‘Ustaların ustası’ Lisette Model: İnsanları olduğu gibi gösterdi

Lisette Model kamerasını her zaman merakla, hatta bazen de şefkatle insanlara doğrulttu. Amacı insanları alaya almak değildi; onları oldukları gibi göstermekti.

Fotoğraf: Lisette Model

Avusturyalı kadın fotoğrafçı Lisette Model, kariyeri boyunca İnsanların görmezden gelmeyi tercih ettiği kişileri fotoğrafladı – şişman bedenler, yaşlı yüzler, sert ifadeler. Çektiği fotoğraflar, pek çok kişiyi etkiledi ve onlar için eşsiz birer ilham kaynağı oldu.

Model’in bakışları kimileri için acımasız olabilir ama asla saygısız değil. Onun hayatı göç, sanat ve yüzleşmeyle geçti. Bu yaşamın içerisinden sarsıcı kareler elde etti ve bunları da izleyicileriyle paylaştı.

Lisette Model, 1901 yılında Viyana’da Elise Amelie Felicie Stern adıyla doğdu. Sanatsal bir patlama ve politik çalkantıların ortasında burjuva bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak büyüdü. Müzik, felsefe ve görsel sanatların iç içe geçtiği bir ortamda yetişti. Gençliğinde müzik ağır bastı – Viyana ve Paris’te şan eğitimi aldı. Ancak babasının ölümünün ardından, sanatın başka bir dalına yöneldi: Resim.

Fotoğraf: Lisette Model

1930’larda Paris’te, kübist ressam André Lhote’un çevresine katıldı. Fotoğraf makinesiyle de burada tanıştı. Fotoğraf makinesi onun için başlangıçta yalnızca kompozisyon çalışmaları için bir araçtı, fakat kısa sürede Model, fotoğrafı resimden farklı kılan biricik özelliğinin keşfetti: Gerçeği anında yakalayabilmek.

Lisette Model’in dikkat çeken ilk fotoğraf serisi Promenade des Anglais, 1934 civarında Nice’te çekildi. Sahilde yürüyen zengin turist kadınları – genellikle iri yapılı, şapkalarla ve yazlık kıyafetlerle – objektifine aldı. Bunlar, bir yandan da dönemin estetik normlarını yıkan karelerdi: Güzel değillerdi, duygusal da değillerdi ve onları asıl etkili kılan şey de tam da bu özelliğiydi. Yani, sertlikleri ve doğallıkları.

Savaşın yaklaşmasıyla Model, 1938’de eşi Evsa Model ile birlikte Amerika’ya göç etti. New York’ta fotoğraf kariyerine devam etti ve büyük şehir onun yeni sahnesi oldu. Sokaklar, insanlar, gölgeler – hepsini içine çekti. Harper’s Bazaar ve PM Weekly gibi prestijli dergilerde çalıştı. Ancak bir süre sonra ticari fotoğrafın kendisine göre bir şey olmadığının farkına vardı. O birileri tarafından şekillendirilip, kalıba sokulmak istemiyordu.

Fotoğraf: Lisette Model

Model’in karelerini benzersiz kılan, onun bakış açısıydı. Objektifini her zaman toplumun gizlemeye çalıştığı yönlere çevirdi: Grotesk, sıradan ve dışlanmış olan. Ancak böyle bir tutumu tercih etmesinin altında asla onlara aşağılayıcı ya da onları eleştiren bir tavır takınmadı. Kamerasını her zaman merakla, hatta bazen de şefkatle insanlara doğrulttu. Amacı insanları alaya almak değildi; onları oldukları gibi göstermekti.

Saatlerce bir köşe başında bekleyip doğru anı yakaladığı olurdu. Yakın plan çekimlerle yüzlerdeki her kırışıklığı, her bakışı, her duruşu yakalamaya çalıştı. Teknik kusursuzluk umurunda değildi – his, karşılaşma ve gerçek onun için her şeydi.

1950’lerde New York’taki The New School for Social Research’te fotoğraf eğitmenliği yapmaya başladı. Kısa sürede efsanevi bir öğretmen haline geldi. Teknik öğretmekten çok, öğrencilerine bakmayı, cesur olmayı ve temas kurmayı öğretti.

En bilinen öğrencilerinden biri Diane Arbus’tu. Daha sonra toplumun dışına itilmiş bireylerin portreleriyle tanınan Arbus’un fotoğraflarında Model’in etkisi açıkça görülür: Psikolojik derinlik, doğrudanlık ve filtresiz bir gerçeklik. Ancak Model’in etkisi yalnızca öğrencileriyle sınırlı kalmadı – Amerikan belgesel fotoğrafçılığı üzerinde kalıcı bir iz bıraktı.

Fotoğraf: Lisette Model

Lisette Model, 1983 yılında hayata veda etti. Ancak eserleri yaşamaya devam ediyor. Fotoğrafları bugün MoMA, Metropolitan Museum of Art ve Centre Pompidou gibi dünyanın en prestijli koleksiyonlarında yer alıyor. Hakkında retrospektif sergiler, akademik yazılar ve sanatçı denemeleri yapıldı.

Günümüzde fotoğraflar filtrelerle, efektlerle, algoritmalara göre şekillendirilirken, Lisette Model’in işi bize başka bir şeyin hatırlatıcısı oluyor: Gerçekliği olduğu gibi görmek. Bakmayı değil de gerçekten de görmeyi öğrenmek. Bunu yaparken de kalbin duyuları şekillendirmesine izin vermek.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER