Gürültünün sesi, kliklerin sözcüsü: Şamil Tayyar, barış sürecine neden karşı?

Şamil Tayyar, ilk günden "barış sürecine" karşı. Bunu saklama gereği de duymuyor. Süreç konusunda sessizliği tercih eden AKP'den -Erdoğan dahil- bir tek o konuştuğu için en çok onun sesi duyuluyor. Ama onun sesi gerçeği gölgelemek üzere çıkarılan gürültü gibi. Gürültüyü büyüterek merkeze oturan Tayyar, manipülasyonlarla hem barış karşıtlarını besliyor hem de "klikler arası savaşta" yerini sağlamlaştırıyor.

Türkiye siyasetinde bazı isimler vardır; onlar bir dönemin değil, her dönemin gürültüsünden beslenir. Yükselişleri bir büyük davanın, bir operasyonun, bir olağanüstü sürecin gölgesinde olur. Seslerini hep birilerinin omuzuna, birilerinin yıkımına basarak yükseltirler. Gürültü bittiği gün, geriye ne kalacağı meçhuldür.

Şamil Tayyar tam da bu kategoriye giren bir figür. Bugün çözüm sürecinin etrafında bağırıp çağıran, barışın adını anarken barışın bütün aktörlerine ayar veren Tayyar’ı anlamak için, onun geçmişte yükseldiği zemine bakmak gerekir: Ergenekon davaları.

ERGENEKON SÜRECİNDE GÜRÜLTÜSÜYLE YILDIZDI, ÇÖKERKEN YİNE YILDIZDI

2000’lerin ortası… Ergenekon davaları Türkiye’nin siyasal ufkunu kaplamışken, bu sürecin medya ayağında en gürültülü, en saldırgan, en iddialı isimlerden biri Şamil Tayyar’dı.

“Operasyon Ergenekon”, “Pusu”, “Gölge İktidar: 1 Numaranın İzinde”, “Çelik Çekirdek” gibi kitaplarıyla, o dönemde hem davanın medya sözcülerinden biri hâline geldi hem de kariyerindeki en büyük sıçramayı gerçekleştirdi.

Tayyar, bugün artık hatırlamak istemediği o dönemde, en ateşli kalemlerinden biriydi. Çok sonra siyasi bir kararla bir anda o davalar karartılıp her şey “temize” çekilirken; Tayyar’ın yıllarca yazdığı anlatılar da çöktü. Ama Tayyar’ın kariyeri çökmedi, tersine o gürültünün sırtında daha da büyüdü. Kitapçıları dolduran binler, statları, spor salonlarını dolduran on binlerce ellerinde Şamil Tayyar kitaplarıyla hep “1 numara hikayesi” anlatırken; cebine milyonları indiriyordu. Sonra kendisinin de vekili olduğu iktidar o “1 numaraları” baş tacı edip ittifak kurduğunda ise yazdığı onca kitabın çöp olmasını bile görmezden geldi, gelebildi, midesi elverdi.

HER BÜYÜK “KONU”, ONUN İÇİN “GÖSTERİ” ALANI…

Ergenekon davaları sürecinin yıldızı Şamil Tayyar, o süreçler paramparça olurken yine yıldızdı, hiç de sırıtmıyordu üstelik. Sanki onca kitabı başkası yazmış, her gün her gün anlattığı “1 numara” hikayeleri çöp olmamış, söylediği her şey silinip atılmamış gibi. Yıllarca “Ergenekon’un 1 numarası” diye tartışmalar açıp hem devletin hem toplumun sinir uçlarına bastı. O davalarda ortaya atılan —sonradan çöken— iddiaların en büyük yazıcısı, taşıyıcısı, toplumsal etki üreticisi oldu.

Gazeteci kimliği ile polemikçi kimliğini birbirine karıştırarak, hukuki süreçleri medya şovuna dönüştüren bir figürdü.

O dönemki tavrı, Tayyar’ın siyaset anlayışının çekirdeğini ele veriyordu: Gerçekten çok daha önemli olan, davaların kendisi değil, o davalar sayesinde açılan gösteri alanıydı.

YİNE AYNI YÖNTEM: GÜRÜLTÜYÜ BÜYÜT, MERKEZE OTUR

Bugün aynı yöntemi çözüm süreci tartışmalarında görüyoruz. Şamil Tayyar, çözüm sürecinden bahsederken sanki devletin yetkili ağızlarından biriymiş gibi konuşuyor. Ama bir gün sonra çözümün tüm aktörlerini hedef alan sert paylaşımlar yapıyor.

PKK’ye, DEM Parti’ye, Kürt siyasetinin her temsilcisine eleştirirken, aynı zamanda çözüm sürecinin “teorisyeni” edasıyla ortalıkta dolaşıyor. Tıpkı Ergenekon döneminde olduğu gibi. Bir yandan destekliyor gibi görünen, diğer yandan sürecin tüm taraflarını hizaya sokmaya çalışan, gürültünün merkezinde durdukça “etki alanı” genişleyen bir figür.

Bu, Tayyar’ın kariyerinin temel formülü aslında. “Karmaşadan beslen, tartışmayı büyüt, kendini tartışmanın mecburi aktörü hâline getir.”

HERKESİN SUSTUĞU YERDE “KONUŞAN” BİR AKP’Lİ

Yeni çözüm süreci başladığı günden beri mesafeli duran Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil AKP’lilerin sessizliği Şamil Tayyar’a bulunmaz bir fırsat sundu: Çok konuşup gürültü çıkararak, manipülasyonlarla sürecin önemli aktörlerinden biri olmak.

Herkesin sustuğu ortamda “konuşan bir AKP’li olmak”, hem iktidar destekçisi medya açısından hem de karşıtı cephedeki medya açısından oldukça “önemli” birine dönüştürdü onu. Bu nedenle çözüm süreciyle ilgili AKP’deki kulisleri almak isteyenler, AKP’liler ne düşünüyor merak edenler, AKP’de yankılar ne durumda soruşturanlar mecburen Tayyar’a müracaat etmek zorunda kaldılar. Neredeyse attığı her tweet haberleştiriliyor, televizyonlardan yaptığı açıklamalar anında manşetlere düşüyor, girdiği tartışmalarda “bir bilen” edasıyla süreci yönlendirmeye kalkıyor.

Şartlar tam onun istediği gibi. Daha ne istesin bir gürültü seven olarak Tayyar, bundan iyisi Şam’da kayısı…

TAYYAR SEVER “DARBE” GÜNDEMİNİ…

Devlet Bahçeli’ye yönelik sözde “darbe” iddiası, Tayyar’ın son büyük çıkışı. Bu ülkenin hafızasında darbe kelimesi kanla yazılıdır. Ama Tayyar için bu kelime, tıpkı geçmişte “örgüt”, “yapılanma”, “1 numara” kavramlarını kullandığı gibi, siyasal zemini sarsmayı kolaylaştıran bir araç.

Ergenekon döneminde olduğu gibi burada da bir “büyük komplo anlatısı” dolaşıma sokuyor. Yine teyitsiz, yine belirsiz, yine gerilimi artırmak dışında bir işe yaramayan bir iddia. Ve yine aynı sonuç: Gürültü büyüyor, Tayyar o gürültünün tam ortasında daha büyümüş halde duruyor.

Devlet Bahçeli çıkıp onu azarlayıp “fasa fiso” dediğinde de yüzü kızarmak yerine “Ya Rabbi şükür” diyerek kıvrak bir manevrayla topu taca atıyor, “Bana değil, Öcalan’a dedi” diyerek. Oysa Öcalan’ın bahsettiği “darbe mekaniği”nin onun anladığı “darbe” hikayesi olmadığını gayet iyi biliyor.

MANİPÜLASYONLARDAN MANİPÜLASYON BEĞEN…

Devlet Bahçeli’nin son bir yılda herkesi şaşırtan hemen hemen her çıkışında doğrudan cesaret edemese de dolaylı yollardan -mesela Mümtaz’er Türköne’yi hedef alarak- Bahçeli’yi eleştirdi, MHP’yi sıkıştırdı. Meclis adına komisyon İmralı’ya gidip Öcalan’la görüştüğünde yine en öne atılıp en büyük manipülasyonları o yaptı. Daha orada ne konuştuğunun bilinmediği anlarda kendisine uçurulan notlar sayesinde, DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit için “Öcalan’a sekreterlik yaptı” diyerek ilk manipülasyonunu yaptı.

Daha sonra silmiş olsa da Öcalan’a, Kürt hareketine, PKK’ya, DEM Parti’ye, Kürt siyasetçilere olan “nefreti” gözle görülür biçimde ateşli. DEM Parti’li siyasetçileri küçümsemek, onları “iradesiz” göstermek, “PKK ağzı” gibi artık MHP’lilerin kullanmadığı bir dilde ısrar etmek Tayyar’ın en sık yaptığı şeyler. Sürecin bitmesi için en az Ümit Özdağ ve İYİ Parti’liler kadar hırsla saldırıyor. Ama bunu daha kıvrak, daha siyasetçi ağzıyla, eski alışkanlıklarının da desteğiyle daha “algı yaratarak” yapıyor. Sürecin bitmesi için neredeyse

Aslında Şamil Tayyar, yürütülen süreç sona erdiğinde Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta, İran’da nelerin yer değiştireceğini, nelerin devrilip gideceğini iyi biliyor. Biliyor ama hem adına konuştuğu AKP’deki klikler hem de barış sürecinin tam karşısında konumlanmış tüm diğer aktörler, iştahını kabartıyor.

GAZETECİ KİSVESİ, POLEMİKÇİ RUHU

Şamil Tayyar ne tam gazeteci oldu ne de tam siyasetçi. Ama her iki kimliğin de en tartışmalı yönlerini alıp kendi siyasal tarzına dönüştürdü. Haberi iddiaya dönüştürdü, İddiaları gerilime, gerilimleri de kariyer basamağına dönüştürdü.

Siyasetçiler konuşur, gazeteciler sorgular. Tayyar ise ne gazetecinin sorumluluğuna sahip, ne siyasetçinin ciddiyetine. Her iki alanın da sansasyon kapasitesini kullanıp geriye kalan yükümlülüklerinden sıyrılıyor.

Türkiye’nin barışa, adalete, demokratik tartışmaya ihtiyacı var. Ama Tayyar’ın siyaset tarzı, bu ihtiyaçları beslemiyor, tam tersine, her adımda zehirliyor. Yürüyen süreci zehirliyor, altını oyuyor. AKP’de Erdoğan sonrası için savaşan bir kliğe yakın durduğu anlaşılan Tayyar, bu kliğin sözcüsü olarak üzerine düşeni yapıyor.

Hakan Fidan’la özdeşleşen “süreç karşıtı” AKP’lilerin sesi olmak Tayyar’a çok “kârlı” gözüküyor olabilir ama bir şeyi unutmasa iyi eder: Gürültü bittiğinde, hakikatin sesi epeyce gür çıkar…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER