Devletsizliğin anatomisi

Ankara Gar katliamı Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanının bize uyarlanması ama orada durmuyor, benzer çok yakın dönem tarihi örnek var, Serdar Öktem cinayeti de aynı şey ama yetkililer bu cinayeti de bir mafya hesaplaşması ile kapatmak istiyorlar.

Bu yazıyı 10 Ekim 2025 Cuma günü yazıyorum, 10 Ekim tarihi ülkemiz tarihinde kara bir gün, 10 Ekim 2015 Ankara Garı katliamının onuncu yıldönümü ve bu korkunç olayda 101 insan öldü, yaralıların sayısını hatırlamıyorum ama her benzer olayda olduğu gibi bu olayın da üzerindeki sır perdesi kalkmadı.

O kara günün Başbakanı o dönemle ilgili hiç konuşmadı, Meclisin açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında ağzı kulaklarında oturdu.

O kara günün MİT Başkanı bugün Dışişleri Bakanı, ülkemizin geleceği için de kendisi için boy boy görevler biçiliyor.

O korkunç olayın failleri üzerindeki sır perdesi kaldırılmadı, evet birileri hapse girmedi değil ama bir güney ilimizde bir nalburdan fosfat almak istediklerinde nalbur kuşkulanıyor, polise telefon açıyor, kamerada görüntüler var ama bu ilginç failler o ilimizden, Gaziantep, Ankara’ya başka bir yerden tedarik ettikleri fosfat ile aranmadan, durdurulmadan geliyorlar, 10 Ekim sabahı o kalabalığın içinde canlı bomba oluyorlar ve (aklım hiç ermez bu işlere, ermesini de istemem) patlatıyorlar kendilerini ve 101 vatandaşımız hayatını kaybediyor ama bu kara günün Başbakanı yirmi gün sonra (1 Kasım 2015) büyük farkla seçim kazanabiliyor.

2015 yazı Türkiye tarihinin kara kutusu, çok sayıda katliam yaşanıyor, barış sürecini noktalayan iki polisin çok karanlık bir biçimde Urfa Ceylanpınar’da öldürülmesi de aydınlanamadı demiyorum, üstü örtüldü ve barış süreci tamamen sonlandı, konuyla ilgilenenler Ayşe Başlangıç’ın konuya ilişkin yazılarını okuyabilir.

2015 yazında yaşanan o korkunç Suruç katliamını da unutmayalım.

Dönemin Başbakanı Davutoğlu eğer bir gün bu dönemle ilgili anılarını, bildiklerini kamuya açıklarsa bilsin ki ülkeye büyük hizmet edecektir ama kendine yakıştırdığı ama üzerinde çok eğreti duran devlet adamlığı vehmi buna engel; Gelecek Partisinin bir siyasi geleceği yok gibi duruyor, kendisinin önünde bir alternatif var ya AKP’ye dönecek ya da 2015 yazında yaşananları bildiği kadarıyla, tümüyle kamuyla paylaşacak, ikinci yol daha düzgün bir yol sanki.

2015 yazı zaten çok ama çok zedelenmiş devlet itibarının tamamen bittiği (17-25 Aralık, Gezi olaylarına devletin verdiği tepki, vs.) bir dönüm noktası, ben bu süreci ülkemizin devletsizleştiği bir dönem olarak adlandırıyorum, 2015 yazında ve sonrasında yaşananlar benim anladığım, bildiğim, tanımladığım, bir kamu maliyesi hocası olarak senelerce öğrencilere aktardığım bir devlet yok artık, kötü bir sıfat kullanmak da içimden gelmiyor, devletsizleşme olarak adlandırıyorum süreci.

2015-2025 arası devlet kimliği açısından çok korkunç şeyler yaşanmaya devam etti, bunları tek tek aktarmaya, hatırlatmaya niyetim yok ama yine bir Ekim günü İstanbul’un göbeğinde, güpe gündüz, Büyükdere Caddesinde bir cinayet işlendi ki cinayetin anatomisi adeta son on yılın, 2015’den günümüze, bir “déja vu” sü gibi, başka bir ifade ile de Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanının bir kez daha, bir kez daha Türkiye uyarlaması.

Ayşe Ateş kaç ay önce “Serdar Öktem” çok şey biliyor, polis onu korusun demedi mi?

Yine çok önce “Serdar Öktem”in vurulacağı ve hatta kimin tarafından vurulacağı konuşulmadı mı?

Bizzat maktulün kendisi de bu cinayetin anonsunu yapmamış mı idi?

Ankara Gar katliamı konusunda 14 Eylül 2015 tarihli bir yazı ile MİT ilgili devlet birimlerini uyarıyor, önlem yok, 101 kişi ölüyor, AYM Gar önünde ölen bir küçük çocuk için “ortada bir hak ihlali yok” diyebiliyor, ölen canlı bombalar dışında tutuklananlar kısa sonra serbest bırakılıyorlar ve bir bölümü Suriye’ye ellerini, kollarını sallayarak dönebiliyorlar.

Anladığım kadarıyla Ankara Gar katliamı Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanının bize uyarlanması ama orada durmuyor, benzer çok yakın dönem tarihi örnek var, Serdar Öktem cinayeti de aynı şey ama yetkililer bu cinayeti de bir mafya hesaplaşması ile kapatmak istiyorlar.

Bu son cinayetin (İngilizce tabiriyle “the last but not the least”) Sinan Ateş cinayeti ile ilgisi sadece bana mı aşikâr geliyor acaba?

Serdar Öktem bir MHP’li ama cenazesine hiçbir MHP’li katılmamış, acaba neden?

Sinan Ateş cinayetinin tüm detaylarını, tetikçiyi, tetikçileri koruyanları falan öğrendik ama nedense neden öldürüldüğü en az konuşulan konu, bu cinayetin Mersin limanı ile uzaktan yakından bir ilişkisi var mı acaba?

Bu satırları yazarken Türkiye televizyonlarında Ankara Gar katliamının onuncu senesinde gerçekleştirilmeye çalışılan bir protesto yürüyüşünün polis tarafından nasıl engellendiğini izliyorum.

Devlet bu korkunç katliamın onuncu senesinde bir anma ya da protesto gösterisini neden engeller ki?

Anadolu’da bir tabir, bir atasözü vardır: “İşkilli büzük dingilder”.

Uydu mu uymadı mı?

Uysa da dedim, uymasa da dedim.

Ne de olsa bir atasözü.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER