Netflix’in yıldız oyuncularla dolu yeni filmi “Bıçaklar Çekildi: Ölü Adamın Uyanışı” gösterime girdi. Dedektiflik, gizem, polisiye gibi türlerde film izlemeyi sevenler, soğuk kış gecelerini bu filmle doldurabilirler. Ancak bu seferki Benoit Blanc macerası daha durağan, daha sessiz, daha karanlık. Macera dolu bir film arayışında iseniz bu film ‘kısmen’ size hitap edebilir. Ancak ‘iyi hikaye anlatılan’ bir şeyse aradığınız, “Bıçaklar Çekildi: Ölü Adamın Uyanışı” tam size göre.
Başrolünde Daniel Craig ve Josh O’Connor’ın yer aldığı; Glenn Closse, Josh Brolin, Mila Kunnis, Jeremy Renner gibi oyuncularla bir yıldızlar geçidine dönüşen “Bıçaklar Çekildi: Ölü Adamın Uyanışı” muzip, gizem dolu ve maceradansa hikaye anlatmayı seven türden bir film.
Rian Johnson’un hem senarist hem e yönetmen koltuğunda oturduğu film başından sonuna kadar bir dini mekânda, kilisede, din, Tanrı, kader, insanın iradesi, kötülük, kıskançlık, suç ortaklığı, günah gibi kavramların etrafında 2,5 saate yakın bir seyir zevki sunuyor.
Filmde Daniel Craig’in canlandırdığı dedektif Benoit Blanc, bu kez bir kilisede gerçekleşen cinayet vakasını, kilisenin genç rahibinin yardımıyla çözmeye çalışıyor. İç içe geçen hikayeler, geçmişle şimdi arasında dolanan konu derken macera vaat ediyor ancak seyirciye aradığı o macerayı vermiyor. Evet olayın gizemi çözülmeye çalışıyor, burada bir parça ‘macera’ bulunabilir belki ama son ana kadar seyircide “Katil kim?” bilgisi vermeyen, karakterlerini son ana kadar suskun bırakan yönetmen, son sahnelerde elini açık ediyor ve seyirciyi meraktan öldüren gerçeği açıklıyor dedektif Blanc’ın ağzından. Filmin hemen hemen her bölümünde bir ‘itiraf’ sahnesini görmek mümkün. Öyle ki bir ‘itiraf odası’ olarak anılsa yeridir. Öyle itiraflar ki geçmişin günahlarını, hatalarını ya da iyi niyetli ‘kötülüklerini’ olduğu gibi günümüze taşıyor ve seyirciye “Kim temiz ki?” duygusunu verip kaçıyor.

Suç, günah, kutsal, inanç ve vicdan duygularının bir an bile eksik olmadığı “Bıçaklar Çekildi: Ölü Adamın Uyanışı”, herkesin sakladığı bir şeyleri olduğu savını ortaya bırakıyor. Kapalı cemaatlerde meydana gelen kemikleşmenin zamanla nasıl bir suç ortaklığına dönüştüğünü gösteren film, bu ortaklıkta Tanrı ve Tanrı düşüncesinin de nasıl ‘kullanışlı’ olduğunu hissettiriyor.
Klasik dedektif veya polisiye filmlerde bir bulmaca gibi gizem çözülürken, “Bıçaklar Çekildi: Ölü Adamın Uyanışı”nda ise gizemin çözülüşü büyük bir olay değil. Büyük olay beklentisi içindeki seyirci “vay be” demiyor ama katil ya da katillerin birer kurban olduğunu anlatıyor. Geçmişte inşa edilmiş büyük anlatıların yalanla sarmalanarak bugünü şekillendiren kaynağa dönüşümü oldukça başarılı verilmiş.
Doğrusu Daniel Craig’in oyunculuğu bana hitap eden bir oyunculuk değil. Filmi izlerken sadece kendimin bildiği bu gerçeği her saniye aklımda tuttum. Belki de bu yüzden dedektif Blanc’tansa Josh O’Connor’ın hayat verdiği rahip Jud Duplenticy karakteri bana daha çok geçti. O’Connor’ın oyunculuğuna diyecek laf yok. Craig’in bir türlü bana geçmeyen kasıntısı karşısında O’Connor’ın titrek, ne yapacağını bilmez ve şaşkın rolü bence yılın en başarılı örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor.

“Bıçaklar Çekildi: Ölü Adamın Uyanışı” filminde, klasik dedektif filmlerinden aşina olduğumuz bir kişinin kesin olarak suçlanması ve katilin netleştirilmesi klişesi boşa düşürülüyor. Filmin sonunda hiç kimse “tam olarak” suçlanmıyor. Hem herkes suçlu hem de suçsuz. Çünkü konu bireyden çok sistem. Sessizlik, rıza, suç ortaklığı…
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
