Arz ve talebi kim belirler?

Doğal hak ve özgürlükler ne herhangi bir toplumun talebine ne de herhangi bir devletin keyfi hukuk üretim anlayışına bırakılamayacak kadar önemli, gerekli ve her insana aittir.

Ekonomi ve politika arasında sıkı bir bağ vardır. Ne de olsa ekonomi Yunanca ev yönetimi, politika, şehir/devlet yönetme sanatı demektir. Ekonomik ilke ve verilerin her türlü toplumsal birimin yönetiminde tartışılmaz bir etkisi vardır. Siyaseten birçok toplumsal gereksinimlerin talep, karşılanmasının üretim olarak görüldüğü bir evrende toplumsal hadiseleri de arz talep ile açıklamak mümkün görünebilir. İyi bir üretici talepleri en iyi değerlendirip en yüksek kârı elde edendir. Siyasette ise iyi siyasetçi toplumun taleplerine kulak verip onları memnun edendir ki siyasetin amacı Aristo’ya göre toplumun mutluluğudur.

Yaşımız ilerlediği ve hayatımız devam ettiği sürece ihtiyaçlarımız da artar. İnsan yaşlandıkça tıpkı bir bebek gibi yeniden zayıf ve güçsüz hale gelir, ancak bebeklikteki durumun aksine ihtiyaçları hem bir bebeğinkinden hem de yetişkin insanlarınkinden daha fazla artar. Nasıl artmasın ki asla yaşlanmayan ruhu ile yetişkin istek ve arzularını içinde taşırken bir bebek kadar aciz ve çaresizdir. Yaşanılan çaresizlikler bir kısım ihtiyaçlar doğurdu ve dünya üzerinde yaşlı sayısı arttıkça yaşlılık ve yaşlanma üzerine çalışan gerontoloji bilimi ortaya çıktı.

Gerontolojinin gelişimi tıpkı birçok bilim ve çalışma alanı gibi ekonomik açıdan incelendiğinde tipik bir arz-talep manzarasıdır. Yani bir alanda ihtiyaç varsa üretim de vardır. Birçok Avrupa ülkesinde yaşlı sayısı hızla artarken çocuk sayısı azalır ve devletler harcamalarını öncelikli olarak yeni kreşler, okullar açmak yerine yaşlı bakım evlerine kullanır, çünkü toplumunun arz-talep dengesini koruyarak isabetli ürünler ile ona hizmet götürmesi söz konusudur.

Klasik iktisat kuramına göre arz ile talep temel ilkeleri belirler. Bunlardan biri maliyetlerin neden olduğu ters ilişki ile pazardaki fiyatların dengelenmesidir. Bazen talep artar üretim sıkıntısı yaşanır bazen üretim artar talep eksikliği yaşanır. Yani yüksek maliyet daha fazla kar peşinde koşan üreticiyi daha fazla üretim yönünde harekete geçirirken tüketicilerin istekleri düşüşe geçer. Hem üreticinin hem tüketicinin istek ve üretiminin kesiştiği nokta ise pazarın denge durumudur.

REKLAMIN İCADI

Ne var ki birçok kuralın istisnası olduğu gibi bu durumun da istisnaları vardır. En iyi bilinen iki aykırı durum iki müstesna iktisatçının adı ile anılır. İlki Robert Giffen’a atıfla Giffen malları ikincisi ise Thorstein Veblen’e atıfla Veblen malları diye meşhurdur. Giffen Malları fiyatı arttığı halde tüketimi artan ekmek, su, sabun, yağ, un gibi basit ucuz ürünlerdir ki özellikle savaş, iç savaş, salgın hastalık, ekonomik kriz gibi toplumsal dengesizlikler döneminde tarihin bolca şahit olduğu durumdur. Veblen Malları ise Giffenin her zaman gereksinimde olan temel ucuz mallarının aksine pırlanta, mücevherat, markalı ürünler gibi çok pahalı olsa ve fiyatı sürekli artsa da tüketimi de artan lüks mallardır.

Arz-Talep kurallarının istisnaları bununla sınırlı değildir. Örneğin iyi kurgulanmış bir reklamın, ürünlerin satışını hiç beklenmedik bir şekilde arttırdığı da bilimsel veriler arasındadır. Bence bu durumu reklam icat oldu arz-talep dengesi bozuldu diyerek özetleyebiliriz. Konuyu anlamakta zorlananlar gardıroplarındaki kullanmadıkları eşyalara, buzdolaplarındaki yemediklerine bakarlarsa sanırım konu daha da aydınlığa kavuşur.

Siyaseten de arz-talep istisnaları vardır. Bazı ürünler için devlete yapılan talepler küçük bir kesimden gelebilir ve toplumun geneli tarafından destek görmeyebilir. Bu durumlarda talep eden insanların mücadele etmesi gerekir. Örneğin meme kanseri her iki cinsi tehdit etse de daha çok kadınlarda görülür. Bu yüzden memesi alınan kadınlar için meme rekonstrüksiyonun bir talep olduğunu ve bu talebin devletin sunacağı sağlık hizmetleri arasında olması gerektiğini savunan dernekler olmasaydı bugün bu talebin giderilmesi için gereken üretim devlet garantisi altında olmayacaktı.

ÜÇ TEMEL HAK

Dünya tarihi, hak ve özgürlükler için verilen hem kuramsal hem eylemsel mücadele ve savaşların da tarihidir. İnsan temel hak ve özgürlüklerinin kabul görmüş en temel üç tanesi yaşam hakkı, mülkiyet hakkı ve özgürlüktür. Doğal hakların ne olduğu Antik Yunan döneminden beri gelişen doğal hukuk kuramları ile belirlenmiştir. Yasal hukuk ise yönetimlerin toplumsal kültürel dinamikleri ile kendileri için seçtikleri kurucu ilkeler baz alınarak yapılır.

Ancak doğal hak ve özgürlükler ne herhangi bir toplumun talebine ne de herhangi bir devletin keyfi hukuk üretim anlayışına bırakılamayacak kadar önemli gerekli ve her insana aittir. Bu bağlamda eğer bir topluluk doğal haklarını bile talep etmiyorsa bu onların ne kadar aptal olduğunun değil en temel haklardan ve özgürlükten mahrum bırakıldıklarının tehdit ve korku içinde ahlaktan uzak yaşadıklarının göstergesidir.

Bu durumun tarihe mal olmuş bilinen örnekleri ise Afrika halklarının özgürlüğü ve kadınların çalışması için verilen mücadeledir. Kadın hakları üzerine çalışanlar bilir ki bazı mücadeleler özgürlüğü elinden alınmış kadınlar ile başlayamamıştır. Kadınlar savaşlarda kaybedilen erkeklerin yerini doldurmak üzere kendileri tarafından yoğun bir talep olmadığı halde iş dünyasına sürüklenmiştir. Durum başlangıçta böyle olsa da kamusal alana çıkarak kısmen özgürleşen işçi kadınlar, sonrasında kendi özgün taleplerinin mücadelesini vermeyi başarmıştır.

ÖZGÜR İNSAN VE HAK TALEBİ

Amerika’da Kuzeylilerin, köleleri güneyli toprak sahiplerinden kaçtıklarında kendi ordularına asker olarak kabul etmek suretiyle özgürleştirmesinde kuzeyin iş gücü ihtiyacının rolü inkâr edilemez. Destansı mücadeleler tarihine sahip Afrikalı-Amerikalılar kendi özgün hak taleplerini ancak özgürlüklerini elde ettikten ağır baskı ve tehditlerden kurtulduktan sonra ifade edebilmiş ve bunları elde etmek için her türlü savaşı vermiştir.

Bugün despotların yönetimleri altında ezilmiş ve en temel doğal haklarını, özgürlüklerini kaybetmiş toplumlardan zalim yönetimlerinden bir talepte bulunmasını beklemek hayalperestliktir. Her hak mücadelesi uygun sosyo-kültürel şartlar, belirli bir eğitim ve psikolojik donanım gerektirir. Bunlar da her şeyden önce korku ve tehditlerden azade özgür bireylerde bulunur. Yoksa onlar için verilmesi gereken mücadelenin ilk adımını atmak özgür dünyanın özgür insanlarının yükümlülükleri arasındadır.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com