Diane Arbus, görmezden gelinenleri gördü

Arbus, fotoğraflarında özellikle toplumun dışında kalanlara, görmezden gelinenlere, radikallere ya da aykırı kişiliklere yer verdi.

Fotoğraf: Diana Arbus

New York doğumlu kadın fotoğrafçı Diane Arbus, görece kısa bir sanat kariyeri olmasına rağmen, fotoğraf dünyasında kendisine özel bir yer yaratmayı başardı. İlk kamerasını fotoğrafçılığı askerliği sırasında öğrenen ve kendisine de öğreten eşinden evlilik yıldönümü hediyesi olarak aldı. Başlangıçta fotoğraf kendisi için sadece bir merak ve heves iken ilerleyen zamanla birlikte onun hayatının önemli bir parçası haline geldi.

Arbus’ün fotoğrafın pek çok alanında çalışmaları oldu. Paris’te kendisine ait bir fotoğraf stüdyosu açtı ve burada çeşitli ünlü dergiler ve ajanslar ticari işler üretti. Reklâm ve moda fotoğraflarında işler çıkaran Arbus’e asıl ün kazandıran ise kendisinin portre fotoğraflarında yarattığı derinlemesine stil olmuştur. Kendi projeleri üzerinde çalıştığı sırada Amerika’yı dolaşarak Amerikan ayinleri üzerine temalar geliştirdi. Arbus, bu çalışmasını Guggenheim burslarından faydalanarak ortaya çıkardı. Bu, aynı zamanda fotoğrafçının bu vakıftan aldığı ilk burstu. Proje sırasında Sunshine Park’ındaki ve New Jersey’deki çıplaklar kampının da fotoğraflarını çekti. Buralarda fotoğraf çekerken kendisi de çıplaktı. Arbus’ün parklarda çektiği fotoğraflar daha sonra başka seriler altında devam etti. Onun için şehir parkları pek çok kesimden insanın biraraya geldiği ve içerisinde her türlü, her çeşitten hikâyeyi barındıran harika yerlerdi. New York’un Central Park’ında yaptığı portreler serisi de, onun dikkat çeken ve beğeni toplayan işlerinden olmuştur.

Fotoğraf: Diana Arbus

14 Mayıs’ta New York’ta dünyaya gelen Diane Arbus, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak büyüdü. Küçük yaşlarından itibaren entelektüel zenginliği sosyal konulara olan hassasiyetiyle dikkatleri üzerine çekti. Onun bu eğilimleri okul hayatında da kendisini belli etti ve öğretmenleri tarafından çoğunlukla destek gördü.

Arbus, fotoğrafçılığı Lisette Model’in ve Berenice Abbott’un yanında öğrendi. Portre fotoğraflarında özellikle toplumun dışında kalanlara, görmezden gelinenlere, radikallere ya da aykırı kişiliklere yer verdi. Fotoğraf karelerinin özneleri travestiler, fahişeler, eşcinseller, fiziksel ve zihinsel özürlüler oldu. Bu serileri onun bugünkü ününe kavuşmasını sağladı. Bunu yaparken kafasında herhangi bir ön fikir taşımadan, her hangi bir kurmacaya başvurmadan kamerasını eline aldı. Fotoğrafları her zaman anın getirdikleriyle şekillendi. Yaşadığı hayatı fotoğrafladı ve fotoğraflamak için hayatı yaşamayı tercih etmedi. Fotoğraflarını çektiği kişilerle kurduğu ilişkilere her zaman önem verdi. Ve ona göre bu ilişkiler, fotoğrafların ortaya çıkmasını sağlayan en temel nitelikti. Bununla birlikte ünlü fotoğraf eleştirmeni Susan Sontag, Arbus’ü işlerine çoğu zaman çekimser yaklaştı. Ve onu fotoğraflarını çektiği kişileri manipüle etmekle ve onları özellikle de çirkin ve kötücül gösterme niyeti taşımakla suçları. Arbus, bu eleştirileri kabul etmedi.

Arbus’un hayatı 1971 yılında intihar etmesi nedeniyle son buldu. Kariyerinin başlangıcından ölümüne kadar geçen süre içerisinde ortaya çıkardığı çalışmalarla savaş sonrası fotoğraf dünyasının en önde gelen isimlerinden biri olmayı başardı.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com