Muhtemelen Scholz, Şansölyeliğinin son günlerini yaşıyor. Seçimlerden sonra bu koltuğu, eğer Almanya’da bir siyasi mucize olmazsa, CDU liderine bırakacak. Ancak her durumda Sosyal Demokrat ve Yeşiller’den birinin, AfD’yi saf dışı bırakmak adına koalisyon ortağı olması kuvvetle muhtemel görünüyor.
Almanya, 23 Şubat 2025’teki erken genel seçimlere hazırlanıyor. Seçim atmosferi, uzun yıllardır olmadığı kadar tartışmalı, spekülatif ve siyasi polemiklerle dolu. Almanya belki tarihinde hiç olmadığı kadar, ülke dışında bu kadar tartışılan bir seçime gidiyor. Alman seçmenleri, son birkaç haftadır, 23 Şubat seçimleri denilince Şansölye adaylarından daha fazla Elon Musk’ın ismini duydu, açıklamalarını okudu. Sadece Avrupa Birliği üyeleri değil, Amerika tarafından da yakından izleniyor Alman seçimleri.
Zira Avrupa’da ve dünyada tekrar bir sağ siyaset dalgası yükseliyor. Amerika’da Trump’ın ikinci kez seçilmesi bu sağ dalganın doruk noktasıydı ama onun aşağılarına baktığımızda da benzer hikayelerin ne kadar arttığını görebiliriz. Asıl endişe verici olan sağ siyasetin de artık halklara yetmemesi ve aşırı sağın öne çıkması. İtalyan halkı, aşırı sağdan Meloni’yi iktidara taşırken, Macaristan’da Orban’ın yükselişi, Avusturya’da aşırı sağcıların iktidarın kıyısına yanaşmaları, Fransa’da Le Pen’in partisinin birinci parti olmasının ikinci turda ve son dönemeçteki seçmen ittifakı ile önlenmesi (veya en azından ertelenmesi) ve nihayet Almanya’da aşırı sağcı-ırkçı AfD’nin yükselişi.
Almanya’da AfD’ye karşı demokrat seçmenin sığınağı yine bir sağ parti, CDU/CSU ittifakı. Yani ölümü gören seçmen sıtmaya razı olacak durumu. 10 Ocak’ta yapılan son ankette Hıristiyan Birlik Partileri’nin (CDU-CSU) yüzde 30 oy oranı ile sandıktan birinci parti çıkacağı görülüyor. Onları yüzde 21 oy oranı ile AfD izliyor. Halen iktidarda olan Başbakan Olaf Scholz’un SPD’si ise yüzde 15’lerde, ortağı Yeşiller ise yüzde 14 bandında bulunuyor.
Sağ ve aşırı sağ partiler denilince iki önemli gündem maddesi var; ekonomi ve göçmenler. Zaten sağ partiler bu iki ana mevzu üzerinden politika belirliyor. Kötüleşen ekonomiden göçmenleri sorumlu tutan seçmen sayısı arttıkça sağ partilerin oyu artıyor. Merkez sağ bu karşıtlığı göçmenlik mevzuatı ve göçmen haklarında kısıtlamalarla sınırlı tutarken, aşırı sağ ise düpedüz göçmen düşmanlığı üzerinden yükseliyor ve bu kesimi ülkedeki bütün kötülüklerin anası görüyor, gösteriyor.
Tabi, dünyanın en zengin adamı Elon Musk’ın, “Almanya’yı ancak AfD kurtarabilir” demesi, AfDnin Şansölye adayı Alice Wieder’in, Hitler’i sosyalist ilan etmesi gibi ayrıntılar kampanyayı daha da kızıştırmış durumda.
Gelinen nokta itibariyle Almanya’nın geleceği için kaygı duyan demokrat ve sol seçmenin tek umudu konumundaki Sosyal Demokrat ve Yeşiller bu denklemin neresinde? Ve 23 Şubat için seçmene ne vaat ediyorlar. Asıl sorular bunlar…
Madem öyle şimdi biraz Başbakan Olaf Scholz’un seçim kampanyasına yakından bakalım.
Şansölye Scholz seçim kampanyasını Bielefeld’de başlattı. Halk buluşmasında Bielefeld halkının sorularını yanıtladı. Bizde onun seçmenlerle diyaloğunu yakından izledik.
“Diğer politikacılara sorun: Bu parayı nereden buluyorsunuz?” dedi önce Scholz ve ekledi: “Her şey için somut bir finansman önerimiz var. (Muhalefete) Bu parayı nereden buluyorsunuz? Vergi indirimlerinin yalnızca ekonomik büyümeden finanse edileceği iddiasını saçmalık. Böyle bir ekonomik büyümenin arzu edilirdir ancak gerçekçi değil.”
Katılımcılar bir saat boyunca soru sorma fırsatı buldu. Soru-cevap oturumunun konuları çocuk yoksulluğu, hastane reformundan sonra doğum yardımı ve eğitim politikasıydı.
Tabi seçmen psikolojisi üç aşağı beş yukarı bütün ülkelerde benzer özellikler gösterir. İnsanlar çoğunlukla vaatlere inanmayı seçer; onların kaynağını sorgulamayı değil!
Herr Scholz da bunun elbette farkında ama seçimler yaklaşırken iktidar sorumluluğuyla hareket etme gibi bir mecburiyeti var. Özellikle vaat yarışında AfD ile rekabet etmesi tabi ki çok zor.
Bielefeld’li eski okul müdürü yardımcısı Martin Sprenger’in, eğitim sisteminde fırsat eşitliğinin nasıl sağlanacağı sorusuna Olaf Scholz Federal hükümetin, tüm ilkokulların tam gün okul olmasını desteklediğini belirtti. Alman eğitim sisteminde ilk dört yılın öğrencinin eğitim kariyerinde belirleyici olduğunu hatırlattı. Ayrıca çocukların nerede durduklarını bilmeleri için daha fazla performans değerlendirmesi yapılması gerektiğini ifade etti.
Paderborn’dan genç bir katılımcı olan Ronja, Şansölyeye ismiyle hitap ederek sordu: Hey Olaf, çocuk yoksulluğuna karşı ne yapacaksın?”
Şansölye bu soruyu önemsedi. Öncelikle çalışmanın, yani ebeveynlerin çalışmasının çocuk yoksulluğuna karşı bir anahtar olduğunu söyledi. Daha fazla tam zamanlı işin düşük gelirli sektörlerde yaratılmasının çocuk yoksulluğu üzerinde olumlu etkisi olduğunu belirtti. Çocuk yoksulluğunu azaltmanın diğer yolları olarak çocuk parası, çocuk ek ödeneği ve kira yardımı artışını işaret etti.
Bir hayalim var, dedi Olaf Scholz ve şöyle devam etti: “Sadece bir ebeveynin çalıştığı bir ailenin, geçimini sağlamak için iş bulma merkezine gitmek zorunda kalmaması.”
Omas-gegen-Rechts (Sağcı Karşıtı Büyükanneler) adlı gruptan katılımcılar da vardı toplantıda. Bir katılımcı, toplumdaki bölünmelere karşı ne yapılabileceğini sordu. Olaf Scholz kısa bir cevap verdi: “Bunu vatandaşlar sandıkta belirler. Dayanışmanın ve birlikteliğin azalmasını önlemeliyiz.”
Son olarak Şansölye Olaf Scholz, Ukrayna savaşı hakkında konuştu ve Almanya’nın diğer tüm AB ülkelerinden daha fazla Ukrayna’yı desteklediğini, bunun diplomatik olmasa da bir gerçek olduğunu belirtti. Scholz, “Büyük güçlerin emperyalizmi, hangi taraftan olursa olsun, yanlış bir yoldur” dedi.
Etkinliğin sonunda katılımcılar Şansölyeyi ayakta alkışladı. Ardından katılımcılar Şansölye ile selfie çekme fırsatı bulanlar da oldu. Scholz’un sorulara ayrıntılı bir şekilde yanıt vermesi katılımcılar arasında olumlu karşılandı. Ancak eleştirenler de vardı. Bir katılımcı, Şansölye Scholz’un esas olarak hazırlıklı olduğu soruları yanıtladığını belirtti. Yine de Scholz, kendisine yöneltilen hiçbir soruyu atlamadı.
Tabi toplantıdaki önemli bir detayı da atlamayalım. Başbakan’a Filistin protestosu da yapıldı. Etkinlikte bir aktivist Gazze Savaşı’nı protesto etti. Aktivist, “Bay Scholz, Gazze’de artık hastaneler yok!” diye bağırdı. Hükümeti ellerinde kan olmakla suçladı ve İsrail’e silah sevkiyatının durdurulmasını talep etti. Bir başka aktivist, eylemi cep telefonuyla kaydetti.
Olaf Scholz, böyle bir eyleme hazırlıklı görünüyordu. Sakin kaldı ve bağırmanın bir soru olduğunu, ancak bir cevap olmadığını söyledi ve aktivistin sorusuna cevap vereceğini belirtti. Kısa bir süre, Şansölye Olaf Scholz ve aktivist aynı anda konuştu ve ikisi de yüksek sesle tartıştı.
Mikrofon sayesinde Olaf Scholz salonda daha iyi duyuldu. Şansölye Olaf Scholz, 7 Ekim teki Hamas katliamının korkunç bir terör saldırısı olduğunu ve İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu söyledi. Alman hükümetinin tutumunu savundu. Kısa süre sonra kadın salondan çıkarıldı. Kadın bu sırada “Free Palestine!” diye bağırdı.
Muhtemelen Herr Olaf Scholz, Şansölyeliğinin son günlerini yaşıyor. Seçimlerden sonra bu koltuğu, eğer Almanya’da bir siyasi mucize olmazsa, CDU liderine bırakacak. Ancak her durumda Sosyal Demokrat ve Yeşiller’den birinin, AfD’yi saf dışı bırakmak adına koalisyon ortağı olması kuvvetle muhtemel görünüyor.
Almanya, Hitler’den bu yana ilk kez bu kadar sıkıntılı bir seçim yaşayacak. Seçmen, sadece 80 yıl önce ülkeyi korkunç bir felakete sürükleyen ırkçılıkla ve faşist siyasetle tekrar yüzleşecek. Aynı Fransa’da olduğu gibi, AfD’nin saf dışı bırakılabilmesi için, 23 Şubat’ta Herr Scholz ve partisine çok iş düşüyor.