AKP’nin siyasi meşruiyeti!

İktidar meşruiyetini tümüyle yitirmiştir. Vatandaşa, seçmene düşen; AKP’yi meşruiyet sınırlarının içine çekmek ya da artık bu imkânsız ise karşısına dikilen tüm engellere, adaysızlıklara rağmen AKP’yi ve Erdoğan’ı sandıkta yenmektir.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan (FOTOĞRAF: ADEM ALTAN / AFP)

Daha önce de bu konuda bir şeyler yazmaya çalışmıştım ama bugün en son söyleyeceğimle yazıya girmek istiyorum: Bir siyasi partinin meşruiyeti, mesela AKP’nin meşruiyeti, yalnızca sandıkla belirlenen bir şey olamaz.

Meşruiyet, Batı dillerinde “légitimité”, yalnızca sandık meşruiyetiyle çözülecek bir mesele değildir; üstelik bizde hiç değildir. Çok sık ve olmadık kişilerce meşrutiyet kavramı ile karıştırılır ama bundan da önemlisi, bir siyasi partinin meşruiyetini iyi tanımlamak için biraz matematik mantığı bilmek gerekir. Muradım elbette ikinci dereceden diferansiyel denklem çözmek değildir; matematik mantığı gerekir.

Matematik mantık da bana artık AKP’nin siyasi meşruiyeti haiz olamayan bir parti olduğunu söylüyor. Konuyu açacağım ama önce matematik mantık meselesini ele almak isterim.

Bir üçgenin —eski tabirle müselles; yanılmıyorsam Atatürk kazandırmış Türkçeye “üçgen” kelimesini— dik üçgen olarak tanımlanabilmesi için bir gerekli koşul (necessary condition) bir de yeterli koşul (sufficient condition) vardır.

Gerekli koşul, şeklin önce bir üçgen olmasıdır; şekil üçgen değilse zaten dik üçgen de söz konusu olamaz.

Şekil bir üçgen ise o üçgenin dik üçgen olabilmesinin yeterli koşulu, bir iç açısının doksan derece (dik açı) olmasıdır.

Özetle, bir dik üçgenden bahsedebilmek için bir gerekli koşul vardır: şeklin üçgen olması. Yeterli koşul ise o üçgenin bir açısının dik açı olmasıdır. Şekil bir üçgen olacak ve bir açısı da mutlaka dik açı olacak ki dik üçgenden bahsedebilelim.

Bu çok basit, çok sıradan mantığı bile ülkemizde toplumsal konulara, ekonomiye, hukuka uygulamakta toplum olarak büyük sıkıntı yaşıyoruz.

Bir siyasi partinin meşruiyeti de bu gerekli ve yeterli koşullarla tanımlanabilir.

Konumuz AKP. Bu nedenle lafı hiç dolandırmayacağım.

Bir siyasi partinin, mesela AKP’nin, meşruiyetinin de iki bacağı vardır: gerekli koşul ve yeterli koşul. Bir siyasal partinin meşruiyeti için bu iki ayağın da yerine getirilmiş olması gerekir.

Gerekli koşul, şayet üstelik bir iktidar partisinden bahsediyorsak, o partinin dürüst, siyasi rekabetçi koşullarda, hilesiz ve dolansız seçim kazanmasıdır.

Hadi AKP’ye bir torpil yapmış olayım ve 2002’den beri girdiği ve büyük çoğunluğunu kazandığı seçimlerde bu koşulların yerine getirildiğini; TRT’nin, AA’nın mesleki dürüstlük ve tarafsızlık ile davrandığını; basında büyük bir tekelleşme olmadığını; trafolara kedi girmediğini; yüksek barajların yaşanmadığını varsayayım.

Şayet durum böyle ise —AKP’ye büyük kıyak— bu durumda sandık üstünlüğü AKP’ye hiç kuşkusuz sandık meşruiyeti kazandırır. Ama unutmayalım: Dik üçgen örneğinde olduğu gibi, bu sandık meşruiyeti yalnızca, evet yalnızca, siyasi meşruiyetin gerekli koşuludur; bir siyasi partiyi tek başına, yalnızca sandıktan meşru yöntemlerle çıkmış olmak bile meşru kılmaz.

Peki bir siyasi partinin meşruiyetinin yeterli koşulu nedir?

Bir siyasi partinin meşruiyetinin gerekli koşulu kurallı sandık ise yeterli koşulu Anayasa’ya, hukukun genel ve evrensel ilkelerine hatta yasalara uyumdur. Dikkatinizi çekerim: Türkiye artık çok hor görülen bir yasa devleti bile değildir. “Hor görülen” diyorum çünkü yasa devleti çok önemlidir; kurala, çok hukuki olmasa bile uyum kültürüdür. Dünyada yasa devleti olmadan hukuk devleti olan devlet yoktur. Önce yasa devleti olacaksın; konulan kurallara uyum kültürü gelişecek; sonra o kurallar evrensel hukuk süzgecinden geçip hukuk devleti olunacaktır.

İşte AKP, bu temel yeterli koşulun yokluğundan —hukuka uymasa da şaka yollu söyleyelim— mutlak butlan durumuna düşmüş ve siyasi meşruiyetini çoktan yitirmiştir.

AKP, senelerdir kendini geniş kitleler gözünde hem de dünyada meşru kılan “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” ilkesinden “hukukun üstünlüğü değil, bizimkilerin yani üstünlerin hukuku” sözde ilkesine geçmiştir. Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterlerini koyarak da kendi siyasi meşruiyetinin üzerine son ölü toprağını atmıştır.

Artık ortada ne bir dik açı ne de bir üçgen vardır; AKP’nin meşruiyeti için ne gerekli ne de yeterli koşullar bulunmaktadır.

Ancak dikkatinizi çekmek isterim: Bu ölü toprak yalnızca AKP’nin evrensel anlamda siyasi meşruiyetinin üzerine atılmış topraktır; yoksa asla AKP’nin hukuk dışı iktidarının üzerine değil.

Artık açmaya bile gerek yok: AKP, Anayasa Mahkemesi kararlarını Anayasa’nın amir hüküm maddelerine (maddeler 2, 153, 158) rağmen uygulamamakta, buna saçma sapan kılıflar uydurmakta; Anayasa madde 90 son paragrafa ve AİHS madde 46’ya rağmen AİHM kararları uygulanmamaktadır.

AKP bu yolu kendi tercih etmiş ve siyasi meşruiyetini kendi elleriyle sonlandırmıştır.

AKP’nin sandık meşruiyeti de artık sallanmaktadır çünkü artık yalnızca medya tekelleşmesiyle değil, rakiplerini ve seçimlerde kendini yenme, geçme potansiyeli taşıyan olası adayları da ortadan kaldırarak sandık meşruiyetinin köküne kibrit suyu dökmektedir.

Türkiye dört nala hukuksuzluğa koşuyor demiyorum; hukuksuzluğun içine tam girmiş durumdadır, iktidar meşruiyetini tümüyle yitirmiştir.

Ancak bu saptamalarım, vatandaşa başka meşruiyet dışı yollar önermek anlamına asla gelmez. Vatandaşa, seçmene düşen; ittire kaktıra AKP’yi meşruiyet sınırlarının içine çekmek ya da artık bu imkânsız ise karşısına dikilen tüm engellere, adaysızlıklara rağmen AKP’yi ve Erdoğan’ı sandıkta yenmektir.

Kolay iş değildir ama yapılması elzem olan tam da budur.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER