Gerçekle rüya arasında – Cem Ersavcı’nın fotoğraflarına bakmak

Şahsen tanıma fırsatını bulamadığım ve çok genç yaşta hayata gözlerini yuman bir fotoğrafçı Cem Ersavcı. Onu tanıyanlardan hakkında her zaman iyi hikâyeler dinlediğimi biliyorum. Ve tabii ki her ölüm gibi zamansız bir ölüm oldu Cem Ersavcı’nın gidişi. Türk fotoğrafının pek çok usta ismi, Ersavcı’dan her zaman övgüyle bahsetti ve sadece sanatı açısından değil, kişiliğiyle de hep güzel anıldı.

Geçtiğimiz günlerde Espas Yayınları tarafından yayımlanan, proje koordinatörlüğünü Umut Sülün’ün yaptığı ve sanatçısının adıyla aynı ismi taşıyan albümü Cem Ersavcı, fotoğrafçının işlerinin bir retrospektifi niteliğinde. Fotoğrafçının ölümünün 10. yılında onu anmak ve çalışmalarının bilinirliğine katkı sağlamak amacıyla hazırlanan kitap, pek çok önemli ismin de imzasını taşıyor. Geniş Açı dergisinden bildiğimiz ve fotoğraf ve sanat üzerine önemli işlere imza atmış Refik Akyüz’ün ve Serdar Darenderiler’in metinlerinin eşlik ettiği albüm, sanatçının farklı dönem işlerini ayrı başlıklar altında bir araya getiriyor.

Fotoğraf: Cem Ersavcı

Fotoğrafa olduğu kadar, motosiklet yolculuklarına da tutkun olan Ersavcı, gidip gezdiği yerlerde fotoğraflar çekti. Aslında gezinmesinin nedeni, kendisine belki bir adım daha olsun yaklaşabilmekti.

‘Şehir hayatının karmaşası içinde bir iç mekân, bir ev veya bir oda, bir sığınağa dönüşebiliyor. Dış dünyanın acımasızlığına karşı öznelliğin barınağı. Kişinin kendisiyle yüzleştiği, hayal dünyasına daldığı ve yolculuklara çıktığı yer… Bu seri ve kitap düşüncesi de böyle şekillendi. Farklı zamanlarda, bir kısmı uzaklardan bir kısmı yakın çevremden biriktirdiklerimden imgesel çalışmalara uzanan, mekanların bağlamlarını unutup ruhlarını düşünmeye çabalayan bir yolculuk… Masamın üzerindeki çiçekten yağmur ormanında bir patikaya, kapalı kapılardan bilinmez sokaklara, fırtınalı bir sahilden çıplak bir bedene salınmak… Yaşanmış olana bakarken hayal edilmişi de düşünmek, aynadaki yansımamdan uzak bir adaya bakmak, gerçekle rüya arasında bir uzamda gezinmek.’

Bu satırlar, Ersavcı’nın kendi kaleminden albümde karşımıza çıkan ilk seri, ‘Bilinmeyen Ada’ serisini tanımlıyor. Bir yandan da sanatçının en kişisel işini özetliyor. Kendi kendine bir arayış ve varoluş halini karşımıza çıkarıyor.

Espas Yayınları’nın özverili bir çalışmayla ortaya koyduğu albüm, sanatçının farklı dönemlerini farklı başlıklar altında bir araya getiriyor. Bilinmeyen Ada, Kıyı, Sosyal Manzaralar, Dışarısı, Kuzey Ormanları, Koruganlar, Yarım Kalmış Bir Yol Hikâyesi albümde yer alan serilerin isimleri. Ve bu isimler, sanatçının kendisi tarafından ortaya konulmuş.

Fotoğraf: Cem Ersavcı

Sosyal Manzaralar, albümdeki diğer işlerden içerik yönüyle farklılık gösteriyor. Daha çok bir fotojurnalist bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Kronolojik bir sıra içerisinde ilerleyen Sosyal Manzaralar, Türkiye’nin yakın tarihinin bir kısmını da gözler önüne seriyor. 2006 – 2014 yılları arasında gerçekleşen eylemler arşivinden geniş bir seçkiyi de gözler önüne seriyor. YÖK protestoları, Cumhuriyet Mitingleri, Onur Yürüyüşleri, Newroz Kutlamaları, 1 Mayıs kutlamaları ve ülkeni hali Ersavcı’nın objektifinden fotoğraf karelerine düşüyor.

Fotoğraf: Cem Ersavcı

Koruganlar ise arşivsel bir dokümantasyon projesi olarak karşımıza çıkıyor. Burada Büyükçekmece ile Terkos (Durusu) Gölü arasında yer alan, İstanbul’u İkinci Dünya Savaşı’nda olası bir Alman saldırısından korumak amacıyla inşa edilen savunma yollarının bugünkü hali gözler önüne seriliyor.

Espas Yayınları’nın özverili bir çalışmayla bir araya getirdiği sanatçının bu faklı dönem çalışmaları Ersavcı’nın fotografik yolculuğuna da bütünsel bir bakış sunuyor. Böylece sanatçının zaman içerisinde değişen, gündemle etkilenen, duygusal dünyayla beslenen anlatım tarzını başarılı bir şekilde bizlerle buluşturmayı da başarıyor.

Cem Ersavcı’nın çalışmalarını görmek için tıklayınız.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin