Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in idealist yaklaşımına göre tarih bir özgürlük arayışıdır. İnsanlık her gecen gün bu yönde mücadele dolu tarihsel süreçlerden geçerek ilerler ve tarihte hiçbir şey tesadüf değildir. Öğrencisi Karl Marx ise tarihi materyalist bir muziplik katarak yorumlar “tarih tekerrür eder ama ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olur” der. Marx’a bunu söyleten aslında Napolyon devrimleridir. Ona göre Napolyon Bonaparte’ın 1799 darbesi, tarihsel değişim gerçekleştiren bir trajedidir. 1851’de yeğeni Louis-Napoleon Bonaparte’ın darbesi ise amcasının kötü bir taklidi ve komik bir tekrardır. Bana göre ise tarih eğer ilki trajedi ikincisi komedi olarak tekerrür ediyorsa üçüncüsü ancak felakettir.
Tarihsel olaylara dikkatlice bakıldığında sanki Marx’ı haklı çıkaran bir tarih ile karşı karşıyayız. Hegel her tarihsel olayın arkasında baskı ve despotizme karşı bir özgürlük arayışının olduğunu savunur. Bu iddia her savaş adil bir savaş ya da bir özgürlük mücadelesi olsaydı haklı olabilirdi ancak Hegel başkalarının hakkına tecavüzle yola çıkıp tarihi kana bulamış ihtiraslı kumandanları yok saymış gibidir.
Günümüzde birçok Uzman, modern dünyanın tıpkı Kavimler Göçü gibi büyük bir göç dalgası yaşadığını söylüyor. Savaşlar, ekonomik krizler, baskı, terör, huzur ve güvenlik arayışı kitleleri göçe itiyor. Göç ve göçmenlik artık ülkelerin politikalarını belirleyecek kadar etkin bir konu. Maalesef nüfusu yaşlanan ve düzenli göçmenlere ihtiyacı olan ülkelerde bile göçmen karşıtlığı yükselmekle kalmıyor bir yandan da barışçıl politikalar savaşçı söylemlere dönüyor.
Bu olaylar bana nedense Spartalıları hatırlattı. Balkanlardan gelip Mikenlerin çökmesine neden olarak Peloponez ve Girit’e yerleşen Dorların Lakonya bölgesinde kurduğu bir şehir devletidir Sparta. Kadınların sağlıklı erkek çocuklar doğurmak için düzenli spor yaptığı, oğulların açlığa, soğuğa, acıya dayanıklılığıyla yarıştırıldığı ve ancak savaşma becerileri ve zaferleri ile övünüldüğü Yunan şehir devleti.
Lakonya’nın özgür halkı yani Spartalılar günümüzde hala cesur savaşçılar olarak anılan asker bir millettir. Öyle ki analar oğullarını merhamet kokan ninniler yerine “Ya kalkanınla dön ya onun üstünde” sözleriyle büyütür, 7 yaşında Agoge sistemi adı verilen askerlik eğitimine teslim eder. Spartalılar 60 yaşına kadar zorunlu ordu hizmetinde bulunur nevi şahsına münhasır minimalist bir hayat yaşar ve ne kadınları ne de erkekleri askerlik dışında işlerle ilgilenir. Duvarlarımız (Surlarımız) yok ama erkeklerimiz var diyecek kadar da savunmada iddialı bir halktır.
Sparta, demokrasi ile yönetilen diğer Antik Yunan şehirlerinden farklıdır. Askerlik o kadar önemlidir ki ordu komutanı yönetime direkt en tepeden kral olarak katılır. Ülke biri ordunun kumandanı olmak üzere iki kral ve bir gurup seçkin tarafından oligarşi ile yönetilir. Halk ne denizcilik ne ticaret ne sanat ne de felsefe ile uğraşır sadece askerlikte uzmanlaşmaya adanır. Hatta konuşmaları dahi o kadar kısıtlıdır ki bugün Spartalılara atfedilen ‘Lakonik konuşma’ deyimi hala ‘az ama özü’ ifade eder.
Sparta’da halk 3 kesimden oluşur Spartalılar, (savunma işine bakan özgür vatandaşlar) Perioikoiler (zanaat ile uğraşan ikinci sınıf yarı vatandaşlar) ve Helotlar (çiftçilik dahil Spartalıların günlük her işini gören köleleştirilmiş halk). Spartalılar çok tutucu, yeniliklere ve yabancılara karşı kapalı bir toplum olarak bilinir. Öyle ki tarihleri boyunca ‘Lakonya (Sparta) Spartalılarındır’ görüşüne bağlı kalırlar. Sparta’ya karşılıksız hizmet eden, yaptıkları işlerle toplumu ayakta tutan yarı vatandaş veya köle gördükleri halk tabakasına tarihten silinme pahasına asla vatandaşlık vermez. Hem de bitmeyen savaşlar erkeklerini hatta soylarını bitirse de. Ve Spartalıların Spartası tarih sahnesinden yok olup gider. Halbuki nüfusları azaldıkça kölelerine ve yabancılara yeni vatandaşlık hakları tanıyan diğer Yunan Şehir devletlerinin varlığı daha uzun seneler devam eder.
Bana izlemek nasip olmamışsa da çoğu insan Spartalılar’ı 2006 yapımı gerçek olaylardan esinle sinemaya aktarılmış 300 filmi ile tanır. Sparta Kralı Leonidas’ın Pers kralının silahlarınızı bırakıp teslim olun çağrısına verdiği “Molon Labe” yani “gel de al, (alabilirsen)” yanıtı, hala azim, kararlılık, onur, direniş ve özgürlük simgesi ve meşhur bir meydan okuma olarak akıllardadır. Spartalı 300 asker son ferdine kadar koca Pers Ordusuna direnir ve kimilerine göre askeri olmasa da moral zaferi kazanır.
Kısacası her Spartalı asker doğar, asker yaşar ve son nefesine kadar onurla mücadele eden askerler olarak ölür. Tarihsel trajedinin sonu ise hazindir. Spartalılar Persler karşısında yenilir önce yenilmezlik unvanlarını sonra ülkelerini kaybeder ve belli bir dönem diğer Yunan şehir devletlerine paralı askerler olarak hizmet edip tarihten silinip gider.
Tarihte efsanevi başarıları ile meşhur birçok güçlü ordu vardır. Ancak bunlar arasında özellikle Romalılar, Osmanlılar, İspanyollar, Çinliler ve Arap Müslümanları kurdukları medeniyetlerle anılır. Sonraki nesillere aktardıkları kültürel miras dünya tarihinde nadide özel bir yere sahiptir. Halbuki günümüzde Spartalıların askeri cesaret ve direnişleri dışında bir dünya mirasından bahsedilmez.
Alkol, uyuşturucu, hap, kumar, beton duvarlar, sosyal ortam yokluğu gibi bin bir dert, bela ve buram buram kötülük kokan sokakların iteklemesiyle bilgisayar ekranına sıkıştırılmış gençler için ‘oyunlarla şiddete meylediyorlar’ diye meydanlarda ikiyüzlü çığlıklar atan makam mevki sahibi yetişkinler, gizli tesislerde kendileri biyolojik, kimyasal hatta nükleer de dahil her türlü silah üretmekte bir beis görmüyor. Dahası bu medeni görünümlü barbar ruhlular hiç olmayacak çeşitli nedenler uydurarak gerekirse bizzat oluşturarak savaş naraları atıyor. Hırstan gözü dönmüşler sanal şiddete hayır denilen dünyada gençleri sıcak savaşa teşvikte tam gaz gidiyorlar. Hatta hiç de umursamadıkları yığınlara ninni edasında dünya barışını istedikleri yalanını dillendirecek kadar da yüzsüzler.
Son dönemde gelişen olaylarla ülkeler savunma giderlerini maksimuma çıkartıp ordu mevcudunu arttırırken bazı okur, yazar, çizer, düşüncesiz düşünürler de 3. Dünya Savaşı kapıda, hatta geldi de farkında değilsiniz çığırtkanlığı yapmakta yarışıyor. Dünyanın, geçmişteki acıları tekrar yaşamaması için, bu saçma dalgaya kapılmayacak, tarihi anlamış, ondan ders çıkartacak kadar aydın, barışın gerçek savunucularına ihtiyacı var. Asker doğan her ülke gençleri bilmelidir ki, pervasızca girecekleri serüvende bulacakları Spartalıların yaşadığı trajedinin komik tekrarı bile değil, ancak acı bir sonla felakettir. Nitekim tarihte hiçbir şey tesadüf değildir.