İmamoğlu Operasyonu serbest piyasanın sonu mu?

Türkiye bindi bir alamete ama nereye gidiyor, sanırım bunu görmek için fazla beklememiz gerekmeyecek. Ancak meselenin artık, ekonomideki son 2 yıllık kazanımların, üç günde heba edilmesinden ibaret olmadığı ortada. ‘Büyük resim’ sanki başka şeyler anlatıyor.

Günümüzde ‘ekonomi’ dediğimiz mekanizma tamamen ‘güven’ kavramı üzerine kuruludur. Ekonomi haberlerinde çokça geçen iç ve dış piyasalar, ekonomik gidişatın belirleyicisidir ve onların temel kaldıracı güvendir. Önünü görebilmek, öngörülebilir ortamda hayatını sürdürmek ister piyasalar ve elbette sermaye. Gerek sıcak para gerekse, adına doğrudan yatırım denilen Sabit sermaye on yıl, yirmi yıl, elli yıl hatta daha da uzun periyotlarda bir görüş açısı arar. Ve eninde sonunda gidip, en uzağı görebildiği, görüş açısının en uzun olduğu güvenilir limanlarda demirler. Kapitalist dünyanın raconu budur.

Türkiye, 1983’te Turgut Özal’ın iktidara gelmesinden bu yana, tam 42 yıldır serbest piyasa ekonomisiyle yönetiliyor. Giriş ve çıkış serbestisinin olduğu, diğer deyimle sermayeye serbest dolaşım hakkı verilen bir ülke. Yani ekonomisi piyasanın yazılı olmayan kurallarına göre yönetilmek zorunda. En azından şu ana kadar, ‘ben tekrar kapalı ekonomiye’ geçiyorum diye ilan eden bir hükümet olmadığına göre, böyle olduğunu varsayıyoruz.

Piyasalar, diğer deyişle yerli ve yabancı sermaye, bir ülkeye güvenmek için somut veriler arar. Güneş, deniz, kum yetmez güven için. O somut verinin adı da hukuk güvencesidir. Yatırımların, sermayenin, girişimlerin, mülkiyetin hatta kar transferinin, ulusal ve uluslararası yasalarla güvence altında olmasıdır.

SERBEST PİYASANIN SONU MU?

Türkiye işte son 42 yıldır bunu yapmaya çalışıyor. İç ve dış yatırımcıya, para ve sermaye sahiplerine güven vererek büyümek, şirketlerini büyüterek gençlerini istihdam edebilmek, memuruna, emeklisine insanca yaşayabilecekleri ücretleri verebilmek, ihtiyacı olanlara sosyal yardımlar sağlamak ve bunun bir adım ötesi de olabildiği kadar refah toplumlarının standartlarına yaklaşmak. Son 42 yıldır başa gelen bütün iktidarlar ve liderler bunu vadetti topluma. Daha çok iş, daha çok aş, daha yüksek standartlarda bir yaşam.

Peki bu 42 yılda ülkeyi kimler yönetti?

Anavatan Partisi, Doğruyol Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve son olarak Ak Parti, bu 42 yıllık dışa açık serbest piyasa ekonomisi döneminde iktidar görmüş veya iktidar ortağı olmuş partiler. Bunlardan sadece ANAP ve Ak Parti tek başına iktidar dönemi yaşadı. 42 yılın, son 23 yılında ise Ak Parti iktidarda.

Dolayısıyla Türkiye’nin dışa açık serbest piyasa ekonomisi hikayesinin en büyük kazananı Ak Parti ve  onun lideri Tayyip Erdoğan’dır. Zira piyasanın kurallarına uygun hareket etmek, bu partiyi ve liderini hem yıllardır iktidarda tuttu, hem de giderek daha da güçlendirdi.

İşin doğrusu Ak Parti de gereğini yaptı. Önce piyasanın çok sevdiği ‘siyasi istikrarı’ sağladı. (Piyasalar siyasi istikrara aşıktır) Sonra iç – dış sermayeye hukuk güvencesi verdi, uluslararası tahkimi kabul etti, güven ortamının sağlanması için elini taşın altına koydu. Mülkiyet hakkına zinhar dokunmadı. Karşılığını da aldı, özellikle 2002 – 2012 arasında Cumhuriyet tarihinin en yüksek miktarlı doğrudan yabancı yatırım girişleri sağlandı. Yüksek büyüme hızının getirdiği yüksek cari açık böyle finanse edildi.

