Mary Ellen Mark: Fotoğraf, insanı insanla buluşturur

Günümüzde hızla tüketilen, filtreler ve beğenilerle ölçülen görsel kültürün tam ortasında, onun işleri bir hatırlatmadır: Fotoğraf, insanı insanla buluşturabilir, görünmeyeni görünür kılabilir, eğer sabırla bakabilmeyi ve dinlemeyi göze alabilirsek.

Fotoğraf: Mary Ellen Mark

Mary Ellen Mark (20 Mart 1940 – 25 Mayıs 2015), 20. yüzyılın ikinci yarısı ve 2000’lerin başında belgesel fotoğraf alanındaki en etkili ve saygın isimlerden biriydi. Fotoğraflarını çoğunlukla siyah beyaz çekerdi. Bu yaklaşım belgesel fotoğraf alanında çoklukla benimsenirdi. Siyah ve beyazın renklerden daha fazla duygu içerdiği anlayışı fotoğrafçılar arasında genel olarak kabul edilirdi. Bununla beraber Mark, tutucu değildi. İşlerinde renkleri kullanmayı tercih ettiği anlar vardı. Ancak bunu, yaşamın eğlenceli ve canlı taraflarını değil; rahatsız edici yönlerinin daha da vurgulayabilmek için yapardı. Tıpkı Bombay’da fahişelerin yaşamlarını fotoğraflarken olduğu gibi.

Mark, Philadelphia yakınlarındaki Elkins Park’ta doğdu ve büyüdü. Çocuk yaşta sanata ilgisi vardı; resim yaptı, çizdi ve dokuz yaşındayken Box Brownie ile fotoğraf çekmeye başladı. Liseden sonra University of Pennsylvania’da sanat ve sanat tarihi okudu; 1962’de lisansını, 1964’te ise fotojurnalizm alanında yüksek lisansını tamamladı. Fulbright bursuyla Türkiye’de bir yıl kalarak fotoğraf çektiği süre, kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Ardından Avrupa’nın farklı ülkelerini de ziyaret etti ve bu şekilde farklı kültürlerin sınırlarında yaşayan insanlara yeni bir bakış kazandı.

Fotoğraf: Mary Ellen Mark

Mary Ellen Mark işlerinde hiçbir zaman sansasyonun peşinden koşmadı. Onun fotoğraflarında empati, yakınlık ve saygı vardı. Her zaman alçakgönüllüydü. Konusu ne kadar zor, acı verici ya da tuhaf olursa olsun, buna hiçbir zaman yargılamadan yanaştı ve tarafsız bir şekilde gördüklerini izleyiciye aktarmayı başardı.

Önemli işlerinden biri Ward 81 (1979) idi. Oregon State Hospital’da, yüksek güvenlikli kadın psikiyatri koğuşunda bir süre yaşadı ve oradaki kadınları fotoğrafladı. Amacı; insani anları – korku, bekleyiş, yalnızlık, umut – olanca gerçekliğiyle belgeleyebilmekti

Benzer şekilde Hindistan’da da çalıştı: Bombay’daki (Mumbai) Falkland Road fahişelerini fotoğrafladı, Kalküta’da Rahibe Teresa ve onun yardım çalışmalarını belgeledi. Zorluklara ve zaman zaman direnişle karşılaşmasına rağmen defalarca Hindistan’a döndü. Onun için mesele yalnızca görüntülemek değil, konuyu içeriden anlamak ve insanlarda güven inşa etmekti.

Fotoğraf: Mary Ellen Mark

Mark’in en belirgin özelliklerinden biri, konularını uzun yıllar boyunca takip etmesiydi. Bunun en çarpıcı örneği Streetwise’dır (1983). Bu çalışmaya Life Magazine için Seattle sokaklarındaki evsiz gençleri fotoğraflarken başladı. Bu sırada Erin “Tiny” Blackwell isimli gençle tanıştı. Ve Mark, Tiny’yi onlarca yıl boyunca izledi; onun yaşam öyküsünü kitaplara ve filmlere taşıdı.

Bu uzun soluklu yaklaşım, eserlerini yalnızca haber ya da röportaj olmaktan çıkarıp insancıl hikâyelere dönüştürdü. Tiny’nin yolculuğu, çocukluk kırılganlığından anneliğe, zorluklara ve umuda uzanan bütün bir yaşam portresine dönüştü. Ve tabii ki pek çok kişiyi de etkisi altına aldı.

Life, The New Yorker, Vanity Fair, Rolling Stone ve The New York Times Magazine gibi dergiler için düzenli olarak çalıştı. Çalışmalarıyla Guggenheim bursu, National Endowment for the Arts destekleri, Infinity Award, Cornell Capa Award gibi sayısız ödül kazandı.

2015 yılında myelodisplastik sendrom nedeniyle yaşamını yitiren Mary Ellen Mark, arkasında güçlü bir miras bıraktı. Günümüzde hızla tüketilen, filtreler ve beğenilerle ölçülen görsel kültürün tam ortasında, onun işleri bir hatırlatmadır: Fotoğraf, insanı insanla buluşturabilir, görünmeyeni görünür kılabilir, eğer sabırla bakabilmeyi ve dinlemeyi göze alabilirsek.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER