Trump’a oy verenler kim, Trumpizm’in kitle psikolojisinin ardında ne var?

Trump için orta vadede birbiriyle çelişen iki ihtimal var: Ya başkan seçilecek, ya da seçilemezse devam edecek yargılamalar sonrasında ciddi suçlardan hüküm giyip büyük ihtimalle hapse gönderilecek. Gözü kapalı şekilde onu destekleyen taraftarları neden suçlarını ve günahlarını bildikleri, ABD tarihinin en tartışmalı başkan adayının arkasında koşmaya devam ediyor?

Donald Trump (Fotoğraf: Adam GRAY / AFP)

Geçen hafta yapılan ilk -ve belki de tek- Kamala Harris-Donald Trump televizyon düellosu, herkesin bildiği bir gerçeği bir kere daha gözler önüne serdi. Trump, milyonlarca insanın izlediği canlı yayında gözünü bile kırpmadan yalan söyleyebiliyordu. Televizyon moderatörlerinin düzetlmesine kulak asmadan aynı yalanı tekrar edebiliyor, hatta başka yalanları da sıralamaya devam edebiliyordu. Trump’ın bu yalanları söylemesinin arkasında ne yatıyor? Seçilemezse yeniden hapse gireceği endişesi mi?

SÖYLEDİĞİ NADİR DOĞRU NE?

Tüm eleştirelere rağmen Trump son haftalarda bir Amerikan başkan adayı tarafından kullanılan en kışkırtıcı söylemleri dile getirmekten kaçınmıyor. Daha geçenlerde eski genelkurmay başkanının idamını istedi. Polise hırsızları vurması için baskı yapıyor. Siyasi rakipleri için ‘kökten çözülmesi’ gereken insanlık dışı ‘haşereler’ ifadesi kullanıyor. Her ne kadar ‘Mein Kampf’ı hiç okumadığını söylese de (bu ifadesi şüphesiz söylediği nadir doğrulardan) Latin Amerika, Afrika ve Asya’dan gelen göçmenlerin Amerika Birleşik Devletleri’nin ‘kanını zehirlediğini’ söylemekten çekinmiyor.

TRUMP’A OY VERENLER KİM?

The Atlantic dergisinin Ocak/Şubat sayısının tamamı tek bir önemli soruya ayrılmıştı: ‘Ya Trump kazanırsa?’ Derginin editörü Jeffrey Goldberg, orada Trump’ı ‘antidemokratik bir demagog’ve ‘tamamen nezaketten yoksun’ biri olarak nitelendiriyordu. Trump hakkında kitap da yazan Mark Leibovich, ‘’Trump tekrar kazanırsa, o zaman biz Amerikalılar olarak ‘bu biz değiliz’ şeklindeki rahatlatıcı düşünceden vazgeçmemiz gerekir. Zaten ‘biz’ kimiz? Görünüşe bakılırsa, ‘biz’ Trump’a gözü kapalı oy vermeye devam eden kitleyiz’’ diyor. Peki 91 suçtan yargılan, iki kez görevden alınmış eski bir başkanın şimdi Oval Ofis’e geri dönmesi nasıl mümkün olabilir? Açıkça yalan söylediğini bilen destekçileri neden geri adım atmıyor? Onun bu sıradışı cazibesinin sebebi ne?

‘CADDEDE BİRİNİ VURSAM BİLE OYUM AZALMAZ’

Bu tür sorular, Donald Trump’ın 2016’nın başlarında siyasi ivme kazanmaya başlamasından beri hep gündeme geliyor. O zamanlar, New York şehrinin en işlek yerlerinden Beşinci Cadde’de birini vursa bile tek oy kaybetmeyeceğini iddia etmişti. Dediği doğru çıktı, belki o kimseyi vurmadı ama taraftarları Kongre binasını bastı ve destekçileri hiç azalmadı. Trump’ın bir başkan adayı için çok sıradışı sözlerini sarf etmesinden beri, sayısız gözlemci, Amerikan seçmenlerinin geniş bir kesimi üzerindeki sarsılmaz hakimiyeti konusunda kafa yoruyor. Neden destekliyorlar?

O ‘BİR KİŞİ’ DEĞİL

Trump’ın destekçileriyle olan bu ilişkisini şekillendirmede kesinlikle ekonomik, politik, kültürel, psikolojik birçok faktör kesinlikle rol oynuyor. Trump’ın anlaşılmaz cazibesini anlatan nedenlerden birisi, belki de birincisi, her ne kadar kulağa garip gelse de, taraftarlarının onu ‘bir kişi’ olarak görmüyor. Milyonlarca insanın zihninde Trump bir kişiden daha fazlası. Ve aynı zamanda bir kişiden daha azı.

İLAHIYATÇILARIN ŞEYTAN TASVİRİ

1962’de, önde gelen Harvard psikoloğu Henry A. Murray, ‘Şeytan’ın Kişiliği ve Kariyeri’ başlıklı akademik bir makale yayınladı. Murray, batılı ilahiyatçıların ve diğer yazarların 2000 yıldan uzun bir süredir Şeytan figürünü nasıl tasvir ettiklerini ve ona sürekli olarak kötü olarak adlandırılan insan özelliklerini nasıl yansıttıklarını inceledi. Murray’in şeytan karakterizasyonu detaylıca inceleyen gözlemciler, bu portrenin günümüzde birçok psikolog tarafından çizilen Trump’ın psikolojik portresine ürkütücü bir şekilde benzediğini söylüyor.

SIRADIŞI TEKLİFLERİ YAPAR

Şeytan’ın kişiliğinin özünde kötü huylu bir narsisizm vardır. Aşırı gururu yüzünden cennetten kovulan şeytan, Tanrı olmak ister, Tanrı olmadığı gerçeğinden nefret eder. En üstün değerinin kendisine başka hiç kimsenin sahip olmadığı ayrıcalıklar verilmesi olduğunu düşünür. Tamamen benmerkezci, zalim, kindar ve şefkat ve empatiden yoksun olan şeytan, yine de önemli bir karizmaya ve çekiciliğe sahiptir. Öyle olmasa, ilk günden itibaren insanların büyük kısmı onun yolunu takip etmezdi. En büyük özelliklerinden birisi de insanlarla yaptığı anlaşmalardır. ‘Eğer şunu yaparsan, sana şunu veririm, şuna ulaşırsın, şuna erişirin’ der. Hatta peygamberelere bile ‘Eğer bana taparsan, her şey senin olur’ teklifinde bulunmaktan çekinmez.

NE TANRI, NE İNSAN

İlahiyatçılara göre şeytan, Tanrı ile insanlar arasında bir noktada durur, arafta ya da eşikte bir figürdür. Bir insana benzer ama tam olarak bir insan değildir. Murray’e göre, bir yandan insanların hayal bile edemeyeceği ölçüde insanüstü güçlerle donatılmış, öte yandan insanların değer verdiği ve insan durumunun bir parçası olarak tanıdığı birçok niteliklere sahip değil. Örneğin, bilgelikten ve sevgiden yoksun. İç yaşamında karmaşalar yok, olgun insanların kafasında rutin olarak dolaşan şüpheler bulunmaz, kararsızlıklar ve ahlaki ikilemlerle rahatsız olmaz. Şeytan, bir kişiden ziyade tercihleri ve yaptıklarıyla özetlenmiş bir kişileştirmedir.

YALAN SÖYLEMİYOR, ONLARA İNANIYOR

Donald Trump kendisinin kötülükten ziyade iyilik için var olduğunu iddia ediyor, kendisini insanlığın geri kalanından niteliksel olarak farklı görüyor. Kendini sık sık bir süper kahramana benzetiyor. Kendisini hiç hata yapmamış ‘bir dahi’ olarak tanımladığı onlarca konuşması var. Saçma sapan iddiaları ortaya attığında yalan söylemiyor, çünkü Trump bunların doğru olduğuna gerçekten inanıyor, tıpkı 2020 seçimlerini kazandığına inandığı gibi.

GEÇMİŞE DAİR BİR ANLATISI YOK

Aynı zamanda Trump, duygusal nüansları anlamaktan, şüpheye düşmekten veya yanılabilir olduğunu düşünmekten de aciz. Sürekli kendisinden bahsetse de, hayal kırıklığına uğramış röportajcıların ve biyografi yazarlarının defalarca belirttiği gibi, iç dünyasına dair hiçbir şey söyleyemiyor, nasıl olduğu kişi haline geldiğine dair geçmişine dair hiçbir hikayesi yok.

Trump ve Kamala Harris (Fotoğraf: SAUL LOEB / AFP)

O, ZAMAN DIŞI BİR VARLIK

Psikoloji bilimi, insan kişiliğinin anlatı ve hikaye anlatımıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. İnsanlar hayatlarını zaman içinde gelişen anlatılar olarak anlıyorlar. Ancak Trump, kim olduğu ve nasıl var olduğu hakkında kafasında çok az hikaye olması bakımından ilginç bir istisna. Bunun yerine o, zamanın dışında yaşayan birisi. Sadece o günü yaşayan, daha doğru bir ifadeyle, o günkü savaşı neyse onu kazanmak için şimdide mücadele eden biri. Trump’ın kişiliğinin merkezinde bir anlatı boşluğu, kendini tanımlayan yaşam hikayesinin olması gereken ama asla olmadığı bir alan yatıyor. Bu nedenle Trump asla içgözlemci, retrospektif veya ileriye dönük birisi değil, derinliği, geçmişi ve geleceği yok.

YAPAY BİR TV KARAKTERİ

New York Times gazetesinin televizyon eleştirmeni James Poniewozik’e göre ‘gerçek Donald Trump’ bir televizyon karakteri. Trump’ın ne yapacağını tahmin etmeye çalışırken Poniewozik, ‘’Önemli olan, Donald Trump’ın bir kişi olmadığını hatırlamak’’ diye uyarıyor. Poniewozik’in kastettiği şey, Trump’ın davranışının, tipik olarak sıradan insanlara atfettiğimiz stratejiler, motivasyonlar ve inançlar tarafından yönlendirilmediği. Trump hakkında fikir edinmek istiyorsanız, kendinize şunları sorun: Televizyonda bundan sonra ne olabilir? Bir TV karakteri bu durumda ne yapardı?

SÜPER GÜÇLERİ OLAN BİR KAHRAMAN SANRISI

Trump’ı üne kavuşturan ‘The Apprentice’ (Çırak) dizisinde 14 sezon boyunca kendisini bir TV karakteri olarak canlandırdı. Milyonlarca Amerikalı onu bu dizi aracılığıyla tanıdı. Bu sürede halk, Trump ile aynı Süperman, ya da Örümcek Adam ile kurduğu türden bir duygusal bağ kurdu. Trump da, ta 80’lerden beri kendini hep ‘Trumpçı kahramanı’ oynayacak şekilde konumlandırmıştı. Çırak ile bir kere daha ortaya çıktı ki, Trump güçlü bir sanal karakterdi ve gerçekten başka hiçbir şey değildi. Adeta, Donald Trump, Donald Trump’ı oynuyordu. Onunla karşılaşan herkesin aklına, ‘Acaba gerçek Trump’ı mı gördüm, yoksa rol mü yapıyordu?’ sorusu geliyordu. Ve gariptir, hemen hemen herkes bu soruların ikisine de ‘evet’ cevabı veriyordu. Gerçek Trump oydu. Gerçek Trump, rol yapıyordu. Başka bir Trump da yoktu. Trump, kendi zihninde ve destekçilerinin çoğunun algısında sıradışı güçleri olan bir varlık olarak konumlanmış durumda. Başka hiçbir insanın yapamayacağı şeyleri yapabilen bir süper kahraman, her savaşı kazanmak için öfkeyle savaşan, tamamen o ana yoğunlaşmış bir savaşçı. Kimliği, televizyonda ve gerçek hayatta oynadığı kahramanca rol.

YAĞMUR ADAM GİBİ: EKSİK AMA SÜPER

Trump’a sadık elemanlarından, aşırı sağcıeski yayıncı Steve Bannon, Trump’ı bir keresinde ‘milliyetçiliğin Yağmur Adamı’ olarak tanımlamıştı. Bannon, Dustin Hoffman’ın oynadığı otistik bir dahi hakkındaki 1988 yapımı filme atıfta bulunuyordu. Yağmur Adam gibi Trump da bazı temel insani yeteneklerden yoksun olarak algılanabilir. Trump, bazılarının zayıflık olarak nitelendirebileceği insani deneyimlerden yoksun olabilir, hatta bu değerler onun için tamamen yabancı da olabilir. Bunlara ebeveynlik ve yakın arkadaşlık görevlerinin çoğu, ihtiyaç zamanlarında başkalarına sempati göstermek, bir davaya sadakat göstermek ve hayattaki karmaşıklıkları kavramak da dahildir. Bu nedenle kişiliği eksik olsa da bunun önemi yoktur, zira Yağmur Adam’ın müthiş özel güçleri vardır

İNSANÜSTÜ OLDUĞU İÇİN KURALLARA İHTİYACI YOK

Trump’ın destekçilerinin çoğu Trump’ı Trump’ın kendisini algıladığı gibi algılıyor. Onların zihninde o, bazı açılardan insanüstü ama aynı zamanda çoğu insanın sahip olduğu bazı niteliklerden yoksun bir figür. Bir kişiden daha fazlası ama aynı zamanda bir kişiden daha azı olan arafta bir figür. O nedenle sıradan insanlara ait kurallara ve şartlar tabi olmasına gerek yoktur. Geleneksel doğruluk ve nezaket normları da onun için geçerli değildir.

Donald Trump (Fotoğraf: Peter Zay / AFP)

KUSURLARI ONUN HARİKALIĞININ BİR PARÇASI

Destekçilerinin gözünde Trump, iyilik için ve kötülüğe karşı kullanılan olağanüstü güçlere sahiptir. Kusurlu olması kimsenin umurunda değildir. Belirli belirgin insani niteliklerden yoksun olması, kaba, otoriter veya hatta suçlu olması ne fark eder? Trump’ın kusurları veya eksiklikleri onun harikalığının ayrılmaz bir parçası olarak görülür. Bunlar, onun istisnalar yapılması gereken özel bir vaka olduğunu gösterir. Hatta bazıları için özel bir kader için yaratıldığını veya ilahi bir planın aracı olduğunu bile gösterebilir.

DİNDAR DEĞİL AMA…

Donald Trump bir dini inanca sahip değil. Hristiyanlık veya başka herhangi bir din hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Neredeyse hiç kiliseye gitmiyor. Mesleki hayatını maddi zenginlik biriktirmeye ve şöhretini parlatmaya adamış, hayırsever içgüdülerden veya aşkınlık duygusundan yoksun. Üç evlilikle sınırlanan kişisel hayatı, cinsel skandallarla ve çok sayıda ilişkiyle dolu iğrenç bir pembe dizi gibi okunuyor. Bu nedenle bugüne kadar hiç kimse Donald Trump’ı başka insanlardan beklenen iyi karakterleri taşımasını beklemedi ve istemedi.

DİNDARLAR ONU ÇOK SEVİYOR

Ancak tartışmasız Amerikan tarihinin en az dindar başkanı olan bu adam, 2020 seçimlerinde beyaz evanjelik Hristiyanların yüzde 84’ünin oyunu aldı, hala da büyük destek almaya devam ediyor. Bu grup, onun en sadık takipçileri. Evanjeliklerin onun ölesiye ve kör şekilde sevmesinin sebebi yüksek mahkemeye kürtaja karşı çıkan muhafazakar yargıçlar ataması, evanjelik liderleri başkan olarak bir kere masasına davet etmesi, onlara saygı gösterip, görüşlerini sorması.

‘TANRI’NIN DULARIMIZA CEVABISIN’

Trump’ın başkanlığının ilk aylarında evanjelik liderler onun başkanlığında yüce bir amaç olduğunu vaaz ediyordu. 2017’de ünlü vaiz James Robison Trump’a ‘’Sen bizim dularımıza Tanrı’nın verdiği cevapsın. Bence sen Tanrı tarafından tasarlandın ve sana özel yetenekler verildi’’ demişti. Bir başka vaiz Trump’ı, eski İsrail’i putperestlikten uzaklaştıran Eski Ahit kralı Yehu’ya benzetiyordu. Bir başkası ise Trump’ı, Yahudileri özgürleştiren eski Pers Kralı Büyük Kiros olarak niteliyor, hatta liberal ana akımın Golyat’ına karşı savaşan Davut’u olarak görüyordu.

‘TANRI TRUMP’I SAVAŞSIN DİYE YARATTI’

Bu duyguları çok iyi değerlendiren Trump, yakın zamanda kendi sosyal medyası Truth Social’da ‘’Tanrı Trump’ı tüm insanlık için bir çoban olarak yarattı’’ ifadelerinin yer aldığı bir video paylaştı. Videonun anlatıcısı şöyle diyordu: ‘Tanrı’nın engereklerin inine girip, yalan haberleri ifşa edecek birine ihtiyacı vardı çünkü dilleri bir yılanınki kadar keskindi, engereklerin zehri dudaklarındaydı. Bu yüzden Tanrı Trump’ı yarattı.’’

Trump, silahlı saldırıya uğradı. (FOTOĞRAF: REBECCA DROKE / AFP)

ÜLKEYİ DİNSİZLERİN ELİNDEN KURTARMAK İÇİN

Birçok evanjelik destekçisinin bakış açısına göre, Trump’ın ilahi görevi, Hristiyanlığı ve onunla ilişkili geleneksel değerleri ve uygulamaları tanrısız laikliğin saldırısından korumak. Amerika Birleşik Devletleri’ni Hristiyan kimliğine geri döndürmek. Modernitenin karanlık ajanları olan ve inançlı insanları aşağılayan medya, aydınlar, derin devlet ve liberalleri yok etmek için. Kuşatma altında olduklarına inanan evanjelikler, inançlarının saldırı altında olduğunu ve ülkelerinin ellerinden alındığını düşünüyor. Onu kurtarmak için bir savaşçıya ihtiyaçları var. Bulabilecekleri en acımasız, en sert silahşöre ihtiyaçları var. Evanjelik Kadınlar Birliği’nin üyelerine, cinsel tacizle defalarca suçlanan kaba bir adama neden oy verebildikleri sorulduğunda cevapları çok ilginç: Biz bir koca aramıyoruz, bizi kötülüklerden koruyacak birisini arıyoruz.

‘O BİZİ DÜŞMANDAN KORUYOR’

İyi ile kötü arasındaki kıyametvari savaşta olduklarını düşünen evanjelikler kendilerini savunacak savaşçılarını seçtiler. Donald Trump’ı seviyorlar çünkü Trump, onları düşmanlarından kurtarma sözü veriyor. Birçok evanjelik için Trump’a olan sevgileri, bazı açılardan Hz. İsa’ya olan sevgilerine benziyor. O da arada bir figür. Hristiyanlıktaki Hz. İsanın yarı Tanrı yarı insan konumu gibi. Hristiyanlar, İsa’yı diğer insanlara uyguladıkları standartlara göre değerlendirmezler. Trump için de genel geçer insanlık kuralları geçerleri değil. Nasıl İsa, arada kalmış statüsü nedeniyle tüm kuralların istisnasıysa, Trump da öyle. Hz. İsa, kurtarıcı ve ilahi planın bir parçasıdır. Günümüzde bu görevi Trump üstlenmiştir. Evanjelikler İsa’yı da, Trump’u da sevmekten asla vazgeçmeyecekler.

‘O, İLK KEZ BİZİ AMERİKALI HİSSETTİRDİ’

2017’deki gazetelerde, o güne kadar kendisini ABD’ye ait hissetmeyen sıradan çiftçi, işçi, küçük esnafın hayatında ilk kez kendilerini Amerika Birleşik Devletleri’ne ait olma duygusunu hissettiğini anlatan haberlerle doluydu. Bunun tek sebebi, Trump’ın seçilmesiydi. Trump onları daha büyük, asil ve yüce bir şeyin parçası olduğunu hissettiriyordu. Trump’ın özellikle işçi sınıfı beyaz Amerikalılar arasındaki çekiciliğinin anahtarı ise, öfke, kızgınlık ve şikayeti yönlendirme ve seslendirme yeteneği. Geçtiğimiz aylarda, Teksas’ta düzenlenen bir mitingde Trump, sadık yandaşlarına şunları söylüyordu: ‘’Ben sizin savaşçınızım. Ben sizin adaletinizim. Ve haksızlığa uğrayan ve ihanete uğrayanlar için, ben sizin intikamınızım.’’

‘SİZ İYİSİNİZ, ONLAR KÖTÜ’ HİSSİNİ OLUŞTURMAK

Otoriter liderler, takipçilerinin iyi insanlar olduğunu ve düşmanlarının kötü olduğunu tekrar tekrar ve güçlü bir şekilde ilan ederek onları iyi hissettirir. Otoriter dinamiğin açılış hareketi, gruptaki iyiler ile dışarıdaki kötüleri ayırmaktır. 1930’larda Mussolini, kendisini ‘’İtalya’ya kaybettiği büyüklüğünü geri kazandıracak, İtalyanları kötü bir dünyadan korumak için özel güçlerle donatılmış özel birisi’ olarak sunuyordu. Otoriter liderlerin bir başka ortak özelliği ise erkekliklerini kanıtlayacak davranışlardan kaçınmamaları. Bu cinsel saldırı davranşları, onları her ne pahasına olursa olsun kazanmaya odaklanmış bir vahşi olarak konumlandırıyor. Trump’ın cinsel istismarları onun lehine işlemesini de çok iyi anlatıyor.

Donald Trump (Fotoğraf: Patrick T. Fallon / AFP)

‘O NE DERSE DOĞRUDUR’

Otoriterlik aynı zamanda bir lider ile takipçileri arasında var olan özel ilişkiler ağıdır aynı zamanda. Psikologların ‘otoriter kişilik’ olarak adlandırdığı şey, otoriter liderlere ilgi duyan insanların kolayca benimsediği bir dizi inanç ve değerdir. Gruptaki ‘iyi’ olanlar, geleneksel normlara sıkı sıkıya bağlı kalanlardır. Bu nedenle bu normları güçlendiren otoriteye boyun eğilmesi gerekir, onlara hayranlık duyulması şarttır. Grup normlarına karşı gelenler ise tek kelimeyle ‘kötü’dür. Onlar şeytanlaştırılması hatta insanlıktan çıkarılması gereken kişilerdir. Onlara karşı nefret duymak hatta ve saldırganlık noktasına varan bir antipati göstermek adeta vazifedir.

BASKIYI SÜRDÜRDÜKÇE GÜÇLENİYOR

Trump baskıcı ve faşist söylemini artırdıkça ve Amerika’nın ilk diktatörü rolünü üstlenmekle tehdit ettikçe, otoriter kucaklamayı memnuniyetle karşılayan takipçilerinden destek almaya devam ediyor. Eğer bir kere daha seçilirse Trump’ın ‘ilk gününde’ diktatör olacağı’na dair yorumlar medyada endişeyler, destekçileri arasında heyecanla karşılandı. Bu nedenle Trump’ın sıkı destekçilerini onun tehlikeli bir otoriter olduğuna ikna etmeye çalışmak boşuna bir çaba. Destekçileri bunu zaten biliyor ve ‘’onu bu yüzden seviyor’’.

‘O, MİTOLOJİK OLAĞANÜSTÜ BİR FİGÜR’

Trump’a verilecek desteğinin onu Beyaz Saray’a geri döndürmeye yetip yetmeyeceği büyük soru olmaya devam ediyor. Sonuçta, ilk seçildiğinde bile halk oyunun çoğunu alamadı. Dahası, görev süresi boyunca Trump’ın onay oranları hiçbir zaman yüzde 50’yi bulmadı. Sonsuz çekiciliğin tadını çıkarıyor gibi görünse de, uçurumun diğer tarafında da sonsuz bir iğrenme var. Ancak şu kesin: Ne olursa olsun, Donald Trump milyonlarca Amerikalının zihninde olağanüstü bir figür ve mitolojilerin etrafında şekillendiği türden bir kişileştirilmiş varlık olarak yaşamaya devam edecek.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com