Demokratik hukuk devletinin en zor dönemi

İnsan medeniyetinin ürettiği, bütün insanlar için en güvenlikli sistem olan demokratik hukuk devleti aldığı darbelerle yara bere içinde. Bu sürece, ikinci dünya savaşından bu yana demokrasilerin en zor dönemi demek yanlış olmaz. Peki buradan çıkış yolu nedir?

Amerika’nın dünyaca ünlü gazetesi New York Times (NYT), dünya demokrasileri üzerine bir analiz yayınladı. Gazete, “Trump dünyadaki otoriterlik meraklılarına ilham veriyor” başlıklı yazıda Türkiye’deki son gelişmeleri de ele aldı.

NYT’nin Beyaz Saray muhabiri Michael D. Shear’ın kaleme aldığı analizde, ABD Başkanı Donald Trump’ın “demokratik ilkeleri terk eden liderleri kınamak yerine desteklediği” ifade ediliyor.

Analizde, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından ABD Başkanı Trump’ın Erdoğan’ı kınamadığına da dikkat çekiliyor. ABD Başkanı, salı günkü açıklamasında “Türkiye iyi bir ülke, lideri de iyi” demişti.

Analizde, Cumhuriyetçi liderin tutumunun İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’i cesaretlendirdiğine de işaret ediliyor.

Ünlü gazetenin dikkat çektiği mesele, yani küresel anlamda demokrasilerdeki gerileme, aslında sadece son yılların değil en azından son 10 yılın gündemi. Dünyada en gelişmiş demokrasi denebilecek Avrupa ülkelerinde aşırı sağın yükselişi, iktidara henüz gelemese de, buna aday haline gelebilmesi, zaten epey zamandır, demokratik hukuk devletlerinin geleceği üzerine önemli soru işaretlerine yol açıyordu. Önce Netanyahu, devamında da Trump, bu gidişata tüy dikmiş oldu.

Donald Trump, daha önceki döneminde, Brezilya’nın aşırı sağcı lideri Balsorano’yu da desteklemişti. Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerdeki seçimlerde, tetikçisi Elon Musk aracılığı ile demokratik liderleri aşağılayıp, açıktan aşırı sağı desteklemişti. Trump ayrıca Rus otokrat lider Putin’in de destekçisi. Hatta listeye Kuzey Kore lideri Kim Young bile eklenebilir. Trump’ın anlaşamadığı, demokratik olmayan tek ülke Çin. Onun dışında bütün baskıcı otoriter liderlerle çok iyi ilişkileri var. Kendisi, Amerikan demokrasisinin bütün nimetlerinden faydalandığı halde, başka ülkelerde ve elbette kendi ülkesinde demokrasiyi ve demokratik kurumları yok etmek için elinden geleni yapıyor.

NYT’nin analizinde de çok güzel tespit edildiği gibi, otoriterliğe meraklı veya iktidarını sürdürebilmek için otoriter rejime geçme arayışındaki diğer ülke liderlerine de, hem ilham hem de cesaret veriyor Trump ve o tuhaf yardımcısı Vance.

Aslında Trump ve onun zihniyetine direnebilecek yegane bölge yine Avrupa Birliği. Zira yaşlı kıta ulaştığı bu demokratik seviye için çok ağır bedeller ödedi ve o bedellerin üzerinden henüz 100 yıl bile geçmedi. Nitekim bunun işaretlerini de görüyoruz. Starmer, Macron, Scholz, Sanchez gibi liderler Trump’a karşı net tavır alabiliyor. Ancak Avrupa’nın bu süreçte çok ciddi iki dezavantajı bulunuyor.

Bunlardan biri Ukrayna Savaşı, diğeriyse İsrail’in savaş makinesi.

Avrupa, Ukrayna’yı Putin’in saldırganlığından koruyabilmek için NATO gücüne muhtaç ve NATO’nun askeri gücü de ABD demek. Şimdi ABD’nin başında Trump’ın olması, Avrupa ülkelerini çıkmaza soktu. Buna bir de İsrail’in saldırganlığı eklendi. Avrupa Birliği ülkeleri, Putin’in saldırganlığına gösterdiği tepkiyi İsrail’e asla gösteremediği gibi, bu ülkenin her yaptığını da desteklemek zorunda. En azından onlar böyle olması gerektiğine inanıyor.

Özellikle AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın, kendi ülkesinde yaşanan Holokost’tan (Yahudi soykırımı) ötürü hissettiği tarihi sorumluluk ve suçluluk duygusu, İsrail devletinin her yaptığını desteklemesiyle sonuçlanıyor. Almanya’da konu İsrail olunca, en temel konu olan fikir özgürlüğü bile aşınabiliyor.

Kısacası NYT’nin yazdığı doğru ama eksik, bugün yaşanan ‘demokrasi krizinin’ bir değil iki sorumlusu var. İsrail Başbakanı Netanyahu pervasızlığı ve saldırganlığıyla Avrupa demokrasilerini zehirlerken, geri kalanı da Trump halletmeye çalışıyor.

Ve son tahlilde, insan medeniyetinin ürettiği, bütün insanlar için en güvenlikli sistem olan demokratik hukuk devleti zor bir dönemden geçiyor. Buna, ikinci dünya savaşından bu yana demokrasinin en zor dönemi demek yanlış olmaz.

Peki buradan çıkış yolu ne olmalı? Demokrasi sırtındaki bu kamburlardan, bu zehirlerden nasıl kurtulacak?

Görev yine halklara düşüyor. Netanyahu’yu, kendi halkından başka durdurabilecek güç yok dünya üstünde. Avrupa için de aynısı geçerli. Sorumluluk yine Avrupa halklarına düşüyor. Sağda veya solda demokratik partilerden, merkezdeki demokratik liderlerden vazgeçmemek hayati önem taşıyor. Zira Macaristan ve Orban örneğinde olduğu gibi, Avrupa Birliği içinde bile olsanız, otoriter bir rejime evrilmek ve onca acıyla elde edilmiş demokratik birikimi heba etmek pekala mümkün.

Bu olduğunda da, bedeli yine halklar ödeyecek.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com