İstikrar ve güven ortamı, piyasalar kadar halkı da memnun etmiş olmalı ki, seçmen Erdoğan’dan vazgeçmedi.

TÜRKİYE EKONOMİDE MAKAS MI DEĞİŞTİRİYOR?

Peki, şimdi ne oluyor? Türkiye ekonomide makas mı değiştiriyor. Tekrar dışa kapalı, sermaye denetiminin olduğu, bir tür devlet kapitalizmine geçilmeye mi karar verildi?

Hem son yıllarda yaşananlar, hem de geçen hafta yaşadıklarımız bu soruları sorduruyor insana? Sahi ne oluyoruz?

Ülkede hem yerli hem de yabancı sermaye için 42 yıldır iyi kötü inşa edilen güven ortamı, bizzat iktidar eliyle paramparça ediliyor. Geçen hafta başlayan ‘İmamoğlu operasyonu’ pek çok ekonomist ve uzman açısından, Türkiye ekonomisi için elde kalan son ‘güven’ kırıntılarının da temizlenmesi anlamına geliyor.

İdeolojik görüşü ne olursa olsun (ki buna bizzat iktidar destekçileri de dahildir) bütün para ve sermaye sahipleri için, geçen hafta yaşananlardan sonra, hala benim yatırımlarım, malım mülküm güvende diyen var mıdır? Veya kalmış mıdır? Artık ülkede seçilmiş bir belediyeye el koymakla, bir girişimcinin malına mülküne, şirket hisselerine hatta bankadaki kasasına el koymak için bir hakimin yazısı yeterli. O yazıyla kapına geldi mi yetkililer, hiçbir itiraz imkanı da yok. Sanki varlık vergisi dönemi gibi… Varlık vergisinde yasal olarak temyiz hakkı verilmemişti, burada hukuken temyiz var ama fiilen yok. Sadece kağıt üzerinde.

Şimdi konuşulan ne peki? Sırada Koç var… Neden Ali Koç geçen hafta anamızla, danamızla bu ülkedeyiz açıklamasını yaptı? Neden hukuk olmadan sermaye gelmez falan dedi. Yıllardır Fenerbahçe dışında neredeyse hiç konuşmayan Ali Koç!

BÜYÜK RESİM BAŞKA ŞEYLER SÖYLÜYOR

İktidara yakın yazar çizer takımının konuşmalarından yazılarından anlıyoruz ki, sırada Koç Grubu operasyonu var ve hatta bu operasyon için MÜSİAD’la istişare bile ediliyormuş, kim hangi şirketi alacak diye! Ali Koç muhtemelen bu planları duydu, çıktı bu demeçleri verdi? Koç Grubu demek, zaten başlı başına uluslararası sermaye demek. Onlarca çok uluslu firmayla ortaklık demek. Böyle bir operasyon ve el koyma olayı, 42 yıllık serbest piyasa döneminin bitirildiğinin resmi ilanı olur.

Türkiye bindi bir alamete ama nereye gidiyor, sanırım bunu görmek için fazla beklememiz gerekmeyecek. Ancak meselenin artık, ekonomideki son 2 yıllık kazanımların, üç günde heba edilmesinden ibaret olmadığı ortada. ‘Büyük resim’ sanki başka şeyler anlatıyor.

Ha bu arada sayın Bakanımız Mehmet Şimşek’i de unutmayalım elbette. Bütün bu toz duman ve yıkıntı içinde hala piyasa ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyor, Merkez Bankası’nın aklı başında yönetici ekibiyle piyasa dostu kararlar alıyor. Müdahaleler yapıyor. İki yıldır ilmek ilmek inşa etmeye çalıştığı ekonomik ve mali yapının çökmemesi için çabalıyor. Ya da bütün yaptıkları boşa gitmemiş gibi davranmaya çalışıyor. Ruh halini bilemem elbette.

Netice-i kelam, Maliye Bakanı ve Merkez Bankası’nın yaptığı, altında koca delik açılmış kovaya, avuç avuç su atmaktan ibaret!

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com