Love on The Left Bank, sanat tarihi üzerindeki etkisi geniş bir yelpazeye uzanır. Sadece kendi döneminin değil aynı zamanda gelecek zamanların sanatçılarını farklı şekillerde etkiler.
Hollandalı fotoğrafçı Ed van der Elsken yarattığı fotoğraf diliyle İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın alt kültürünü çarpıcı bir şekilde aktarmayı başardı. Fotoğraflarında her zaman öznel bir tutum sergiledi. Ve bu tutumunun da arkasında durdu. ‘Ben de bir gazeteciyim, ne de objektif bir fotoğrafçı, ben sevdiği ve sevmediği şeyleri olan biriyim’ diyerek kendisini ve sanatını tanımladı.
En bilinen eserlerinden biri Love on the Left Bank adlı albümü pek çok fotoğrafçı gibi Anders Petersen’i de özellikle gençlik yıllarında en çok etkileyen işlerden biridir. Love on the Left Bank, günümüzde artık kült eser mertebesine ulaşmıştır.
Özellikle de Cafe Lehmitz fotoğraflarında bu albümün etkileri açık bir şekilde görülmektedir. Petersen, Hamburg sokaklarında gezip fotoğraflar çektiği o günlerde Love on the Left Bank’i kendisine başucu kitabı edinir. Durmadan sayfalarını çevirip tekrar tekrar her bir kare fotoğrafa bakar ve onları inceler.
Anders için Love on the Left Bank adeta bir okuldur. Zamanın tüm geleneklerini hiçe sayan sıra dışı yaklaşımı ve şiirsel kompozisyonuyla ilham verici bir çalışmadır. Anders, kitapla ilgili şunları söylemektedir:
“Love on the Left Bank özeldir. Pek çok açıdan bir ilk kitaptır. İçerisindeki her kare, fotoğraf okulundan edineceğiniz her öğretiyi neredeyse dışlamaktadır. Yağmurlu bir havada nasıl portre çekersin, hiç ışığın olmadığı bir yerde fotoğrafa nasıl hayat verirsin, sadece tek ışıkla fotoğraf kâğıdının üç boyutunu nasıl gösterebilirsin; Van der Elsken bütün bu soruların cevabını o kitabında verdi. Kitaba baktığınızda bunları görürsünüz. Albümü hakkını vererek incelerseniz ondan çok şey öğrenebilirsiniz. Gerçek bir öpücüğün ne olup ne olmadığını anlarsınız.”
Kurmaca bir hikâye üzerine oluşturulan Love on the Left Bank, sadece fotografik açıdan değil, aynı zamanda içindeki karakterler ve hikâyesinin kurgusuyla da kült bir eser haline gelmiştir. Zamanının beklentilerine ve basmakalıplarına cesurca karşı çıkmaktadır. Yeni bir hayat arayışıyla yola çıkan Meksikalı Manuel’in anlatımıyla genç, güzel ve asi dansçı Ann’ın hikâyesi bu kitapta hayat bulur. Ann, asidir, Aslında varlığıyla bir yandan da Breton’un hayat verdiği Nadja karakterini anımsatmaktadır.
Rüyalarının peşinden gitmekte kararlı iki genç Paris’in arka sokaklarında buluşurlar. Sürrealist bir atmosferde, aşk, uyuşturucu, dans ve erotizm dolu imgelerle eşsiz güzellikte kompozisyonlar kurulur.
Love on The Left Bank, sanat tarihi üzerindeki etkisi geniş bir yelpazeye uzanır. Sadece kendi döneminin değil aynı zamanda gelecek zamanların sanatçılarını farklı şekillerde etkiler.
Örneğin, Patti Smith, hikâyedeki Ann karakterini kendiyle özleştirir ve bunu çoğu zaman da dile getirir. Kitaptaki Ann karakterini canlandıran ve aslen dövmeci ve dansçı olan Vali Myers’e olan hayranlığını pek çok beyan eder. Öyleki Robert Mapplethorpe ile Chelsea Oteli’nde yaşadığı dönemlerde, Myers’la karşılaşınca kendisinden dizine şimşek dövmesi yaptırmasını ister.