Çadır ve imparatorluk

İsrail-Filistin sorunu ilk kez bir kuşak çatışmasına dönüşüyor. Ne olursa olsun, eylem yapan öğrenciler zafer kazandı. Kurdukları derme çatma çadırlarla İsrail’i her koşulda koruyup kollayan düzenin temellerini sarstılar, imparatorluğa meydan okudular. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Fotoğraf: Mehmet Demirci / Velev

Aralık ayında İsrail bombalarıyla öldürülen şair Refaat Alareer, kendisinden geriye bir yankı kalacağını yazmıştı. Alareer’in kızı da geçen hafta Gazze’de ailesiyle birlikte öldürüldü. Aynı günlerde şairin ve yaşamını yitirmiş binlerce Filistinlinin adı Amerika’da üniversite kampüslerinde yankılanıyordu. Bu satırlar yazılırken savaş karşıtı eylemlerin yayıldığı kampüs sayısı 112’yi bulmuştu.

Amerikan üniversiteleri 1970 mayısından beri en çalkantılı haftasını yaşıyor. Kent State’te Vietnam Savaşı’nı proteto eden kalabalığa polis tam 54 yıl önce bu hafta ateş açmıştı. Dört öğrenci öldü (ikisi derse yetişmek için oradan geçiyordu), yaralanan on kişiden biri ömür boyu sakat kaldı. 4 Mayıs 1970 günü tarihe “altmışların bittiği gün” olarak geçti.

Geçen hafta başlayan eylemler daha çok bir sonraki kuşağın apartheid protestolarını andırıyor. 80’lerin ortasında yine Columbia’nın başını çektiği üniversitelerde öğrenciler ırkçı Güney Afrika hükümetiyle işbirliği yapan okullarını çok sert protesto etmişti. (Columbia’da Hamilton Hall binasını üç hafta boyunca işgal edip binaya “Mandela Hall” adını verdiler.) Yüzlerce öğrenci tutuklandı ama eylemler sonucunda 155 üniversite Güney Afrika’yla bağlarını kopardı. Reagan yönetimi de baskılara bir yıl direnebildi ve apartheid rejimiyle işbirliğini kesti. Bugünden bakınca düpedüz ırkçı bir rejime verilen destek nasıl yüz kızartıcıysa, Biden yönetiminin İsrail’i koşulsuz desteklemesi de ileride utançla anılacak.

Gelgelelim, bu kez farklı bir durum da var. Gençlerin Filistin konusundaki duyarlığı ile yerleşik düzenin konuya bakışı arasındaki zıtlık İsrail-Filistin sorununu ilk kez kuşak çatışmasına dönüştürüyor. Bir şeylerin kökünden değiştiği kesin: Kaç yıldır Amerikan üniversitelerinde İsrail-Filistin dersi anlatırım, İsrail’i haklı bulan tek öğrenciye rastlamadım. Muhafazakâr cumhuriyetçilerin 125 yıldır seçim kaybetmediği, “koyu kırmızı” diye anılan bir bölgedeki küçük üniversitede kefiyeyle dolaşan beyaz Amerikalı öğrenci görmek eskiden hayal edilemezdi. Bu manzara bugün kimseyi şaşırtmıyor.

Protestoların Columbia’da, Filistin meselesinin görünür yüzü Edward Said’in akademik özgürlüğünü yılmadan savunan, ofisine kurşun geçirmez cam bile taktıran, New York’ta Yahudi öğrencilere ilk kez kapısını açan üniversitede başlaması elbette eylemlere başka bir anlam katıyor. Benim için haftanın affallatan görüntüsü Indiana Üniversitesi’ndeki Memorial Union binasının çatısındaki keskin nişancılardı. O binada tez danışmanlarımdan biriyle yediğimiz öğle yemeklerini, onun Said’e ilişkin anlattığı anekdotları (uzun süre birlikte çalışmışlardı) anımsarken, keşke hayatta olsaydı, öğrencilerle gurur duyardı, diye düşünmeden edemiyorum.

Bir haftadır yaşananlar iç politikadan bağımsız düşünülmemeli. ABD’de sağ siyasetin yıllardır yüksek öğrenime karşı açtığı savaşın üniversite yönetimlerinin tedirginliğinde ve işgüzârlığında büyük payı var. Protestolara en sert müdahalelerin cumhuriyetçi valilerin yönettiği Georgia, Texas, Lousiana gibi eyaletlerde görülmesi şaşırtıcı değil. Emory’de felsefe bölümünün başkanı Noëlle McAfee’nin akıl dışı biçimde tutuklanması bunun bir örneğiydi. Demokrasi ve Politik Bilinçdışı üzerine kitap yazmış McAfee, emperyal düzenin bilinçdışındaki bütün safranın İsrail uğruna dışarı aktığını, maskenin düştüğünü kendisini tutuklayan polisin maskesine bakarken düşünmüş olmalı.

Öğrencilerin talebi belli: Okullarının ve devletlerinin soykırıma ortak olmasına itiraz ediyorlar. Şimdiye dek sadece aralarında Northwestern’in de bulunduğu birkaç üniversite İsrail’le ilişkisini kesmeye razı oldu, öğrencilerle anlaşmaya vardı. Virginia Üniversitesi gibi birçok okulda öğrenciler 1 Mayıs’ta sahaya inecek. Thomas Jefferson’ın taslağını elleriyle çizdiği kampüste Virginialı öğrenciler “özgür Filistin” diyecekler. Amerika’nın Ortadoğu’ya ilgisinin Jefferson döneminde başladığı düşünülürse, eyleme karşı okulun tavrını izlemek ilginç olacak.

Haftaya üniversitelerde finaller başlıyor. Renkli ya da gergin, mezuniyet törenlerinden sonra protesto ateşi yavaşça sönecektir. Ama güz döneminin ne getireceğini kestirmek zor. Ne olursa olsun, eylemler bugün sona erse bile, öğrenciler büyük bir zafer kazandı. Kurdukları derme çatma çadırlarla İsrail’i her koşulda koruyup kollayan düzenin temellerini sarstılar, Amerikan imparatorluğuna meydan okudular. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Foucault, sömürgelerinde baskıcı politika izleyen imparatorluğun sonunda aynı şeyi kendi yurttaşlarına da yapacağını söylemişti. Said, Amerikan emperyalizminin Filistin meselesindeki ölümcül konumunu anlatmaya bir ömür harcadı. Derslerde anlattıklarımızın hayatta bir karşılığı yoksa yüksek öğrenimin anlamı ne? Üniversitenin asal bir işlevi de bireye özgür düşünme, haksızlık karşısında ses yükseltme erdemi kazandırmak değil mi?

Çadır kuran çocuklar dersi iyi dinlemişler.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com