Dünya Gazetesi yazarı ekonomist Şevket Sayılgan, 2025 yılında reel sektörün görünümünü ve performansını ele alan bir yazı kaleme aldı.
İşte o yazıdan önemli satır başları…
Şirket bilançoları daralıyor, kârlılık düşüyor, nakit döngüsü sıkışıyor. Kapanan işletme sayısı %19 arttı, tasfiye sürecine giren şirket oranı %12’ye yükseldi, reel sektör borç stokunun %41’i kısa vadeli hale geldi.
Ekonomi yönetimi fiyat istikrarı önceliğini korurken, üretim tarafı finansal istikrarsızlığın yükünü taşıyor.
TCMB, 2025 yılı boyunca parasal sıkılaştırmayı kademeli olarak gevşetme sinyali verse de, Ekim 2025 itibarıyla politika faizi %39,5 seviyesinde bulunuyor. Bir yıl önce bu oran %45’ti. Yani 5,5 puanlık indirime rağmen reel faiz hâlâ pozitif: yıllık TÜFE artışı %37,8 civarında.
-Ticari kredi faiz ortalaması: %49,7
-KOBİ kredilerinde ortalama maliyet: %53,2
-Ortalama vade: 9,4 ay
-Banka kredilerinde teminat oranı: %128
Krediye erişim zorlaştıkça, şirketler “borcu borçla çevirme” sarmalına girdi. Finansman yükü, üretim maliyetine dönüşmüş durumda. Bu durum, özellikle ithalat girdisine bağımlı sektörlerde kâr marjlarını neredeyse sıfırladı.
Politika faizinin 40 bandında kalması, TL’nin cazibesini artırsa da kredi maliyetlerini yüksek tutuyor. TCMB’nin 2025 sonu için öngördüğü enflasyon hedefi %29, 2026 tahmini %19,9. Ancak piyasa katılımcılarının beklentisi çok daha yukarıda: Bloomberg HT anketine göre, 2026 ortasında yıllık TÜFE %25–28 aralığında bekleniyor.
Enflasyon hedefi ve reel sektör gerçeği arasında 15 puanlık bir “beklenti makası” oluşmuş durumda.
2025 yılı döviz piyasasında TL nominal olarak istikrarlı görünse de, reel efektif değer hâlâ yüksek baskı altında. Yıl ortalamasıyla:
-Dolar/TL 39,10,
-Euro/TL 41,85,
-Sepet kur 40,47 seviyelerinde.
Yıl içinde görülen en yüksek değer ise USD/TRY 42,33 oldu.
TCMB brüt rezervleri 2025 Ekim itibarıyla 163,8 milyar dolar, net rezervler ise swap hariç –7,5 milyar dolar düzeyinde. Yani kurun “durağan” görünümü büyük ölçüde rezerv müdahaleleri sayesinde korunuyor.
Kur cephesi dengede görünse de reel sektör için tablo farklı:
-Dış borç stoku: 487 milyar dolar,
-Reel sektör net döviz açığı: 84,6 milyar dolar,
-Döviz bazlı borçlanmanın kısa vade oranı: %47.
Kurda her 1 TL’lik artış, borç yükünü 84,6 milyar TL artırıyor. Bu nedenle firmalar döviz kazanmak yerine döviz pozisyonunu kapatmaya yöneldi. İhracat gelirlerinin %60’ı yeniden finansmana aktarılıyor, yani döviz kazancı, üretime değil, borca gidiyor.
Kâr etmeyen ama kredilerle yaşamını sürdüren şirketlerin oranı hızla artıyor. TÜSİAD’ın Eylül 2025 raporuna göre, faaliyet kârı borç faizini karşılayamayan işletmelerin oranı %34,2. Bu oran 2022’de %21,8 idi.
Zombi şirket profili
-Çoğu KOBİ segmentinde,
-Net kâr marjı %1’in altında,
-Faaliyet gelirinin %30–35’i finansman giderlerine gidiyor,
-Üretim sürüyor ama sermaye eriyor.
Bu tür işletmelerin toplam istihdamdaki payı %22. Yani her beş çalışandan biri, finansal olarak sürdürülemez bir işletmede çalışıyor. Bu, makro büyüme rakamlarının altını oyuyor: GSYH büyürken verimlilik düşüyor.
TÜİK’e göre 2025 Eylül itibarıyla işsizlik oranı %8,8. Ancak geniş tanımlı işsizlik (umutsuzlar ve eksik istihdam dâhil) %22,1. Sanayi istihdamı son altı ayda 63.000 kişi azaldı. En çok daralan sektörler:
-Tekstil: –18.000
-Metal işleme: –15.000
-İnşaat: –12.000
-Perakende: –8.000
Kısa çalışma ödeneği benzeri bir destek mekanizması olmaması, bu düşüşü doğrudan gelir kaybına dönüştürdü. Sosyal güvenlik sistemine kayıtlı çalışan sayısı da ilk kez üç çeyrek üst üste geriledi.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
