Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyareti ve meşruiyetin bedeli

Beyaz Saray ziyareti, Erdoğan’ın içerideki otoriter rejimini dış desteğe yaslanarak konsolide etme sürecinde bir dönüm noktası niteliğinde. Türkiye artık seçimlerin yalnızca bir vitrin olduğu, muhalefetin sistematik biçimde bastırıldığı ve tek adam rejiminin kurumsallaştığı bir döneme girmiş durumda.

Erdoğan ve Trump, Beyaz Saray'da görüştü. (FOTOĞRAF: SAUL LOEB / AFP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump dün Beyaz Saray’da bir araya geldi. Bu, iki liderin Trump’ın ilk başkanlık döneminde Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği iki buluşmanın ardından üçüncü yüz yüze görüşmesi oldu.

Erdoğan, Beyaz Saray’a en son 2019’da resmi bir ziyaret yapmıştı. Biden döneminde ise ısrarlı girişimlerine rağmen aradığı daveti alamamış ve Beyaz Saray’da uzun süredir istediği fotoğraf karesini verememişti. Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmasının hemen ardından Erdoğan, arzuladığı daveti tekrar almayı başardı ve daha ilk yılında yeniden Beyaz Saray’ın kapısından içeri girdi.

Erdoğan’ın bu ziyarete verdiği önem öteden beri biliniyordu. Ancak bu kez ziyaretin siyasi anlamı çok daha net ortaya çıktı. Nitekim Dışişleri Bakanı Marco Rubio, isim vermeden Erdoğan’ı da kastederek şu sözleri kullandı: “Liderler arayıp ‘Başkanın elini beş dakika sıkmamıza izin verin’ diye yalvarıyorlar.” Bu ifade, Beyaz Saray’daki bir davetin Erdoğan açısından ne kadar kritik bir meşruiyet kaynağına dönüştüğünü açık biçimde gözler önüne serdi.

Asıl dikkat çekici çıkış ise ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın sözleri oldu. Barrack, diplomatik nezaket kalıplarını bir kenara bırakıp, “Mesele S-400, F-16 değil, mesele meşruiyet” diyerek gerçeği çıplak biçimde ortaya koydu. Bu ifade, Erdoğan’ın bugünkü siyasal pratiğini en iyi özetleyen tespit niteliğinde. Çünkü Erdoğan artık halk desteğini kaybettikçe, iktidarını dış meşruiyetle ayakta tutmaya çalışıyor. Beyaz Saray’da verilen her kare, içerideki otoriter düzenin tahkim edilmesine hizmet ediyor. Ve Trump, Erdoğan’ın en çok ihtiyaç duyduğu bu mesajı dün fazlasıyla verdi.

Çok değil, kısa bir süre önce Senatör Chris Murphy, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının Erdoğan ile Trump arasında yapılan bir telefon görüşmesinin hemen ardından gerçekleştiğine dikkat çekmişti. Türkiye’nin en büyük şehrinin seçilmiş belediye başkanını görevden alıp hapse gönderen karar, dışarıdan alınan bir “yeşil ışık”la mümkün oldu. Büyükelçi Barrack’ın ifade ettiği Trump’ın Erdoğan’a sağladığı meşruiyet, tam da buydu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray’daki Oval Ofis’te ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geldi.

Trump her ne kadar doğrudan söylemekten kaçınsa da, Erdoğan için kullandığı ifadeler Türkiye’deki rejimin nasıl işlediğini ve Trump’ın da bunu gayet iyi bildiğini ortaya koyuyordu. Bir yandan şakayla karışık “Seçimlerin nasıl çalındığını en iyi Erdoğan bilir” dedi. Birkaç dakika sonra ise Rahip Brunson örneğini hatırlatarak, Türkiye’de yargının iktidarın mutlak kontrolü altında olduğunu tüm dünyaya resmetti.

Aslında Trump, Erdoğan’ın neye ihtiyaç duyduğunu ve kendisine ne verilmesi gerektiğini, Büyükelçi Barrack’ın işaret ettiği gibi gayet iyi biliyor. Ve dün tam da bunu yaptı; Erdoğan’a en çok aradığı meşruiyeti sundu. Ancak bu desteğin karşılığında da Türkiye’ye ağır bir fatura çıkardı.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

Görüşmede Gazze ya da Suriye gibi kritik başlıkların masaya gelmediği anlaşılıyor. Onların yerine, Türkiye’nin Rusya ile yaptığı enerji anlaşmalarını sonlandırması, Amerikan gazına yönelmesi ve Boeing uçak alımları öne çıktı. Bu taahhütlerin her biri, Türkiye’nin üzerine ağır ekonomik yükler bindirecek. Ancak Erdoğan açısından mesele farklı: içerideki rejimini tahkim edebilmek için bu bedelleri ödemek göze alınabilir bir tercih. Sonuçta fatura yine doğrudan halka kesilecek.

Beyaz Saray ziyareti, Erdoğan’ın içerideki otoriter rejimini dış desteğe yaslanarak konsolide etme sürecinde bir dönüm noktası niteliğinde. İmamoğlu’nun tutuklanması, bu sürecin en çarpıcı örneği olarak hafızalara kazındı. Erdoğan, Trump’tan aldığı desteği önümüzdeki günlerde içeride baskıyı artırmak, muhalefeti sindirmek ve rejimini kalıcı hale getirmek için kullanacak.

Türkiye artık seçimlerin yalnızca bir vitrin olduğu, muhalefetin sistematik biçimde bastırıldığı ve tek adam rejiminin kurumsallaştığı bir döneme girmiş durumda. Bundan sonra seçimlerin tamamen iptal edilmesi ya da kaybedilen bir seçimin YSK marifetiyle tersine çevrilmesi ihtimali karşısında Washington’un gözünü kapatacağı açıkça görülüyor.

Önümüzdeki dönemde tanık olacağımız şey, Türkiye’de Venezuela ve Rusya tarzı otoriter rejimin tam anlamıyla konsolide edilmiş hali olacak.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER