Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: CHP’nin kurultayıyla ilgili mahkemenin verdiği kararı “Ankara’da hâkimler var” şeklinde yorumlayacak kadar basit düşünmüyorum. Ankara’da hâkimler yok; ‘ekonomik’ şartlar bu karara zorladı. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla oluşan ekonomik hasar hâlâ atlatılmış değil. Üzerine CHP’ye kayyım olacak şekilde ‘mutlak butlan’ kararı da alınsaydı, Mehmet Şimşek’in uyguladığı ekonomi politikası fiilen çökerdi.
Normal zamanında yapılırsa seçimlere 2,5 yıl var; erken yapılırsa bu süre 1,5 yıla düşüyor. “Mutlak butlan” kararı demek, bu 1,5 yılın hasarı onarmakla geçmesi demek. Erdoğan’ın seçim öncesinde seçmeni memnun edecek atraksiyonlar yapabilmesi için sağlam bir ekonomiye ihtiyacı var. Bu nedenle Ankara’da mutlak butlan kararı ‘verilememesini’ bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Muhalif isimlerin bu kararı “Ankara’da hâkimler var” şeklinde yorumlamaları çok yanlış. Ankara’daki hâkimler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını neden uygulamıyor? Hâkim olduklarını neden hatırlamıyorlar? Tweet atanı hapse atan hâkimlerin, böyle kritik bir kararda kendi inisiyatifleriyle hareket edebileceklerine inanıyor musunuz? Bu karar, hukukun değil; Saray’ın işine geldiği için alınmış bir karardır.
Saray rejimini iyi anlamak gerekir. Her olayı, konuyu ya da uygulamayı anında kendi işine yarayacak şekilde dizayn edebiliyor. Bugün mahkemeden “muhalefeti memnun eden” bir karar çıkması gerekiyorsa, çıkar. Yarın o mahkemenin üstü olan bir başka mahkemeden “muhalifleri delirtecek” bir karar çıkacaksa, yine çıkar. Ne yaptığında, ne de yapmadığında keramet aramaya gerek yoktur. İşine geliyorsa yapıyor. Yapabiliyor. Çünkü gücü var.
Saray rejimi, hedefine ulaşmak için her türlü hukuksuzluğu yapabilen bir yapıya dönüştü. Hukuk, demokrasi, insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü gibi kavramlar Saray için sadece Erdoğan’ın hamasi konuşmalarında yer bulan ifadelerdir. Uygulamada ise bu kavramlar anlamını yitirmiştir. Bu değerlere yalnızca kendi ihtiyacı olduğunda sahip çıkan Saray rejimi, başkalarına bu hakları tanımakta ve uygulamakta son derece cimri davranıyor.
Saray rejiminin devamını engelleyebileceği düşünülen siyasi aktörler, yargıç görünümlü kurşun askerler eliyle tek tek saha dışına itiliyor. Bu sürecin ilki, 9 yıl önce Selahattin Demirtaş’ın cezaevine konulmasıyla başladı. Ardından Kürt siyasi hareketini etkisizleştirmek için kayyım uygulamaları ve terörle mücadele kanunu devreye sokuldu. Demirtaş’ın saha dışına itilmesiyle Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin önü açıldı.
Demirtaş devreden çıkınca, yeni tehdit olarak Ekrem İmamoğlu belirdi. 2019 yerel seçimlerinde Erdoğan’ı İstanbul’da iki kez yenmesi, Saray için ciddi bir uyarıydı. İlk dönemde belediye meclisi çoğunluğuna güvenilerek İmamoğlu’nun çalışmaları engellenmek istendi, ancak başarı sağlanamadı. 2024 yerel seçimlerinde İstanbul’daki başarının diğer büyük şehirlere taşınmasıyla birlikte, İmamoğlu Saray için “acilen devreden çıkarılması gereken” bir tehdide dönüştü.
Saray rejiminin yargı kanadı iki koldan harekete geçti. İBB’ye yönelik soruşturma ve DEM Parti ile yapılan seçim işbirliği üzerinden terörle mücadele kanunu işletilmeye başlandı. İmamoğlu tutuklandı; ancak partinin etkisiz kalması için muhalif görünümlü isimler aracılığıyla parti kongresi mahkemeye taşındı. Uzun süren yargı süreci sonunda, bugün açılan davanın reddine karar verildi.
Ekrem İmamoğlu’nun uydurma bir suçlamayla 6 aydır cezaevinde tutulması ve birçok belediye başkanının tutuklanması, bu hedefin bir parçası. Önlerindeki diğer engel ise Mansur Yavaş. Ona da bir konser soruşturması üzerinden ulaşarak etkisiz hale getirmek isteyen savcı görünümlü Saray görevlileri harekete geçmiş durumda.
Ancak gelinen noktada, CHP’ye yönelik operasyonların partide bir dağılma değil; kenetlenme yarattığını Saray da gördü. Parti içi muhalif olarak görülen Kemal Kılıçdaroğlu, kendisini sıfırlayarak geri çekilmek zorunda kaldı.
Öte yandan Özgür Özel’in siyasi performansı bu süreçte daha da yükseldi, liderliğini pekiştirdi. Kısacası, yargı yoluyla verilecek bir “mutlak butlan” kararının getirisi değil, götürüsü olacaktı. Görünen o ki bu risk göze alınmamış.
Ankara’da “hâkimlerin olduğunu” zannedenleri hayal kırıklığına uğratan haber ise mahkemenin ret kararı öncesi İstanbul’dan geldi: Ekrem İmamoğlu’na yönelik bir de casusluk davası açıldı. Bir karara bakıp “ülkeye hukuk geldi” zannına kapılmayın. Ülkeye hukuk gelmedi; Saray ve çevresi kâr-zarar hesabı yaptı. Şu an için “ret kararı” vermek daha az zararlı bulundu.
Rejimin yargısında, bürokrasisinde ya da kolluk gücünün uygulamalarında “marifet” aramak yerine bir ahtapot gibi ülkeyi saran kolları nasıl gevşeteceğinizi düşünün. Yoksa herkes nefessiz kalacak…
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
