Bu yazıyı Yeni Şafak gazetesinin gözde elemanı Taha Hüseyin Karagöz’ün, Bayrampaşa Belediyesi’nin AKP’ye zorla geçirilmesinin ardından üzerine “Hak” yazdığı kağıdı “Okunuyor mu” notuyla sosyal medyada paylaştığı fotoğraf karesi sonrası yazmaya karar verdim. Karagöz gerçekte önemsiz biri, uzun uzun yazılmayı hak edecek bir düşüncesi yok. Ama öyle bir özne ki kendisi, bütün bir siyasi zihniyetin ne kadar düşebileceğini göstermesi nedeniyle “tersine önemli” bir figür. O, AKP siyasetinin, rejimin, her türlü “utanma” duygusunun yitirilip arsızlıkla şahlandığı dönemin prototipi adeta. Bir ayna. AKP Türkiye’sinin gerçek “değerini” gösteren bir araç.
Bir sabah uyandık, Bayrampaşa’nın hikâyesi değişmiş. Sandıktan çıkan irade başka, koltuğa oturan başkasıydı. Üstelik herkesin gözü önünde, aleni yapılan bir “çökme” harekatı ile. Halkın eliyle seçilen değil, meclis kulislerinde şekillenen bir “zafer” ilan edilmişti. Ve ekranlardan, sosyal medyadan, parti sözcülerinin cümlelerinden aynı kelime dökülüyordu: “Kazandık.”

Ama insan bazen kazandığını sandığında en çok kaybeden olur. Bayrampaşa’da olan tam da bu. Kazanan bir parti değil, utanmanın unutulduğu bir zamanın ruhudur.
Rahmetli sırrı Süreyya Önder’in ‘utanmakla’ ilgili sözlerini hatırlıyor musunuz? Hani Meclis’te AKP’liler yine “utanmazlık” yaptığında Önder çıkmış ve demişti ki “O kadar çok ‘Allah bizi utandırmasın’ dediniz ki bu duanız kabul oldu. Artık hiçbir şeyden utanmıyorsunuz. Allah sizden utanmayı aldı.” Dünden beri Bayrampaşa Belediye Meclisi’ndeki AKP’lilerin tavırlarını, açıklamalarını, sözlerini gördükçe, okudukça, yüz ifadelerini inceledikçe en çok bu sözler geliyor aklıma.
Utanmak, bir zamanlar insana yakışan bir duyguydu. Yüz kızarması, kalbin titremesi, vicdanın fısıltısıydı. Yanlış yapıldığında içte bir sızı olurdu, o sızı insanı insana benzetirdi. Şimdi o sızı yok. Artık utanmıyor kimse; aksine, arsızlığın kendisiyle övünüyor. O kadar utanmıyor ki “kazandığını” gidip mahcup bir eda ile kutlamak yerine “zafer” tadında kutlamaya girişiyor. “Kazandık” derken, aynadaki suretine gülümsüyor sanki…
Hicap… Ne güzel kelimeydi eskiden. İnsanın, yaptığıyla yüzleştiğinde içine çöken o sessiz pişmanlık. Bir tür iç temizlik, insanın kendini hizaya çekme hâli. Ama şimdi hicap duymak eski moda, hatta zayıflık sayılıyor.
Bir belediyeyi halkın oyuyla değil, meclis içi hesaplarla almak; sonra da bunu demokrasi diye süslemek…
Bunun adına siyaset diyorlar. Oysa bu, yalnızca utanmazlığın teknik hâle gelmiş biçimi. Hicap kayboldu, utanmazlık dört nala…
Arsızlık artık sadece bireysel bir ahlak sorunu değil, toplumsal yozlaşmanın en büyük göstergesi. Uzaktaki insanı bile utandıran şeyle övünmek, bunun üzerinden zafer sarhoşu gibi pozlar kesmek yozlaşma değil de nedir?
Bir koltuk kazanmak, bir şehrin, bir ülkenin vicdanını kaybetmek pahasına meşrulaştırılıyor. Kendini kandırmanın adı “başarı”, halkın iradesini çiğnemenin adı “seçim”.
Bayrampaşa’daki mesele bir koltuk meselesi değildir. Bu, demokrasinin vicdanında açılmış bir yaradır.
Bayrampaşa’da kaybedilen ya da kazanılan bir belediye değil. Kaybedilen, bir toplumun yüz kızarma yeteneği. Kazanan ise arsızlık…
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
