Nuri Bilge Ceylan, ‘Koza’sını örmüş müydü, ‘Kasaba’dan çıkmış mıydı bilemiyorum; Beyoğlu’nun tekinsiz arka sokaklarından birinde ‘ucuz’ diye satın aldığı yüksek tavanlı dairesindeyiz. 90’yı yılların ortaları… Üzerine düşecekmiş gibi duran kütüphanenin önündeki büyük masanın arkasında oturmuş, uzun uzun Anton Çehov’u ve onun sinema diline uygun öykülerinin büyüsünü anlatıyordu bize. O güne kadar sadece siyah-beyaz, keskin ve sade fotoğrafların ustası olarak tanıdığım Ceylan, başka heyecanların arifesindeydi. Bunu söyleşi sonrası Zaman’ın sinema yazarı Ercüment Dursun’la gazeteye gelene kadar konuştuğumuzu hatırlıyorum.
Gözlerinde o gün gördüğüm pırıltı Nuri Bilge Ceylan’ı parlak bir sinema kariyerine taşıdı. Koza’dan (1995) Kuru Otlar Üstüne (2023) filmine kadar hep ‘hareketli görüntüleri’ ile konuşuldu. Başta Cannes olmak üzere birçok festivalde önüne kırmızı halılar serildi, ödüller kazandı. ‘Yalnız ve güzel ülke’nin suskun taşrasından metropollerin koyu yalnızlığına, bir tür bilgelik urbasını giyen memleket insanlarını anlattı.
Fakat ‘akan görüntüler’in yanında ‘donmuş suretleri’ hiç ihmal etmedi; ilk göz ağrısından, fotoğraftan kopmadı.
2008 yılının Nisan ayında ailesi ile ilk kez ev ve film dışında bir araya geldiğinde birlikte sergi gezmiştik. Babaları Mehmet Emin Ceylan’a doğum günü hediyesi olarak fotoğraf sergisi hazırlayan Nuri Bilge ve Emine Ceylan kardeşler, anne ve babalarıyla birlikte sergide kendilerine bakarken, Zaman tanıklık etmişti. Değerli gazeteci arkadaşım Sevinç Özarslan’la, maaile bu buluşmaya şahit olurken, sergideki fotoğrafların tek tek başında durmuş, özel hikâyelerini dinlemiştik.
Nuri Bilge Ceylan’ın, ablası Emine Ceylan ile birlikte Nişantaşı’ndaki Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde 1 Nisan 2008’de açtığı ‘Babam İçin’ sergisi, ailenin dört üyesini bir araya getirince, biz de bu tabloyu kaçırmak istememiştik haliyle. Anne Fatma Ceylan, Emine Ceylan, Nuri Bilge Ceylan ve Mehmet Emin Ceylan…
Emine Ceylan’a göre , “Yalnızlıkta en uç noktaları deneyen ve kendini hasreden bir baba” için değerdi. Ceylan, “Fotoğraflarda babamın yanında annem ya da torunları olabilirdi. Ama biz onu yalnız çekmek istedik. Çünkü hayat böyle. Babam da daha çok yalnız yaşamış biri. 1952’de evlenmişler, ama babam yıllarca yurt dışında kalmış, hep birlikte değillerdi” diyordu.
Nuri Bilge Ceylan, anne ve babasının fotoğrafını 30 yıldır çekiyor; ancak sergide son iki yılda çekilenlere yer vermek istediklerini belirtiyordu. Emine Ceylan, “Bilge, babamı daha önce çekmişti. Böyle bir sergi niyeti zaten vardı. Sonra beraber yapalım diye konuştuk ve tam olarak geçen sene karar verdik” diyordu.
Sergideki siyah beyaz fotoğraflar Emine Ceylan’a aitti, renkli olanlar ise Nuri Bilge Ceylan’a… İki kardeş bir yıllık süreç içinde tamamen ayrı, birbirinden bağımsız çalışmıştı.
Nereden, nereye… Nuri Bilge Ceylan’la yolum bu sefer Amsterdam’da kesişti. Kendisini de görebilirim diye umutlansam da fotoğrafları ve filmleri ile yetindim. Hollanda’nın başkenti Amsterdam’daki fotoğraf sergisi Ceylan’ın ödüllü filmleri ile manzara fotoğraflarını ilk kez bir araya getirmişti. Sanatçının artık kemâle eren fotoğrafik bakışı, güçlü kompozisyon duyarlılığı ve evrensel temaları Türkiye’den bir perspektifle ele alma biçimi göz kamaştırıyordu gerçekten de.
Duvarlara dizilmiş fotoğrafların yanında geniş ve karanlık salonun tam ortasına yerleştirilmiş dev ekranlarda Koza’dan bugüne filmlerinden anlamlı kesitler oynuyordu. Tam bir fotoğrafa dalmışken Çan’dan, Kapadokya’dan, İstanbul’dan, Kars’tan bir sese kulak kesilmek sürprizli bir deneyimdi. Ya da tam tersi; dev ekranlara yansıyan akan görüntülerin yanına kayan nazarınız donuk suretlerle göz göze gelebiliyordu.
Tarihi tren garının tam sol çaprazında, kısa süren bir arabalı-bisikletli vapurla geçilen sinema müzesindeki (Eye Filmmuseum), “Nuri Bilge Ceylan—Inner Landscapes” sergisi, sanatçının kariyerinde fotoğraf ve sinema arasındaki ilişkiye odaklanmıştı. Ceylan, hareket ve durağanlık arasındaki karşıtlıkları, fotoğrafçı karakterler ve dinamik ile statik olanı birleştiren imgelerle işliyordu.
Sergide ayrıca, Ceylan’ın uzun metrajlı filmlerinden oluşan ve çoğunluğu müze koleksiyonunda yer alan 35mm formatındaki filmlerinin gösterildiği bir gösterim programı da yer alıyordu festival tadında. Sergi kapsamında fotoğrafçıların, film yapımcıları ve Türkiye ile Hollanda’nın önde gelen yapımcılarının katılımıyla gerçekleşecek özel “Eye on Art” etkinlikleriyle ise, Nuri Bilge Ceylan’ın pratiği ve eserlerinin derinlikli bir şekilde tartışılmasının amaçlandığı belirtiliyordu.
Kasaba’nın gösteriminden sonra bunlardan birine, fotoğrafçı Ahmet Polat ile küratör Jaap Guldemond’un konuşmasını dinleme fırsatım oldu. Hollanda’da yaşayan Gaziantepli fotoğrafçı Ahmet Polat, Nuri Bilge Ceylan’la tanışıklığını anlatmadan önce kendini anlatırken, “Hollandalıyım, taşrada doğdum, altı farklı ülkede yaşadım ve hala neyin kimlik, neyin ev olduğunu merak ediyorum” dedi. Ceylan’ın başta annesi ve babası olmak üzere ailesiyle çıktığı sinema yolculuğunda nasıl evrensel bir sanatçıya dönüştüğünü, ödüller aldığını anlattı.
Ceylan’ın fotoğraflarında ışıkta, mizansende ve kompozisyonda filmlerine çok fazla gönderme yaptığını vurguladı. Taşralılık üzerinde duran Polat, “Herkesin ailesinin Anadolu’nun bir yerlerinden geldiği bir köyü vardır” diyerek, Ceylan’ın köyü ve kasabası ile filmleri vasıtasıyla kurduğu güçlü bağı anlattı. Anadolu’nun hâlâ gerçek anlamda anlatılamadığını belirten Polat, taşradaki büyük sessiz kalabalıkların sözsüz iletişimini anlamak için çok fazla yol kat edilmesi gerektiğini vurguladı.
Nuri Bilge Ceylan’ın Ara Güler’le başlayan, Arif Aşçı ile devam eden bir kuşağın devamı olduğunu hatırlatan Polat, “Ceylan panoramik çekimlerin nasıl yapılacağı konusunda Arif Aşçı’dan ilham almış ya da en azından onunla konuşmuş” ifadelerini kullandı.
20’li yaşların başında çalışmalarını ilk gördüğü Nuri Bilge Ceylan’ın her zaman romantik ve mesafeli olduğunu belirterek, filmlerini izleyene kadar fotoğraflarını nasıl yorumlayacağını bilmediğini vurguladı.
Sergi küratörü Jaap Guldemond ise, Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerinin güçlü yerel öğeler içermesine rağmen evrensel olduğunu, bunun en önemli kanıtlarından birinin de aldığı ödüller olduğuna dikkati çekti.
1 Haziran’a kadar Eye Filmmuseum’da ziyaret edilebilecek “Nuri Bilge Ceylan—Inner Landscapes” sergisinde İstanbul’un canlı şehir manzaralarından Anadolu bozkırlarına uzanan manzaralar, sanatçının hikâye anlatımının gücünü de gösterirken, geçen yıl İstanbul Modern’de açtığı ‘Başka Bir Yerde’ sergisinde Türkiye’nin yanı sıra, Hindistan, Gürcistan, Çin, Fas ve Rusya gibi dünyanın farklı coğrafyalarında çektiği fotoğrafları sergileyen Nuri Bilge Ceylan bu serisini yeni ve daha önce görülmemiş fotoğraflarıyla sürdürüyor.
Dirimart Dolaptere’de açılan ‘Yolda’ sergisinde, Ceylan’ın Cezayir, Çin, Hindistan, Mısır, Rusya, Türkmenistan ve Türkiye gibi dünyanın çeşitli bölgelerinde çektiği portreler bir araya getirmiş.
Onları görmek de artık başka ve özgür bir bahara…