Barış ihtimali ve ‘atanamayan ülkü ocakları’ olarak İYİ Parti…

İYİ Parti, ülkenin bugününde ve geleceğinde söz sahibi olmak isteyen, sözü olan bir parti olmaktan çok "atanamamış ülkü ocakları" gibi davranarak ne iktidar alternatifi olabilir ne de gözünü diktiği ana muhalefet alternatifi.

Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan yeni “çözüm süreci” PKK’nın silah bırakma kararı ve TBMM’de komisyon kurulması sonrası yavaşlasa da ilerliyor. Ancak süreç ilerledikçe bazı kesimlerde ortaya çıkan “süreç karşıtlığı” bir anda ucuz şovenlikten Kürt nefretine doğru evrilmeye başladı. Özellikle son bir aydır kendilerine “milliyetçi” diyen cepheden gelen açıklamalar, küfürler, hakaretler sosyal medyanın alevlendirmesiyle açık bir ırkçılığa dönüşmeye başladı. Neredeyse içinde “Kürt” ve “Kürtçe” geçen her şeye zehirli bir dille saldırıyorlar.

Meral Akşener’in masa devirip Cumhurbaşkanlığını Erdoğan’a altın tepside sunduğunu unutmuş değiliz, çok olmadı. Sinan Oğan’ın ilk turu seçimde aldığı oyları “nakde” çevirip bazı imtiyazlar karşılığında Saray’a nasıl kapak attığını da. Rotayı Saray’a kırmadan Kemal Kılıçdaroğlu ile pazarlık masası kurup henüz ortada olmayan iktidarın nimetleri için savaşan Ümit Özdağ’ı da hatırlıyoruz çok şükür. Yani bugün kendilerini en sert “süreç karşıtı” konuma alıp sağa sola küfürler eden, hakaretler savuran geleneğin üç aşağı beş yukarı nerede “durulduğunu” az çok biliyoruz…

ÜMİT ÖZDAĞ VAKASI

Bu sürecin başını ise Ümit Özdağ ve tüm fertleriyle İYİ Parti çekiyor. Özdağ’ı ciddiye almaya gerek yok. Sosyal medyada “kanzi” gençlerin akıllarını bulandırma görevini ifa ediyor “özel harp” uzmanı olarak. Peşinden sürüklediği gençlere acımak dışında Özdağ’ın ciddiye alınır bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Sosyal medya fenomenliği ile ucuz “aşırı sağ” özentisi halleriyle devletin “derinlerinden” gelecek herhangi bir “dur!”la sakinleşip köşesine çekileceğini tahmin etmek zor değil.

İYİ PARTİ VE KÜRT NEFRETİ

Ama İYİ Parti’yi ciddiye alıyorum. Çünkü bu parti TBMM’de grubu bulunan, iktidar ortağı olmuş MHP’ye alternatif olabilecek politikalar üretme potansiyeli olan, muhalif milliyetçi kesimin oy verebileceği önemli bir aktör olabilir-di. Ama olmuyor. Tıpkı Meral Akşener’in liderliğinde yapamadığı gibi. Ne yapıyor peki? Var gücüyle tüm politikasını Kürt nefreti üzerine kurup oradan gelecek popülist alkış peşinde koşan bir parti olmayı.

İYİ Parti’nin sadece son bir aydaki performansına bakınca şunlar görülüyor: En bozuk ağızla çözüm süreci karşıtlığı, Pervin Buldan’a ağzı alınmayacak hakaretler ve küfürler, DEM Parti’li vekillere ve diğer yöneticilere yönelik açık saldırı imaları ve tehditler, zirvede bir Kürtçe nefreti.

Devlet Bahçeli’ye güçleri yetmeyen, Erdoğan’a tek kelime edemeyen bir “muhalefet” partisi olarak İYİ Parti, tüm gücünü DEM Parti’ye saldırmaya ayırıyor. Üstelik öyle düzgün bir muhalefet de değil. En sakil hakaretlerle, en ucuz hedef göstermelerle, berbatın da berbat bir üslupla. Bu hallerini de “Türk milliyetçiliği” parantezine alıp haklı olduklarını iddia ediyorlar.

KÜRTÇEYE TAHAMMÜLÜ OLMAYAN İYİ PARTİ NE VAAT EDEBİLİR?

Alın bakın çok taze bir örnek: TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Diyarbakır’da okuduğu Kürtçe şiir, TBMM’nin resmi X hesabından Kürtçe olarak paylaşılınca İYİ Parti’liler çıldırmış gibi saldırıyorlar. Vay efendim ülke bölünmüş, Anayasa delinmiş, vatan elden gitmiş. Bir Meclis Başkanı’nın milyonlarca insanın ana dilinde şiir okumasına dahi tahammülü olmayan bir milliyetçilik, ülkenin geleceği için ilaç mıdır yoksa tehdit mi? Kürtçeden bu kadar korkmanın, “bilinmeyen dil”de ısrar etmenin, hukuksuzluğu bu kadar pervasızca savunmanın anlamı nedir?

İYİ Parti, ülkenin bugününde ve geleceğinde söz sahibi olmak isteyen, sözü olan bir parti olmaktan çok “atanamamış ülkü ocakları” gibi davranarak ne iktidar alternatifi olabilir ne de gözünü diktiği ana muhalefet alternatifi. Bu haliyle üslupsuz bir erkekler topluluğu olarak, elinde sopasıyla her an sokağa fırlayacakmış gibi duran kahvehaneden bozma dernekten farkı yok. Ne sözünün bir kıymeti var, ne projesinin ne de eleştirisinin.

Akşener’in bile gerisine düşen İYİ Partililer, seçmenine “50 yıl sonra susan silahlar susmasın diye aslanlar gibi savaştım” diyeceklerse, sorun yok. “Silahlar susmasın, savaşalım, öldürelim, öldürülelim” diyorlarsa yine sorun yok. Keşke “ne istemediklerini” söylerken, “ne istediklerini” açık açık söyleyebilseler. Esas sorun, bu yiğitliği edebiyle yapabilecek siyasi ahlaktan yoksun olmaları…

Barış bir “ihtimal” şimdilik ve bu bile, çok güzel bir şey. O ihtimale dört elle sarılmış milyonlarca insanın gözünün içine baka baka “savaş ihtimalini” kovalamak da siyaset değil. Başka bir adı var bunun…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER