Hollywood’da sanat ve siyaset yeniden kesişti. Aralarında Olivia Colman, Javier Bardem ve Mark Ruffalo gibi Oscar ödüllü oyuncuların da bulunduğu yüzlerce sinema emekçisi, “Film Workers for Palestine” (Filistineliler için Film Emekçileri) adlı kampanyaya imza attı. Bu kampanya kapsamında sanatçılar, İsrail film kurumlarıyla çalışmayı reddettiklerini açıkladılar.
The Independent’ın haberine göre, bildiride sinemanın yalnızca bir eğlence aracı olmadığı, toplumsal algıları şekillendiren güçlü bir ifade biçimi olduğu vurgulandı. Açıklamada, “Sanatın etik sorumluluğu vardır; işgali ve baskıyı meşrulaştıran kurumlarla işbirliği yapmayı reddediyoruz” ifadeleri yer aldı.
Dünyaca tanınan oyuncular Olivia Colman, Mark Ruffalo, Tilda Swinton, Javier Bardem ve Susan Sarandon’un yanı sıra yönetmenler Yorgos Lanthimos, Ava DuVernay ve Adam McKay gibi isimler, Filistin halkına destek amacıyla hazırlanan ortak bir metne imza attı. Metinde, sinemanın kamuoyunu şekillendirme gücüne dikkat çekilerek, “Birçok hükümetin Gazze’deki katliamı desteklediği bu acil kriz anında, acımasız dehşete suç ortaklığı yapmamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) Gazze’de soykırım riskinin “makul” olduğuna dair kararı hatırlatıldı ve tüm insanlar için eşitlik ve adaletin ahlaki bir görev olduğu vurgulandı. Filistinli sinemacıların uluslararası camiaya yaptığı sessizliği bozma çağrısına yanıt veren sanatçılar, Apartheid Güney Afrika’ya karşı uygulanan boykottan ilham aldıklarını belirtti.
İmzacı sanatçılar, “Filistin halkına karşı soykırım ve apartheid rejiminde rol alan İsrailli film kurumları (festivaller, sinemalar, yayıncılar ve yapım şirketleri dahil) ile çalışmayacağımızı, bu kurumların etkinliklerine katılmayacağımızı ve filmlerini göstermeyeceğimizi taahhüt ediyoruz” diyerek, kararlı duruşlarını ortaya koydular. Bu hamle, uluslararası sanat camiasında İsrail’e yönelik tepkilerin giderek derinleştiğini gösteriyor.
Sanat dünyası, Gazze’deki krizin gölgesinde güçlü bir kolektif ses yükseltti. Aralarında Emma Stone, Tilda Swinton, Riz Ahmed, Mark Ruffalo, Olivia Colman ve Javier Bardem gibi isimlerin bulunduğu 1.300’den fazla sanatçı, İsrail’in film, müzik ve kültürel kurumlarıyla işbirliği yapmayacaklarını duyurdu. Taahhüt, yalnızca bireysel bir tavır değil, uluslararası ölçekte örgütlü bir protesto niteliği taşıyor.
The Guardian ve Al Jazeera’nın aktardığına göre, bildiride “Sanat, işgali ve baskıyı meşrulaştırmak için araç olamaz” ifadeleri yer aldı. İmzacılar, kültürel üretimin etik bir sorumluluk taşıdığını, bu nedenle işgal koşullarında devlet destekli kurumlarla işbirliği yapmayı reddettiklerini belirtti.
Kimi kaynaklarda (Reuters) kültürel işbirliğini reddeden sanatçı sayısı 1.800’u buluyor.
Bu gelişme, 1980’lerde Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı sanatçıların uyguladığı boykotlarla karşılaştırılıyor. O dönem müzik ve tiyatro alanında yaşanan kolektif tepkiler nasıl tarihsel bir dönüm noktası yarattıysa, bugün de benzer bir süreç sanatın vicdani gücünü hatırlatıyor. Uluslararası basın, bu hareketi “kültür dünyasının küresel ölçekteki en büyük politik duruşlarından biri” olarak nitelendiriyor.
Film Workers for Palestine, 2020’lerin ortasında sinema endüstrisi çalışanları tarafından kurulan uluslararası bir dayanışma hareketidir. Temel amacı, Filistin’de yaşanan çatışmalar ve sivil kayıplar karşısında sinema dünyasının sessiz kalmamasını sağlamak ve kültürel üretimin etik sorumluluklarını görünür kılmaktır.
Hareket, yalnızca oyuncuları değil; yönetmenlerden senaristlere, kurguculardan set teknisyenlerine kadar çok geniş bir meslek grubunu kapsar. Katılımcılar, İsrail devlet kurumları ve bu kurumlarla doğrudan bağlantılı film fonlarıyla çalışmayı reddettiklerini beyan eder. Bu boykot, kültürel işbirliklerini tamamen ortadan kaldırmayı değil, işgali veya ayrımcılığı meşrulaştıran yapılarla mesafeyi korumayı amaçlar.
Örgütlenme, sanatın toplumsal algı üzerindeki etkisini merkeze alır. Bildirilerinde, “Sinema bir eğlence biçiminden fazlasıdır; dünyayı görme biçimimizi şekillendirir” ifadesine yer verilir. Bu nedenle Film Workers for Palestine, sektörde etik çizgiyi hatırlatan bir vicdan platformu olarak görülür. Hareketin imzacıları arasında Olivia Colman, Javier Bardem, Mark Ruffalo gibi küresel çapta tanınan isimlerin yanı sıra bağımsız sinema alanından yüzlerce emekçi bulunmaktadır.
Sanat dünyasında boykot, yalnızca bir protesto yöntemi değil, aynı zamanda etik sorumluluğun ifadesi olarak tarih boyunca önemli anlarda öne çıkmıştır. Bu gelenek, özellikle baskıcı rejimlere ve ayrımcı politikalara karşı kültürel alanın sessiz kalmadığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
En bilinen örneklerden biri, 1980’lerde Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı uygulanan kültürel boykottur. Dünyanın dört bir yanından müzisyenler, tiyatro toplulukları ve yazarlar Güney Afrika’da sahne almayı reddetmiş, bu tutum rejimin uluslararası alanda yalnızlaşmasına katkı sağlamıştır. Özellikle Artists United Against Apartheid hareketi, dönemin vicdan sembollerinden biri oldu.
Benzer şekilde Latin Amerika’da askeri diktatörlükler döneminde pek çok sanatçı, devlet destekli kurumlarla işbirliği yapmadı. Şili’de Augusto Pinochet rejimi boyunca exil’e giden müzisyenler ve şairler, uluslararası dayanışma konserleriyle seslerini duyurdu.
Yakın geçmişte ise Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarının ardından bazı festivaller ve galeriler, Rus devlet kurumlarıyla ortaklıklarını askıya aldı. Bu örnekler, sanatın evrensel bir dil olarak sadece estetik bir alan değil, aynı zamanda toplumsal vicdanı harekete geçiren güçlü bir araç olduğunu gösteriyor.
1980’li yılların sonlarına doğru Türkiye’de bazı müzisyenler ve edebiyatçılar, dönemin sansürcü yayın politikalarına tepki olarak TRT ekranlarına çıkmamayı tercih etti. Bu tavır, kimi zaman bireysel bir protesto, kimi zaman da kolektif bir duruş niteliği taşıdı. TRT boykotu, sanatçılar için görünürlükten feragat anlamına gelse de, ifade özgürlüğü ve bağımsız sanat üretimi konusundaki ısrarın sembollerinden biri olarak hafızalara yerleşti.