CHP, Erdoğan’ın elini rahatlattı: İYİ Parti ve Zafer Partisi ile nereye?

CHP, ayağına gelen tarihi fırsatı heba etti. Hem doğal müttefiki Kürt siyasi hareketini hayal kırıklığına uğrattı hem de Bahçeli ve Öcalan'ın elini zayıflattı. Bu hamleden eli rahatlayan tek isim ise süreci Bahçeli'nin zorlamasıyla sürdüren Erdoğan. Siyaseten çok sıkışık olan Erdoğan'a istediğini verdi CHP. Zafer Partisi-İYİ Parti'nin ideolojik hegemonyası CHP'deki ulusalcılarla birleşince "politika dayatmasına" kadar vardı iş. Yazık oldu...

Koster kalkıyor, İmralı’ya TBMM’yi temsilen bir heyet gidiyor. Bu vapurun kalkacağı belliydi ama haftalardır süren tartışmalar orada kimlerin bulunacağını belirleyecekti. Son ana kadar “Önce Erdoğan elini açık etsin”, “Önce AKP kararını versin”, “AKP gidecek mi gitmeyecek mi önce onlar kararını açıklasın” diyerek MHP’nin bile gerisine düşen bir politika izlemeyi tercih eden CHP yönetimi, AKP İmralı’ya gitmeye karar verdiğinde çeşitli gerekçeler sürüp heyete katılmama kararı aldı.

Elbette her siyasi karar gibi bu kararın da sonuçları olacak. Ve bana göre bu sonuçların “CHP’nin hayrına” olma ihtimali artık pek kalmadı. Komisyonda kalmaya devam etmek de bir şeyleri değiştirmeyecek. Meclis’i temsilen bir heyetin, 50 yıllık çok kanlı bir savaşın sona ermesi için atacağı tarihi adımdan kendini mahrum bırakan CHP, en yalın haliyle, Kürt sorunu konusunda Erdoğan’ın, MHP’nin, Devlet Bahçeli’nin bile gerisine düşmüştür.

CHP, atak yapıp daha üst söylemlerle hem iktidarı sıkıştırma hem de MHP’yi dengeleme şansı varken, İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin ideolojik hegemonyasının işaret ettiği şekilde davranmayı tercih etti. Meral Akşener’in yıllarca CHP’ye “Demirtaş bile dedirtmeyen” tavrı, bugün Ümit Özdağ, Müsavat Dervişoğlu ve CHP’ye yerleştirilen isimlerle aynen sürüyor. Bir bütün halinde CHP’nin örgütüyle, medyasıyla, akademisyeniyle, siyasetçisiyle, düşünürüyle, hukukçusuyla “barış karşıtı” cepheye sürüklenmesi affedilmez bir politika hata olarak ileride yazılacaktır…

CHP, demokratikleşme hattına yaslanan geniş tabanlı stratejisini güçlendirmek yerine, milliyetçi ve ulusalcı baskının yükseldiği bir hatta konumlandı. Bu adımın, hem Kürt seçmenlerde ciddi bir kırılmaya yol açması hem de muhalefetin ortak zeminini zayıflatması kaçınılmaz.

ERDOĞAN’IN İSTEDİĞİ OLDU…

Çözüm sürecine ilişkin kurulan komisyona CHP’nin katılmaması, iktidar açısından önemli bir fırsat yaratabilirdi. Bu senaryoda Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’yi “barış karşıtı” bir pozisyona sıkıştırarak süreci tek taraflı yürütebilirdi. Bu ona hem süreç tıkandığında CHP’yi sorumlu gösterme hem de “barış için çalışan ama engellenen” imajıyla Kürtlerin gözünde sempatik gözükme fırsatı verecekti. Ancak komisyona katılarak -yine aynı İYİ Parti ve Zafer Partisi tazyikine rağmen- hesapları bozmuştu. Ne var ki komisyonda inisiyatif alacak bir ana muhalefet yerine, dar gündemlerin, akademisyen ve yorumcu analizlerine sıkışmış bir tavır alarak süreci ilerletmek yerine soğutmak, tartıştırmak ve sulandırmak tercih edildi.

CHP’nin İmralı kararını keyifle karşılayacak tek isim Erdoğan. Hem ona sürekli “gündem dayatan” Devlet Bahçeli’nin hem de CHP’de ısrarcı olan Öcalan’ın eli zayıfladı. Erdoğan, CHP sayesinde bu son çözüm sürecinde ilk kez “istediği olmuş” pozisyonda. Buradan CHP’ye istediğini de söyleyebilir, Öcalan ve Bahçeli’nin iktidarı sıkıştıran “taleplerini” rahatlıkla görmezden de gelebilir, “toplumsal uzlaşı yok” diyerek.

İYİ PARTİ VE ZAFER PARTİSİ İDEOLOJİSİ CHP’DE İKTİDAR

Hukuksuz yargı süreçleriyle eli kolu bağlanmak istenen, kapısına kilit vurulmak istenen CHP cephesinde son aylarda belirginleşen başka bir dinamik daha var: İYİ Parti ve Zafer Partisi çizgisinin ideolojik basıncı. Bu iki hattın belirlediği güvenlikçi perspektif, CHP’nin kendi politik zeminini kurmak ya da savunmak yerine daha reaksiyoner bir çizgiye çekilmesine yol açmış durumda.

Parti içindeki ulusalcı etkinin güçlenmesiyle birlikte CHP’nin söyleminde de sert bir ton hâkim olmaya başladı. Bu tablo, partinin kendi gündemini kurmak yerine, dışarıdan gelen politik yönlendirmelere göre şekillendiğini gösteriyor.

İYİ Parti ve Zafer Partisi gibi küçük ama “etkileri büyük” iki partinin ideolojisi, CHP’ye açıkça politika dayatacak kadar güçlü. Akşener etkisindeki CHP’den, bu yeni CHP’ye geçiş, üstelik tepesinde yargı kılıcı dolanırken hiç hayra alamet sonuçlar doğurmayabilir. Sosyal demokrat bir CHP’dense ulusalcı ve milliyetçi çizgide oynamaya ikna edilmiş bir CHP, demokrasi açısından da sorunludur. 50 yıllık savaşın biteceği bir barış sürecinde daha fazla milliyetçilikten çok daha fazla “sosyal demokratlığa” ihtiyaç var çünkü…

ERDOĞAN’IN MANEVRA ALANI GENİŞLEDİ

İktidar cephesinde ise tablo farklı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sıkışık görünen iç ve dış politik iklimine rağmen muhalefetin dağınıklığından güç alan bir pozisyonda. CHP’nin tutarlı bir strateji ortaya koyamaması, iktidarın hem parlamentodaki hem de çözüm tartışmalarındaki sorumluluğunu azaltan bir atmosfer yaratmış durumda.

CHP hâlâ sürecin güçlü aktörlerinden biri olabilir. Ancak bunun için, başkalarının dayattığı gündemlere sürüklenmek yerine kendi siyasal çizgisini yeniden inşa etmesi gerekiyor. Aksi hâlde muhalefet bloğunda yaşanan yön kayması devam edecek ve iktidar, kritik eşiklerde adım atmaktan kaçındığı hâlde siyasal maliyeti muhalefete yükleyebileceği bir alan bulmaya devam edecek.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER