayda 337 yeni kayyım atamasının 151’i Can Holding soruşturmasıyla bağlantılı gerçekleşti.

Tablo kısaca böyle özetlenebilir. Evet, bir sermaye el değiştirme süreci bu. Muhtemelen iktidar öyle olmasını umuyor ve istiyor. Ancak süreçte gözle görünür sorunlar var, tabi ki iktidar açısından.

Öncelikle iktidar (veya saray) bu sermaye değişimini nasıl yapacağına, kimleri büyüteceğine de tam karar veremiyor. Zira son dönemde kendi yandaşlarına aldırdığı şirketlere de el koymaya başladı. Bunun somut örneği Can Holding. Daha bu yılın başında Can Holding iktidar açısından o kadar makbul bir yapıydı ki, bu grubun ülkenin en önemli medya gruplarından, Habertürk grubunu alması sağlandı. (Nitekim Holding Başkanı Kemal Can’ın savcılık ifadesine de yansıdı bu mesele. Her şeyi devlet büyüklerimizin yönlendirmesiyle yaptık dedi)

Ancak yıl bitmeden Can Holding operasyonu geldi ve grubun bütün şirketlerine kayyım atandı, holding yönetimi tutuklandı.

Diğer örnek Turgay Ciner ve Park Holding. Habertürk grubunun sahibi olan Ciner Grubu, ‘Alo Fatih’ meselesiyle ünlüydü. Yani yukarıdan gelen talimatlara göre yayın yapan, tamamen iktidar destekçisi bir medya grubu ve holding. Şimdi ise Park Holding’de kayyım var, holding yönetimi, Turgay Ciner’in oğlu dahil tutuklu ve Turgay Ciner firari.

Peki kim yandaşlığı gerçekten hak ediyor?

Ve ikinci soru, peki bu sermaye kime transfer edilecek? Sanırım burada bir kafa karışıklığı var. Zira TMSF daha şimdiden ülkenin bir numaralı holdingine dönüştü ve büyümeye de devam ediyor. Belki hepsini birden Türkiye Varlık Fonu’na devredip, ‘güvenilir sermaye sahibi’ arama zahmetinden kurtulurlar!

İktidarın ‘sermaye değişimi’ konusundan kafası epey karışık olsa da, durmaya niyetinin olmadığı artık herkesin bildiği bir sır. Sıradaki kurumun da İş Bankası olduğunu anlamak için ‘iktidara yakın gazeteci’ olmaya gerek yok. Zira Can Holding operasyonu sonrası yandaş basında İş Bankası için yapılan haberler ve bankanın açıklamaları çok şey anlatıyor.

Tabi İş Bankası yönetiminde hala CHP’nin önemli ağırlığının olmasının, o kurumu iktidarın ve sarayın daha fazla hedefi haline getirdiğini belirtelim.

Bu devirde sadece muhalif değil ‘yandaş sermaye’ olmak da çok riskli. Can Holding ve Ciner sonrası iktidara yakınlığı ile övünen ve böyle büyüyen holdinglerin de artık uykularının kaçmaya başladığından emin olabilirsiniz.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER