Saray’ın CHP planı yeni aşamada: Koçbaşlarıyla böl, rakibini belirle

CHP'nin son "Gürsel Tekin" hamlesi, yerel seçimden sonra devreye soktuğu uzun soluklu "köşeye sıkıştırma" siyasetinin son aşamasıydı. Peki, Erdoğan kurgusunu kendi yaptığı oyunu kazanabilir mi?

Yerel seçimlerde AKP’nin ikinci partiye gerilemesi Saray için ağır bir yenilgiydi. Bu sonuçtan sonra iktidar cephesi hızla yeni bir eylem planını devreye soktu. Planın özü, CHP’yi dar bir alana hapsetmek, parti içi hizip kavgalarıyla enerjisini tüketmekti.

Saray’ın bu stratejiyi uygulaması da pek zor olmadı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun çevresindeki bazı eski ve yeni vekiller, partinin yeni yönetimine yönelik eleştirileriyle bu oyunun gönüllü figüranları haline geldiler. Kayyım söylentilerinin dolaşıma girmesiyle birlikte bu isimler daha da pervasızca yönetimi hedef almaya başladı.

Ama hamleler sadece parti içi fay hatlarını kaşımakla sınırlı kalmadı. İstanbul’a özel yetkiyle gönderilen Başsavcı üzerinden CHP’ye ikinci bir cephe açıldı. Erdoğan, yerel seçimlerin en önemli aktörü olan Ekrem İmamoğlu’nu doğrudan hedef aldı. Henüz sağlam deliller ortaya konmadan İmamoğlu’nun yakın ekibi ve belediyeyle iş yapan iş insanları birbiri ardına tutuklandı. Etkin pişmanlık mekanizması devreye sokuldu, operasyonlar peş peşe geldi. Böylece hem İmamoğlu kamuoyu nezdinde yıpratıldı hem de CHP içerideki tartışmalarla uğraştırılarak siyaseten köşeye sıkıştırıldı.

SON HAMLE: BİR KOÇBAŞI OLARAK GÜRSEL TEKİN

Son hamle ise İstanbul İl Başkanlığı seçimlerine “hile karıştığı” iddiası üzerinden geldi. Kayyım devreye sokuldu. Kadıköy Belediye Başkan adayı yapılmadığı için Özel-İmamoğlu’nun adeta düşman kesilen Gürsel Tekin, bu rol için biçilmiş kaftandı. Saray’ın mal varlığı ve özel hayatı üzerinden kolayca kontrol edebildiği bir isim olarak Tekin, partili arkadaşlarına biber gazı sıktıran ve polise dövdüren “CHP’li kayyım” olmayı başardı. Erdoğan rejimi, Gürsel Tekin’i adeta bir koçbaşı gibi kullanarak CHP’nin binasına soktu, onun varlığıyla kapıları kırarak koltuğa oturdu.

Bu uygulamanın sadece İstanbul’da kalacağına inananlar yanılıyor. Aynı yöntemin Ankara’da da devreye sokulacağından şüphe yok. Nitekim Yüksek Seçim Kurulu’nun mahkeme kararlarının seçim takvimine müdahale etmesine izin vermemesi sonrası, bu kez de “kongre kartı” devreye alındı.

Kısacası, Erdoğan ve emrindeki yargının rahat duracağını sanmak büyük bir saflık olur. İmamoğlu’nun seçim öncesinde cezaevinden tahliye edilmesi ihtimali giderek azalıyor. Onun adaylığının engellenmesi ve partinin yıpratılması, planın ilk aşamasıydı. Büyük ölçüde bu gerçekleşti.

“MAĞDUR CHP” ALGISI

Ancak CHP’li belediyelere yönelik operasyonların siyasi olduğu kamuoyu tarafından görülüyor; bu nedenle beklenen etki tam anlamıyla sağlanamadı. Ne kadar tutuklama, yargılama, soruşturma olursa olsun halkta bir türlü “CHP’li belediyeler yolsuzluk yapmış” algısı tam olarak yerleşemiyor. Her hamlenin doğrudan Erdoğan rejimince yapıldığının halk farkında. “Mağdur CHP” algısı da gün gün güç kazanıyor. CHP’nin, kapısına dayanmış koçbaşlarıyla, TOMA’larla, polis ordusuyla kapışması da Erdoğan’ın oyun planında işleri zorlaştırıyor.

SONRAKİ AŞAMA: ADAYINI BELİRLEME…

Şimdi gözler bir sonraki aşamada: Erdoğan, karşısına çıkacak rakibi belirleme derdinde. İmamoğlu’nun devre dışı kalmasıyla birlikte Mansur Yavaş’ın adaylık ihtimali güçlendi. Şu ana kadar Yavaş’a yönelik bir operasyon yapılmadıysa, “Saray’ın istediği aday Yavaş mı?” sorusu akla geliyor. Erdoğan’ın hesabı, Yavaş’ın Kürt seçmenden oy alamayacağı yönündeydi. Ancak sahadaki gelişmeler bu planı zayıflatacak cinsten.

Ülkenin mevcut tablosuna bakıldığında, Erdoğan’ın karşısına güçlü bir aday çıksa da çıkmasa da kaybetme ihtimali giderek artıyor. Saray ve etrafındaki aparatların bugüne kadar en büyük silahı olan algı üretme kabiliyeti, derinleşen ekonomik kriz karşısında neredeyse tamamen etkisiz hale geldi.

İBB soruşturmasında amaçlanan algı da üretilemediği gibi, tam tersine İmamoğlu’nun “Erdoğan’ı yenebilecek isim” imajı toplumun geniş kesimleri tarafından kabul görmeye başladı. Erdoğan ve ekibi, İmamoğlu’nu siyaseten tasfiye etmeye çalışırken, aslında kendi siyasi iplerini çekmiş bir görüntü veriyor.

Bunu fark eden Saray ve çevresi ise şiddeti ve hukuksuzluğu artırarak sonuç alacağını düşünüyor. Oysa bu yöntem, bir çıkmaz sokağa sürüklüyor. İş işten geçtikten sonra farkına varılacak gerçek şu olabilir: Bu kez planlar tersine dönebilir.

Asıl kritik soru şu: Erdoğan, kendi kurduğu oyunun içinde kaybedebilir mi?

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER