Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman (MBS), sıra dışı gelecek vizyonunu finanse etmek için petrolü nasıl kullanıyor? Planları ne, bu planlarını nasıl hayata geçirecek? Çölün ortasında kurulması planlanan şehirler hayal mi yoksa büyük bir vizyonun eseri mi?
Suudi Arabistan, son birkaç yıldır hem Türkiye hem de dünya gündeminde eskiden olmadığı kadar yer alıyor. Dünyanın ilgisi bazen uluslararası camiada esamisi okunmayan Suudi ligine astronomik rakamlarla transfer edilen futbol yıldızlarına dönerken, bazen de muhalif gazetecileri kıyma makinesinden geçirten tartışmalı politik kararları nedeniyle oluyor.
Suudi Arabistan’ın Türkiye kamuoyunda en yoğun tartışıldığı dönem, 2 Kasım 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda ortadan kaybolan muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kıyma makinesinden geçirip, katledilmesiyle oldu. Son olarak ise Riyad’da oynanması planlanan ama sonra iptal edilen Süper Kupa nedeniyle yaşandı. Suud yönetiminin, Galatasaray ve Fenerbahçe takımlarının üzerinde Atatürk resmi olan tişörtlerle sahaya çıkmak istemesine izin vermemesi nedeniyle bir kriz patlak verdi. Geçen hafta ise, ülkenin tartışmalı veliaht prensi Muhammed bin Salman’ın, Atatürk’ü övdüğü iddia edilen bir demeci üzerine bir kez daha gündeme geldi.
Suudi Arabistan’ın gerek dünya, gerekse Türkiye kamuoyuna geliş sıklığı politik çevrelerde MBS (Muhammed bin Selman) olarak anılan veliaht prensin, babası yaşlı kralın yerine de facto olarak ülkeyi yönetmeye başlamasından sonra arttı. Suudi takımlarına verilen desteklerle, Ronaldo’dan Benzema’ya kadar dünya üzerinde emeklilik çağı gelmiş tüm starlar, üç rakamlı milyon dolarlar karşılığında Suudi ligine taşınmaya başladı. Bu projenin MBS’nin Suudi Arabistan ekonomisini çeşitlendirme projesinin bir adımı olduğu aşikar. Suudi hükümetinin veliaht prensi, arasında sürreal filmlerde fırlamış gibi duran şehirler de olmak üzere birçok projeye girişti. MBS, sıradışı gelecek vizyonunu finanse etmek için petrolü nasıl kullanıyor? Planları ne? planlarını nasıl hayata geçirecek? Çölün ortasında kurulması planlanan şehirler hayal mi yoksa büyük bir vizyonun eseri mi?
2022’de büyüklüğü 1 trilyon doları aşan Suudi Arabistan ekonomisi çok büyük oranda petrol ve petrol ürünlerinden elde edilen gelire dayanıyor. Hac ve umre ziyaretleri sayesinde elde edilen turizm gelirlerinin de ekonomi üzerinde payı var. Suudi petrolü, çıkarılması en kolay ve maliyeti en az petrol yatakları arasında. Petrol çıkarma tesislerinin inşaat maliyeti dışında, Suudi petrolünün bir varilinin çıkarma maliyeti 50 cent ile 1 dolar arasında değişiyor. Günümüzde 75-80 dolar olan varil maliyetleri göz önüne alınınca, Suudi yönetiminin elde ettiği karın oranı ortaya çıkar. Bir ara petrol piyasalarını altüst eden Amerikan kaya petrolünün varil maliyetinin 35-50 dolar arasında olduğu varsayılırsa, Körfez ülkelerinin petrolden ne kadar çok gelir elde ettiği daha iyi anlaşılabilir.
Bu kadar kârlı bir iş yapmasına rağmen, Suudi yönetimi zaman zaman üretimi kısarak petrol fiyatlarının artmasını sağlıyor ve daha fazla kar elde etmenin yollarını arıyor. Ekonomisi neredeyse tamamen petrol, gaz ve bunlardan elde edilen ürünlere bağlı olan Suudi yönetimi, gelir kaynaklarını çeşitlendirecek yollar peşinde. Veliaht olmasına rağmen ülkenin tek yöneticisi haline gelen MBS, bu çerçevede adına Vizyon 2030 denilen bir plan çerçevesinde, stratejik yatırımlar ile petrol dışı kaynaklardan gelir elde etme planları yapıyor.
Bu planlar arasında bugüne kadar Hac ve umre dışında varlığı bulunmayan turizmin desteklenmesi, teknolojiye yönelik yatırımlar planlanıyor. Neom adında fütüristik bir şehri inşa edilmesi, en iddialı yatırım planları arasında. 500 milyar dolara mal olması planlanan bu sıradışı şehir, 200 kilometre metre genişliğinde ve 170 kilometre uzunluğunda bir yapılar grubu. Bir de ülkenin, bazı geleneksel kısıtlamalarını gevşeterek, yabancı yatırımcıları çekmeyi umuyor.
Bu değişikliklerin temel hedefi ekonomiyi çeşitlendirmek olarak görülse de, görünmeyen bir gerekçesi de Neom’un Dubai ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle yarışabilecek bir proje olması. Zira Suudi Arabistan ile BAE arasında gizli bir gerilimler zinciri var. Genel anlamda yakın müttefikler, ancak anlaşamadıkları birçok konu var. Uluslararası şirketlerin bölgesel merkezlerinin hemen hemen tümünün BAE’de olması, Suudi Arabistan tarafından kabul edilemez bulunuyor. Birçok şirkete merkezlerini Suudi Arabistan’a taşıması için büyük bir baskı yapılıyor. Ancak şirketlerin bu talebe cevap vermesi çok da kolay değil. Zira çalışanlarının büyük kısmı dünyanın dört bir yanından gelen bu şirketlerin personeli, birçok cazip imkanlar sunan BAE’de yaşamaktan mutlu. Buna karşılık Suudi Arabistan’ın bu imkanlarla rekabet edecek şartları henüz bulunmuyor.
Bu nedenle Vizyon 2030, sadece bir çöl şehrinde bulunan parlak yüksek binalardan ibaret değil. Merkezinde petrol dışı ekonomiyi inşa etme hedefi var. Daha fazla kadının işgücüne katılması, yerli halkın ürettiği projelerin desteklenmesi de bu planın parçaları içinde. Suudi Arabistan’ın İsrail’le ilişkileri normalleştirmeye yönelik görüşmelerine başlaması da bu adımların arasında.
Suud hanedanı, son 10-15 yıl içinde Arap Baharı’nın bölgeyi sarsan etkilerinden, bir kraliyet verasetinden, düşen petrol fiyatlarından, bir saray darbesinden, ardından gelen büyük bir siyasi tasfiyeden, bir gazetecinin öldürülmesinden ve salgından sağlam bir şekilde çıktı. Suudi Arabistan, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından hercümerc olan Ortadoğu’da kabilelerin anlaşmasıyla ortaya çıkmış, bölgesel duygular üzerine kurulmuş bir toplum. Her ne kadar göçebe geçmişinden uzaklaşmış nesillere erişese de, hala halkın büyük kısmı kendini Bedevi mirasıyla özdeşleştiriyor. Nüfusun yüzde 15-20’ini oluşturan Şii azınlıklar ile yaşanan gerilimler, ülkenin kuruluşundan beri devam ediyor. Batılılar Suudilerin arasında bağı, “kan, kabile, toprak ve, din” dörtgeninde tanımlıyor. Olağanüstü petrol gelirlerine ragman bölgesel farklılıklar hala çok güçlü. Güney ve batı Suudi Arabistan, sosyal ve kültürel açıdan daha muhafazakar kuzey ve doğudan oldukça farklı. Hicaz olarak da bilinen bu bölgenin kendine özgü tarihinin ve önceki Haşimi yönetiminin mirası olan bu zenginlik hala devam ediyor. Mevcut Suud hanedanı ise ülkenin daha kuzey ve doğusunda yeralan Necid bölgesinden geliyor. Diriye ailesinden gelen mevcut Suud hanedanını oluşturan bu ailenin günümüzde 10 ila 20 bin arasında üyesi var ve bunların yaklaşık iki bini ülkenin tüm kritik görevlerini üstlenmiş durumda.
2015’te tahta geçen mevcut kral Salman bin Abdülaziz, ailenin ikinci kuşak liderlerinin sonuncusu. 88 yaşındaki kral, göreve gelmesinden sonra iki yıl içinde iki kez velaiht değişikliğine giderek, 2017’de 32 yaşındaki oğlu Muhammed bin Salman’ı veliahtı ilan etti. Bu sürecin ardından ülke tarihinde görülmemiş bir çok siyasi olay yaşandı. Bu durumu kabul etmek istemeyen isimler, yolsuzluk operasyonu adıyla gözetim altına alındı. Bazılarının malvarlığına el konuldu. Kısa süre içinde bu gizli isyanı bastıran MBS, hala çok rahat değil. Kendisine ve geleceğine yönelik en muhtemel tehdidin Suud Hanedanı içindeki rakiplerden geldiğinin farkında. Her ne kadar düşük olasılıklı bir girişim olsa da kendisine yönelik bir askeri darbeyi veya halk isyanını engellemek için birçok adımlar atıyor. Krallığın askeri güçleri ve güvenlik teşkilatlarında güvenilir isimler işbaşına getirildi. Yetkinlikten önce sadık olan profesyoneller seçildi. Tüm üst düzey yetkili ve Suud Hanedanı üyeleri yakın takip altına alındı.
Uzun süred tahtın adayı olarak görülen Prens Miteb bin Abdullah, veliahtlıktan azledilmesinden sonra önce siyasetten tasfiye edildi, ardından kısa bir gözaltı yaşadı. 1 milyar dolarlık ödeme sonrasında serbest bırakılmış olsa da, geniş kapsamlı bir gözetim ve kontrol altında. Düşünebileceği herhangi bir uygunsuz davranışı engellemek için görevlendirilmiş çok sayıda sivil ve resmi görevli var. Eski veliaht Miteb’in dışında MBS’nin küçük kardeşleri Turki ve Faysal da, Osmanlı’daki kafes uygulamasını andıran bir gözetim altında.
Bu siyasi zorlukların yanında MBS’nin ve krallığının kaderi büyük ölçüde Vizyon 2030’un ülkenin hidrokarbona bağımlı ekonomisini çeşitlendirme ve daha fazla istihdam ve daha fazla konut sağlama vaadini yerine getirip getiremeyeceğine bağlı. Suudi Arabistan’ın kuzeybatısında inşa edilmekte olan 500 milyar dolarlık ileri teknolojili, fütüristik şehir Neom, tüm dünyanın merakla takip ettiği bir proje. 2017’de açıklanmasına ve yatırılan milyarlarca dolara rağmen Neom, 2024’te öngörülen birinci etap açılışını gerçekleştirmekte zorlandı. Çok kısıtlı bir ilerleme sağlandı. Yerel halkın zorla yer değiştirmesi nedeniyle kabileler arasında siyasi dalgalar meydana getirdi. Dahası, gerçekleştirilmesine şüpheyle bakıldığı için veliaht prensin umduğundan daha az uluslararası yatırım çekebildi. Karşılaşılan teknik zorluklar da cabası.
Şu anda yüksek olan petrol fiyatlarına rağmen, ülkenin 35 milyon sakininin 35 yaş altındaki üçte ikisinin büyük kısmı işsiz. Hem de bu nüfusun en az yarısı yurtdışından alınmış en az lisans derecesine sahip olmasına rağmen. Birden fazla dil bilmelelerine, meslekleri olmasına rağmen çok büyük bir kısmı çalışmıyor ya da sadece aile şirketlerinde kısıtlı görevler üstleniyor. 2016 yılına kadar ülkede hiçbir vergi yoktu. İlk olarak 2016’da uygulamaya konulan vergiler geçtiğimiz yıl üç katına çıkarıldı. Genç nüfus için konut bulmak oldukça sorunlu ve nüfus artışına yetecek ölçüde yeni konut üretimi sağlanamıyor.
Batı medyasında MBS hakkında geçmişte yer alan olumlu haberlerin çoğu, krallığın kültürel uygulamalarına ve kadınlara yönelik kısıtlamalara yönelik bir dizi reformdan kaynaklanıyordu. Ancak bu reformlar büyük oranda ekonomik bir gündem çerçevesinde uygulandı. Siyasi partilerin bulunmadığı ve açıktan muhalafet yapmanın yasaklandığı ülkede ifade özgürlüğü de yok. Bu gibi nedenlerle yabancı yatırımcılar Vizyon 2030’u, içeriği olmayan flaş bir proje olarak görüyor. Aynı zamanda hem teknik engeller hem de sosyal gerçekler ilerlemeyi engelliyor ve bu gerçekler de yabancı yatırımcıların cesaretini kırıyor.
Batı’da iyi karşılanan refomlar, krallıktaki bazı kesimlere çekici gelse de, Suudi yaşamının her alanında hüküm süren ve nesillerdir devam eden Vehhabi anlayışa ters. Suudi Arabistan her zaman muhafazakar bir toplumdu ancak Suudi kralları kendi iç meşruiyetlerini desteklemek ve pan-Arabizmin çekiciliğine karşı koymak için kasıtlı olarak tutucu muhafazakar bir dini kimlik peşinde oldu. Yıllardan beri devam eden bu politikalar nedeniyle, MBS’nin atacağı adımlara yönelik ülke içinde şimdilik açıktan görülmese de, bir hoşnutsuzluk da var.
Arap Baharı ayaklanmaları bölgeyi kasıp kavururken, Suudi Arabistan da protestolardan payını aldı. Bölgesel huzursuzluklar başgösterdi. Ancak Suud Hanedanı, yaşananları şiddetli baskı ve dini kurumlarla ittifakını güçlendirerek Arap Baharı’nın yıkıcı etkilerinden kurtuldu. Daha sonra dönemin kralı Abdullah, devlet personeline iki maaş ikramiye verildi, maaşlarına da büyük zamlar yapıldı.
Meşruiyetlerini ve otoriter yönetimlerini dine, kültüre ve tarihe bağlayan seleflerinin aksine MBS, başka bir modele bakıyor gibi görünüyor. Batılı gözlemciler tarafından Çin modeli olarak adlandırılan bu yönetim tarzı basitçe yalnızca en ayrıcalıklı olanlar için değil, kitleler tarafından paylaşılan yüksek bir yaşam kalitesi sağlamak karşılığında kralın mutlak otoritesini korumak şeklinde özetlenebilir. Bireycilik geçmişi veya siyasi iştahı çok az olan muhafazakar bir toplumda MBS, krallığın Batı liberalizminin dikkat dağıtıcı unsurlarına karşı gerekli kaynakları yaratma becerisine güveniyor. Neom ve futbol ligi gibi projelerle halkına çekici gelecek arayışlar içinde.
Bu çerçevede temel hedefi, ekonomik çeşitlilik yoluyla temiz enerjiye geçişe karşı Suudi Arabistan’ı daha iyi konumlandırmak olan Vizyon 2030, ülkenin hidrokarbon satışlarına olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyor. Savaşlar nedeniyle rekor fiyatlara çıkan petrol fiyarlarından elde edilen geliri, ülkenin hidrokarbon zenginliğinden yararlanmak için son bir fırsat olarak gören MBS ve çevresi, petrol dışı ekonomik faaliyelerini genişletme adımları çerçevesinde dini ve dini olmayan turizmi destekleyen projeler geliştiriyor. Dünyanın önde gelen turizm yazarları ve tanınmış seyahat Youtuberları ülkeye davet edilerek, turizm imkanları anlatılıyor. 700 milyar dolarlık devlet servet fonundan yenilenebilir enerji, spor, eğlence ve yapay zeka gibi gelişmekte olan petrol dışı sektörlere benzeri görülmemiş yatırımlar yapılıyor. Sadece futbol değil golf, karma dövüş sanatları ve başka sporlara ayrılan milyarlarca dolar ile kendi profesyonel liglerini geliştirmek de bu çabanın adımları arasında.