Helsinki, son otuz yılda çağdaş fotoğraf sanatının beklenmedik bir merkezine dönüştü. Bu gelişimin kalbinde Helsinki Okulu bulunuyor. Helsinki Okulu yalnızca nesiller boyu fotoğrafçılar yetiştirmekle kalmayıp, aynı zamanda Finlandiya’yı uluslararası fotoğraf sahnesine taşıyan eşsiz bir eğitim konsepti.
Burası geleneksel anlamda bir eğitim merkezi değil. Daha ziyade bir ağ, bir yöntem ve bir hareket olarak tanımlanabilir. Kökeni, Helsinki’deki Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nin (bugün Aalto Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi olarak adlandırılıyor) fotoğraf yüksek lisans programına dayanmaktadır. 1990’ların başında Timothy Persons ve Jorma Puranen’in geliştirdiği pedagojinin bir uzantısı olarak hayat buldu. Bu pedagojinin amacı açıktı: Fotoğrafçılar yalnızca teknik öğrenmeyecek, aynı zamanda küresel ölçekte ses getiren sanatsal kimlikler kazanacaktı.
Pedagoji dört ilkeye dayalıydı: İçerik, bağlılık, iş birliği ve iletişim. Öğrenciler yalnızca fotoğraf değil, fikir üreteceklerdi. Eleştirilecek, denenecek ve risk almaya teşvik edileceklerdi. Kuşaklar arası iş birliği yapacak ve daha eğitimleri sırasında uluslararası sahnede kendilerini göstereceklerdi.
Sonuçlar kısa sürede görüldü. 2000’li yıllarda Helsinki Okulu’ndan çıkan fotoğrafçılar uluslararası galerilerde, sanat fuarlarında ve sanat dünyasının en prestijli yayınevlerinden biri olan Hatje Cantz tarafından yayımlanan kitaplarda görünmeye başladılar. Bu foto kitaplar kendi başlarına koleksiyon nesneleri haline geldi ve yeni bir İskandinav üslubu sundu: dingin, düşünsel ve çoğunlukla insan ile doğa arasındaki ilişkiye odaklı.
Helsinki Okulu ile ilişkilendirilen fotoğrafçıların listesi uzun ve etkileyici. Bu isimler arasından öne çıkanlardan bazılarını sıralayalım
• Sanna Kannisto – bilimsel yöntemlerden esinlenen şiirsel doğa fotoğraflarıyla uluslararası alanda tanındı.
• Jari Silomäki – kişisel hikâyeleri belgesel estetikle harmanlayan işleriyle bilinir.
• Saana Wang – sıklıkla kentleşme, toplumsal değişim ve yaşam alanları üzerine çalışır.
• Meeri Koutaniemi – insan hakları ve kimlik konularına odaklanan güçlü bir belgesel fotoğrafçı.
• Pentti Sammallahti – özellikle siyah-beyaz doğa ve hayvan fotoğraflarıyla Finlandiya’nın en saygın ustalarından biri.
Tüm bu fotoğrafçılar, başlı başına birer yazı konusu olabilecek isimler. Bu kişiler, yalnızca Finlandiya’ya yeni bir kültürel özgüven kazandırmakla kalmadı, aynı zamanda dünyanın İskandinav fotoğrafına bakışını da değiştirdi.
Helsinki Okulu’nun önemi yalnızca bireysel başarılarla ölçülmez. Aynı zamanda, fotoğraf eğitimine ve fotoğrafın bir sanat formu olarak algılanmasına getirdiği yeniliklerle de açıklanır.
Geleneksel usta çırak ilişkisi yerine öğrencilerin, öğretmenlerin ve mezunların sanatçı olarak buluştuğu kolektif bir diyalog ortaya çıkardı.
Eleştiri bir engel değil, bir motor haline geldi. Uluslararası sergiler eğitim sürecinin bir parçası oldu, uzak birer hayal olarak görülmedi.
Helsinki artık küresel sanat dünyasında periferide görülmüyor. Aksine – küçük bir Kuzey kenti bugün fotoğraf alanında yeni fikirlerin merkezi konumunda.
Ama başarının zorlukları da var. Öğrenciler erken yaşta uluslararası sahnede görünmeye başladığında, piyasanın beklentilerine uyma baskısı da arttı. Sanatsal özgürlüğün galeri taleplerinin gölgesinde kalma riski, yaratıcılığın önünü tıkadı. Ayrıca eğitimin erişilebilirliğine ilişkin de tartışmalar ortaya çıktı. Ekonomik ve kültürel sınırlar bu modele kimlerin girebildiğini hâlâ etkiliyor.
Yine de Helsinki Okulu’nun etkisini görmezden gelmek imkânsız. Çok az eğitim ortamı bu kadar kısa sürede bir ülkeyi çağdaş fotoğrafın dünya haritasına taşımayı başarmıştır.
Bugün, başlangıcından 30 yıldan fazla bir süre sonra Helsinki Okulu gelişmeye devam ediyor. Yeni kuşak fotoğrafçılar kendi yollarını çiziyor, ancak miras sürüyor: içeriğin gücüne, işbirliğinin önemine ve fotoğraf yoluyla iletişimin cesaretine olan inanç.
Belki de tam da bu nedenle Helsinki dünya için hâlâ ilgi çekici. Burada yalnızca fotoğrafçılar yetişmiyor. Burada sanatçılar doğuyor.