Gazateci Adem Yavuz Arslan'ın ABD'de bir üniversite yerleşkesinde çektiği fotoğrafı yandaşlar hevesle paylaşıp, ışık hızında sildi. İşte o fotoğrafın öyküsü...
Aşina olduğumuz tipik batılı üniversitelerden birinin bahçesinden alışılmadık bir görüntü: Yere alelade serilmiş bir örtünün üzerinde namaz kılan tesettürlü öğrencilerin safında şortlu, askılı kıyafetli genç bir kadın. Başında ise öylesine iliştirilmiş bir Filistin kefiyesi… Gazeteci Adem Yavuz Arslan’ın kadrajına giren ‘o an’ öncesi ve sonrası ile paylaşıldıktan sonra hızla internet evreninde yayıldı.
Fotoğraf ‘muslimoftheworld’ isimli bir hesapta 65 bin beğeni alırken AKP Grup Başkanvekili Bahadır Yenişehirlioğlu’nun X hesabında ‘afilli’ sözcüklerle yerini almıştı çoktan. Yenişehirlioğlu’nu, trollükle gazetecilik, -bazen insanlık- arasında gidip gelen çok takipçili isimler takip etti. Kenan Kıran, Esra Elönü, Malik Ejder, Melih Altınok… Kimler yoktu ki aralarında… Eh, Adem havuza bir balık atmıştı, tüm yandaş haliklar farkında olmadan oltalarını saldı.
Trolün sağı solu mu belli olur, -elbette- kaynak göstermeden paylaştıkları karenin Adem Yavuz Arslan’a ait olduğunu öğrenince başta Bahadır Yenişehirlioğlu olmak üzere çoğu, aynı hızla silme yarışına girdi.
Sildikleri kare fotoğrafın gücünü, gazeteciliğin önemini hatırlattığı kadar o güne kadar hedef tahtasına koydukları, -haydi elimizi korkak alıştırmayalım- şeytanlaştırdıkları Adem Yavuz Arslan’ın gazeteciliğinin de bir kez daha tesciliydi. İktidarın okyanus ötesine diktiği gökdelenler, lüks bürolar, onlarca ‘eleman’ yan gelip yatarken bir gazeteci sahadaydı.
Adem Yavuz Arslan yandaş gıdıklayan, trol heyecanlandıran fotoğrafı ABD’nin başkenti Washington DC’deki George Washington Üniversitesi’nin kampüsünde 1 Mayıs’ta ‘çiçek gibi’ bir günde çekti. Savaş karşıtı öğrencilerin Harvard ve Columbia gibi ABD’nin en seçkin üniversitelerinde başlayan eylemleri polisin sert ve tartışmalı müdahalesi sonrası başka şehirlere ve kampüslere de yayılmıştı. Bunlardan birisi de George Washington Üniversitesiydi.
Bir gün öncesinde Columbia’da polis müdahalesi olunca önceki günlerde küçük çaplı olan eylemin büyüyeceğini tahmin etmek bir gazeteci için, hele bu Adem Yavuz olursa çok da zor değildi. Ekipmanını alıp kampüse ulaştığında öğrenciler polisin barikat için getirdiği bariyerleri toplayıp meydanın ortasına yığmışlar, üzerine bir Filistin bayrağı dikmişlerdi. Tarihi bir fotoğraf olacağını tahmin etmek zor değildi.
Arslan, “Kampüste saatler geçirdim. Öğrencilerle konuştum. Yemek yiyen, ders çalışan, kitap okuyan, slogan atan öğrencileri çektim. O ara öğle ezanını okudu bir öğrenci. Meydanın bir köşesine serilmiş birkaç seccade vardı. Fonda çadırların olduğu bir kare için namaz kılan öğrencileri de rahatsız etmeyecek bir açıya geçip beklemeye başladım.” diye söze başlıyor: “O anda birkaç başörtülü öğrencinin yanına şortlu, askılı kıyafetli bir genç kız geldi. Birinden Filistinlerin sembolü olan kefiyeyi aldı. Hal ve tavırlarından tesettür ve namaz gibi konulara uzak olduğu belliydi. Ben kadrajı kafamda kurup sessizce çalıştım. Ortaya çok şey anlatan, sayfalarca yazıya bedel bir fotoğraf çıktı. O gün başka fotoğraflar da çektim ama bu seri, namaza hazırlık, namaz derken çok orijinal oldu.”
Bu kare Adem Yavuz Arslan’ın ilk gündem olan fotoğrafı değildi. Cevval bir muhabirken de, saygın bir gazetenin Ankara ve Washington Temsilcisiyken de ekipmanı hep sırtında olan ‘foto muhabiri’ yönünü korumuştu. Pek kimse bilmez ama ödül alan fotoğrafları haberlerinden daha fazladır.
Kendisi anlatsın: “İsrail’de çektiğim bir fotoğrafla yılın haber fotoğrafı ödülünü almıştım. 1999 depreminde çektiğim fotoğraflar da ödüllüydü. Yine 1999’da çektiğim ‘insanlığın ölümü’ fotoğrafı da o yılın en iyi haber fotoğraflarından olmuş ve çok konuşulmuştu. Yeri gelmişken o fotoğraftan kısaca bahsedeyim. Zira benim ‘gazetecilik anlayışımı’ yansıtıyordu. Şehir dışından bir misafirim ilk kez İstanbul’a gelmişti. Şile’yi görmek istiyordu. Mevsim yaz, deniz zamanı… Ben plaja giderken bile tüm ekipmanımı yanıma almıştım. Bir süre sonra iki kişinin suda boğulduğunu gördüm. Gençlerden birini sahile çıkardılar. Maalesef ölmüştü. Öbürü apar topar hastaneye götürüldü. Ölen gencin üzerine gazete kağıtları serildi ve herkes denize döndü. O ceset orada yatarken etrafında top oynayanlar yüzenler, güneşlenenler vardı. Mesajı en güçlü verecek şekilde kadrajı kafamda belirleyip fotoğrafı çektim. O fotoğraf çok sayıda gazete tarafından kullanıldı. Yılın haber fotoğraflarından biriydi. Böyle çok örneğim var.”
Adem Yavuz Arslan şimdi mesleğe başlamasının 29. yılında Washington DC’de sürgün bir gazeteci. TR724 haber sitesinde yazıyor, YouTube’da konuşuyor… Eski güzel günlerde gazeteciliğin her alanında çalıştı. Adliye muhabirliği de yaptı savaş muhabirliği de… Spor muhabirliğinden diplomasiye her alanda çalıştı. Kitaplar yazdı. Fotoğraf sergilerine katıldı.. Kosova Mülteci Krizini çektiği fotoğraflar BM Sponsorluğunda sergilendi.
Bugün gazetesi ve Kanaltürk’ün Ankara temsilcisi olarak görev yaparken 2014 yılının Haziran ayında Bugün gazetesi Washington temsilcisi olarak ailesiyle birlikte ABD’ye gitti. Ancak 28 Ekim 2015’te tomalar eşliğindeki sert bir polis baskınıyla gazetesine çöküldü. Arkadaşları yerlerde sürüklendi. O ise olan biteni gözyaşı ve kalp sızısıyla uzaklardan izliyordu. Fakat seyirci de kalmak istemiyordu olan bitene. Kendisi o dönemi ve sonrasını, “Önce blog açtım, sosyal medyadan gazeteciliği sürdürdüm. Blog ve Twitter TR ye erişime kapatıldı. Pes etmedim yenilerini açtım. Ben ‘yürüyecek ayak yol bulur’ felsefesine gerçekten inanıyorum. Bugüne kadar da bulduğumu düşünüyorum. Gazetecilik dışı işlerden geçimimi sağlasam da her zaman gazetecilik önceliğim oldu. Reza Zarrab davalarını izlemekten veya Miami’ye gidip yeni hayatını görüntülemekten, Washington DC’deki ‘Black Lives Matter’ eylemlerinden Trump destekçilerinin Kongre işgaline kadar her önemli olayda olay yerinde oldum. Biden yemin ederken de sahadaydım Amerika Anayasa Mahkemesi’de Halk Bank yargılanırken de.” ifadeleriyle anlatıyor.
Peki, fotoğrafa olan ilgisi, sevgisi ve tutkusu nereden geliyor?
Kendisi anlatıyor: “Ben yazı ve fotoğrafı bir bütün olarak görüyorum. O yüzden biri diğerinin önünde değil. Fotoğraf muhteşem bir güç. İyi bir fotoğraf dünyanın akışını değiştirebilir. Sayısız örneğini zaten gördük. Ben fotoğraf izlemeyi çok önemserim. Bugün hapiste olan bir meslektaşım daha stajyerken bana ‘iyi fotoğraf çekmek için iyi fotoğraf izleyicisi olmalısın’ demişti. Yıllardır iyi fotoğrafçıların işlerini takip ediyorum. İdolum olan isimlerin işlerini (Robert Capa, Henri Cartier Bresson veya Reza Deghati gibi) yakından takip ediyorum. Robert Capa’nın İspanya iç savaşında çektiği ve sembol olan ‘Düşen Asker’ fotoğrafı için söylediği bir ifade aynı zamanda habercilik mantığımın da temeli denebilir. Robert Capa ‘Fotoğrafınız yeterince iyi değilse yeterince yakın değilsinizdir’ derdi. Yani iyi bir gazeteci, iyi bir foto muhabiri haberin kaynağına yakın olmalıdır. Olay ne olursa olsun; panel, miting, maç, protesto, savaş… Yakın olacaksınız. Yakınlığınız sadece fiziki değil zihnen de olacak. Sonuçta fotoğrafı çeken vizör değil ardındaki gözdür. Gözünüzün görebilmesi gerekir.”
Adem Yavuz Arslan, duayen fotoğraf hocalarından merhum Sabit Kalfagil’i de anmadan geçmiyor. “Sabit Hocanın çok sevdiğim bir özelliği vardı. Fotoğraf çekerken başına gelenler, kafana taş yemen, molotof ya da gaz bombası arasında kalman, şu bu… Çektiğim fotoğrafları yorumlaması için önüne koyduğumda ‘sen sus fotoğraflar anlatır’ derdi. Bunu yıllardır uygulamaya çalışıyorum. Biz güzel iş yapalım, iyi gazetecilik yapalım yaşadığımız zorluklar ya da uğradığımız haksızlar ikinci planda kalsın. Değer bilen zaten bilir bilmeyenin gözüne soksan da anlamaz. Bu cinnet dönemi bitecek geriye yaptığın işler, yazdığın yazılar çektiğin fotoğraflar kalacak. Ben açıkçası ona focus olmayı tercih ediyorum.”
Türkiye’deki meslek yaşamının 12 yılını Zaman’da, 9 yılını da Bugün’de geçiren Adem Yavuz Arslan, ülkesinde olan biten çok şeye üzülse de canını daha çok yakan, içini daha çok acıtan mevzular da var. Bunların başında el konulan gazeteler ve imha edilen arşivler geliyor: “Özellikle Zaman’da geçirdiğim yıllarda ya siyah beyaz ya da dia pozitif film kullanmıştık. O yılların teknolojisi öyleydi. Ben Bağdat’ta savaşta çektiğim fotoğraflardan İsrail’de çektiklerime, 99 depreminde daha devlet Sakarya’nın çöktüğünden haberi yokken ulaşıp çektiğim fotoğraflara, ödül aldığım ‘insanlığın ölümü’ fotoğraflarına … Tüm işlerim Zaman’ın arşivindeydi. Dia pozitif oldukları için bende kopyası yoktu. Maalesef haramiler gazeteyle birlikte arşivi de yağmalayıp yok ettiler. Yılların emeği gitti. Gazeteleri yeniden kurarsınız, pozisyonları yeniden kazanırsınız ama o fotoğrafları geri getiremezsiniz.”
Fotoğraf ve foto muhabirliği üzerinden Adem Yavuz Arslan’ı anlatırken başka bir zaman yazdığım yazının sonu ile bitirmek yerinde olur sanıyorum: “Sözümona kara propaganda için Adem Yavuz Arslan’a yıldırma taktiği uygulayanlara: Unutmayın, Adem Yavuz Silifkeli’dir, yörüktür. Ailesini 50 yıl önce devlet zorla düz ovaya indirmiştir. Eğer yalçın kayalıklarda bir balerin rahatlığı ile seken Silifke’nin keçilerini evcilleştirip koyun haline getirebilirseniz Adem Yavuz’u da belki kendinize benzetebilirsiniz.”