Anlatılan senin hikâyen: ‘Otelde yaşamak zorunda kalan emekliler’ haberi kime ne anlatıyor?

Haberi görmüş olmalısınız: Ankara Ulus’daki ucuz oteller emeklilerle dolu. Evleri yok, rahat yaşayacakları bir yerleri yok, aileleri yok. Odaların günlüğü 200 ila 400 lira arasında. Aylık 6 bin lira ödeyenlerin odalarında tuvalet ve banyo yok. Bu haber gazetecisinden sosyal devletine, toplumundan iş dünyasına, ekonomi yönetiminden aile bakanlığına kadar pek çok kişiye sayısız şey fısıldıyor. Ne mi anlatıyor?

  • ü
  • 13 Aralık 2025
  • ü
  • Gündem

Fotoğraflar: Oksijen Gazetesi

Oksijen gazetesinde Mine Şenocaklı imzasıyla “Emeklilerin evi artık ucuz otel odaları!” başlığıyla yayımlanan haber 5 milyonu aşkın sosyal medya görüntülenmesinin yanısıra binlerce yorum ve alıntıyla da son günlerin en çok konuşulan haberlerinden biri oldu. Habere göre Ankara’nın Ulus semtindeki eski oteller emeklilerle dolup taşıyor. Geçinemeyen, ev tutamayan, yaşamakta zorlanan emekliler günlüğü 200 ila 400 lira arasında değişen fiyatlı odalarda kalıyor. Habere göre bu otellerin bazılarında banyo ve tuvalet dahi yok.

Haberin sosyal medya paylaşımı patlama derecesinde büyük bir ilgi gördü. Herkes bu konuyu konuşuyor. Mine Şenocaklı’nın şehir ve insan odaklı yazılarının aşinası olanlar bu habere şaşırmadı ancak belli ki Türkiye’nin yoksul kesimlerinin “uçuyoruz-kaçıyoruz” denildiği bir dönemde ne kadar büyük bir çöküş yaşadıklarıyla ilk kez karşılaştılar. “Aaa böyle miymiş?” şaşırma nidalarının eşlik ettiği haberi paylaşma furyası, bu yazının yazıldığı saatlerde artarak devam ediyordu. Gazeteciler, iş dünyasından insanlar, sosyologlar, yorumcular, sosyal medya uzmanları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, siyasetçiler, parti liderleri peş peşe okudukları hikayenin etkisinden bahseden paylaşımlar yapıyorlar.

BAŞKASININ HİKAYESİ Mİ?

Tuhaftır, yüzlerce alıntı ve yorumda bu haberin “başkasının hikayesi” şeklinde okunduğunu gördüm. Oysa bu hikaye başkasının değil, doğrudan senin hikayen ey vatandaş! Biraz can sıkıcı bir gerçek olsa da “bu böyle.”

Doğru, haber bu kadar büyük ilgiyi hak ediyor. Ancak bu haber toplumun her kesimine seslenen bir çağrı aynı zamanda. Bu haber, sıradan bir “duygusal” bir yoksulluk hikâyesi değil. Bu haber, devletin görevini yapmadığının belgesidir. Ankara’nın göbeğinde, Ulus’ta, emeklilerin ucuz otellere sığınmak zorunda kalması piyasanın acımasızlığı kadar, kamu otoritesinin ve sosyal devlet anlayışının sıfırı tüketmesinin de sonucudur. Tercih edilmiş ve bugün de sonucu görülen bir sosyal politika.

AİLE BAKANLIĞI’NIN “AİLE” MODELİ OTEL ODALARINDA ÇÖKERKEN…

Önce şu gerçeği koyalım: Emekliler bugün bu otellerde yaşıyorsa, bunun birinci dereceden sorumlusu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığıdır. Çünkü bu bakanlık, yaşlılığı hâlâ “ailenin sorunu” olarak tanımlıyor. Aile yoksa, yaşlı yok sayılıyor. Oysa Ulus’taki oteller, bakanlığın bu modelinin çöküşünü gösteriyor. Aileleri olmayan, veya aileleri sahip çıkmayan, maaşları düşük, şehrin başka bir bölgesinde yaşama imkanı olmayan, devletin de barınma imkanı sağlamadığı emekliler birer sığıntı gibi ucuz otellere yerleşmişler.

Yaşlılara yönelik kamusal bakım merkezleri yetersiz. Mevcut olanlar sınırlı sayıda, erişimi zor ve uzun bekleme listelerine mahkûm. Bakanlık, bütçesini yaşlı bakımını kamusal bir hak olarak genişletmek yerine yardım kartları, geçici destekler ve vitrin projeleriyle idare ediyor. Sonuç ortada. Yaşlılar, otel işletmecilerinin müşterisi haline gelmiş durumda.

SAHİ NERDE SOSYAL BELEDİYECİLİK?

İkinci sorumluluk yerel yönetimlerde. Büyükşehir belediyeleri, “sosyal belediyecilik” söylemini sıkça kullanıyor ama yaşlılara yönelik kalıcı barınma ve ortak yaşam alanları neredeyse yok. Sosyal tesis var, yaşlı lokali var, çorba dağıtımı var ama ev yok, barınma yeri yok, rehabilitasyon yeri yok. Oysa belediyelerin elinde arsa da var, imar yetkisi de. Sosyal konut projelerinde yaşlılar için ayrılmış, erişilebilir, düşük maliyetli yaşam alanları neden yok?

Belediyeler, yaşlıyı parkta bankla, kültür merkezinde bir etkinlikle oyalamayı “sosyal politika” sanıyor. Halbuki sosyal politika, yaşlıyı akşam olunca dönecek güvenli bir yere kavuşturmakla başlar.

SGK SİSTEMİ ÇÖKÜŞTE

Üçüncü ve belki de en yapısal sorumluluk Sosyal Sigortalar Kurumu (SGK) sistemine ait. Sosyal Güvenlik Kurumu, bugün emeklilere yalnızca “yaşamadıkları bir hayatın maaşını” ödüyor. On yıllarca prim toplayan sistem, emeklilikte barınma ve bakım riskini tamamen bireyin sırtına yüklüyor. Emekli maaşı, kira karşısında erirken SGK’nın yaşlılık politikası hâlâ “maaş verdik, görev bitti” noktasında.

Oysa sosyal güvenlik, yalnızca nakit transferi değildir. Barınma, bakım ve sağlık hizmetlerini kapsayan bütüncül bir güvenlik ağıdır. Bugün SGK, emeklilerin barınma krizini görmezden gelerek, yaşlılığı piyasanın insafına terk ediyor.

Bu noktada ekonomi yönetiminin “bütçe disiplini” masalları da geçerliliğini yitiriyor. Çünkü Ulus’taki otel odaları bize şaşalı projelerin cilasını gösteriyor, denizden uzaya durmadan “vatan” oluşturan rejim söyleminin ne kadar büyük bir yalan olduğunu da ortaya koyuyor. Sosyal konut yapılmadığında, bakım merkezleri açılmadığında, kamu geri çekildiğinde ortaya çıkan boşluğu kim dolduruyor? Piyasa. Piyasa ise yaşlıyı korumuyor, müşteri, sayıp fiyatlıyor.

Bu tablo, aynı zamanda bir ahlaki iflastır. Yıllarca çalışmış, vergi vermiş, bu ülkenin yükünü taşımış insanlar banyosuz odalarda, geçici hayatlara sıkıştırılıyorsa, burada bir “toplumsal sözleşme” kalmamıştır.

YA MEDYA?

Ulus’taki otel odalarına sığınan yaşlılar haberi medyaya da çok şey söylüyor elbette. Birinci sırada söylediği, insan odaklı haberciliğin, sokaktan gelen bilginin, şehir haberciliğinin hâlâ çok değerli olduğunu ve bu alana yatırım yapmanın ne kadar gerekli olduğunu hatırlattı. Haber sokakta, fabrika önlerinde, otel odalarında, sabahçı kahvelerinde. Yeter ki maaşını düzgün verdiğin bir muhabirini, yazarını, editörünü, metin yazarını gönder hikaye toplasın.

Gözümüzün önünde olan “bilginin” hayati derecede önemli bir haberin ana unsuru olacağını görecek yetkinlikte yazarlar ve gazeteciler oluşsun. Bunun için de yatırım gerekiyor. Yapay zekânın, sosyal medya haberciliğinin, kısa tık haberciliğinin neredeyse “tanrı” kabul gördüğü bir ülkede, özenle hazırlanmış, fotoğraflanmış, iyi anlatılmış bir hikayenin “ne kadar uzun olursa olsun” okurunu bulacağının canlı kanıtı Oksijen’in haberi.

Sosyal medyada başkalarının yazdığı haberleri kırpıp çalarak sözüm ona “habercilik” yaptığını iddia edenler de bu hikayeden iyi bir ders çıkarsa keşke. Mine Şenocaklı, Ulus’u gezip yaşlıların otel odalarındaki hallerini yerinde görmese, yazmasa, fotoğraflamasa, hikayesini “yazılı medyada” harika bir şekilde aktarmasa sen ne paylaşacaktın acaba? Hangi yapay zekâ işi berbat bir videoyu paylaşıp “tık” avlayacaktın?

Ulus’taki otel odalarında barınmaya çalışan yaşlılar, gelecekte karşılaşacağımız normalin bir provası. Sosyal devlet, kâğıt üzerinde hâlâ var olabilir. Ama Ulus’taki otellerde, sosyal devlet çoktan kapıya kilidi vurmuş durumda…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER