İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek, dün Adli Yıl Açılış Töreni için adliye muhabirleriyle bir araya geldi. Çoğunluğu yandaş veya ‘suya sabuna dokunmayan’ muhalif görünümlü medya temsilcilerinin oluşturduğu basın grubu Akın Gürlek’in sözlerini kamuoyuyla paylaştı. İti puntolarla manşetlere çekilen sözlerini gören Gürlek’in nasıl kıs kıs güldüğünü tahmin etmek zor değil.
Peki ne oldu da astığı astık kestiği kestik koskoca Akın Gürlek basın karşısına çıkmayan “tenezzül” etti birden? Bugüne kadar burnundan kıl aldırmayan, kimseye herhangi bir açıklama yapma gereği duymayan Gürlek neden uzun uzadıya baktığı davalarla ilgili açıklamalar yapıyor? Ne oldu ki son dönemde Akın Gürlek’i konuşmaya sevk edecek?
Öncelikle şunu söylemek yanlış olmaz: Akın Gürlek, ne İBB davasında ne de diğer CHP’ye yönelik davalarda elindeki dosyaya güvenmiyor. “Delillerimize güveniyoruz” diyerek canlı yayına karşı olmadığını da söyleyen Gürlek, o kadar çok güvenseydi, çıkıp basın karşısında çarşaf çarşaf siyasi davayla ilgili yorum yapmaz, dosyasını alır mahkemede o dosyanın diliyle konuşurdu. Belli ki dosyası, siyasetin beklediği kadar sağlam değil. Baksanıza Cem Küçük gibi bir yandaş bile CHP’ye yönelik davanın delil yetersizliğinden yakınıyor. Gürlek, deliline güvenemeyen bir savcının aceleci ve hırslı tavrıyla, basın yoluyla kamuoyu oluşturmaya koşmuş. Onca enformasyona, yalana dolana, iletişim stratejisine rağmen meydanları dolduran milyonlarca insan ne Gürlek’in delillerini görüyor ne de kara propagandaya kanıyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Akın Gürlek’in konuşma ihtiyacı duymasının asıl sebebi ise doğrudan MHP’yle ilişkili. Hem Devlet Bahçeli’den hem de en önemli kurmayı Feti Yıldız’dan aralıksız ve belli bir ritim içerisinde gelen yargı eleştirilerinin çoğu Akın Gürlek’in yönettiği Çağlayan Adliyesi’yle ilgili. Tutuklu yargılamanın cezaya dönüşmesi, geciken iddianameler, hasta mahpuslara yönelik sistematik kötü uygulamalar, davalara yönelik siyaset müdahalesi gibi pek çok konuda MHP’den muhatabını titretecek açıklamalar gelmeye devam ediyor. Akın Gürlek’in basına koşup kendini aklamakla uğraştığı saat diliminde bile Feti Yıldız, tutuksuz yargılamanın esaslığı, hakkında açıklamalar yapıyordu örneğin. İki açıklama anda meydana düşünce, yargıdaki Saray vesayeti ile MHP’deki son dönemde ortaya çıkan “rahatsızlığı” görmemek mümkün olmuyor artık.
Akın Gürlek, her cümlesiyle MHP’ye, Devlet Bahçeli’ye, Feti Yıldız’a cevaplar verdi adeta. “100 yılın yolsuzluk dosyası” diyerek manşetlere çıkmış olması bir gerçeği değiştirmiyor: 100 yılın yolsuzluk dosyası Devlet Bahçeli’nin zaman zaman beliren not defterinde kayıtlı. Tarihi de 17-25 Aralık… Bahçeli’nin o muazzam yolsuzluk dosyasını ne zaman açacağı belli olmaz ancak CHP’ye yönelik ablukayı yolsuzluk torbasında eriteceğini düşünmesi saflığından olsa gerek. Bahçeli’nin 17-25 Aralık’taki tavrı ve sözleri ortada.
Kendi dosyasına “100 yılın yolsuzluk dosyası” adlandırmasını yakıştıran bir başsavcının, siyasete, özellikle de Kürt sorununu çözmek için neredeyse 50 yıllık siyasetini bile feda eden Devlet Bahçeli’ye meydan okuması şaşılacak şey doğrusu! O adlandırmayı savcı yapmaz normal şartlarda, siyaset yapar, basın yapar, kamuoyu yapar. Savcı bir işin adını koyuyorsa, oradaki amacı başkadır. Ya dosyasına güvenmiyordur, eli zayıftır; ya da bir siyaset adına, bir başka siyasete meydan okuyordur. Saray adına MHP’ye kafa tutması, bugüne kadar işlerini hep sinsice, perde gerisinde yürüten bir savcı için şaşılacak bir “kendini açığa” vurmayı olayı doğrusu. Bakalım MHP, açılan eli nasıl görecek? Not ettiklerinden eminim…
Akın Gürlek’in dünkü açıklamalarının görünür ve görünür olmayan pek çok falsosu var ama birkaçını aktaralım.
“İBB soruşturmasında sadece tanık beyanına dayalı hiçbir tutuklu yok. Mutlaka bir delil ile somutlaştırmışızdır. Varsa söyleyin, ertesi gün tahliye edeyim.”
Hukuka Giriş 101 dersi: Tutuklama veya salıverme kararını savcı veremez. Savcı sadece talep eder, mahkeme (yargıç) karar verir. Ama Akın Gürlek, Saray desteğini arkasına aldığından emin şekilde, kendisini yargıdaki tüm makamların üzerinde görüyor. Canı isterse tutukluyor, isterse tahliye ediyor, “tahliye edeyim” diyor.
“Avukatlar her gün adliyeye geliyor, etkin pişmanlıkta bulunmak istiyor müvekkilim diye. Hatta itirafçı olmak isteyenlere kendileri baskı yapıyor, konuşmayacaksın diye. Öyle yapan avukatlar vardı. Onları tutukladık.”
Hukuka Giriş 101 devam dersi: Bir kişi hakkında tutuklama kararını “bağımsız” mahkemeler verir. Savcı tutuklama talep eder, mahkeme (hakim) ise eldeki delil durumuna bakarak kanaat oluşturur, tutuklar veya tutuklamaz. Ama Akın Gürlek bizzat “tutukladık” diyor.
Akın Gürlek’in dünkü açıklamalarında ısrarla “tahliye ederim, tutuklarım” gibi ifadeler tercih ettiği görülüyor. Bir Başsavcı, hele ki İstanbul Başsavcısı sehven de olsa hukuki olarak bu kadar aleni sorunlu ifadeler kullanmaz. Bu hatayı yapmaz, yaparsa da sonuçlarının ne olduğunu bilir. Ama Akın Gürlek çekinmiyor. Doğrudan “tahliye ederim” diyor, “tutuklarım”, “tutukladık” diyor. Gücünü aldığı yeri gizleme gereği bile duymadan hukuku ayaklar altına alıp çiğnemekten geri durmuyor.
Akın Gürlek, basının karşısına çıkarak “geleceğine” ilişkin niyetlerini de açık etti dün. “Başardığı” iş çok olduğuna göre, beklentisi de yüksek olmalı. Bu nedenle hem yandaş basının pohpohlamasına hem de “görünür” olmaya ihtiyacı var. Bundan sonra kendisini sadece ROK’un ya da Cem Küçük’ün “kulis”lerindeki gizemli haliyle değil, daha fazla kişinin kulislerinde görebiliriz. İstanbul’a elindeki hazır dosyalarla gelen ve tozu dumana katan Akın Gürlek, siyasete yavaş yavaş ısınacak, ya da ısındırılacak. Adalet Bakanlığı koltuğunda oturan Yılmaz Tunç, o koltuğu fazla yıpratmasa bari…
Akın Gürlek’in dünkü açıklamaları üzerinde daha fazla durmayı hak ediyor. Keşke hukukçulardan ses çıksa bugünlerde…