Almanya’da bir ay sonra erken genel seçim yapılacak. 2025 erken genel seçimleri için, İkinci Dünya Savaşı ve Nazi felaketinden sonra tekrar hayata dönen Alman demokrasisinin en önemli sınavı olduğunu söylemek yanlış veya abartı olmaz. Zira bu seçimlerin, sağ partilerin şovuna dönüşeceği şimdiden görülebilir.
Peki, Almanya nasıl bir çıkış yolu bulacak?
Diğer partilerin AfD ile koalisyon yapmama kararı, faşist partiyi ülke yönetiminden uzak tutmak için yeterli mi? Hadi bu yapıldı diyelim. Peki ya bir sonraki seçimde bu parti sandıktan birinci çıkarsa? O zaman iş Alman Anayasayı Koruma Dairesi’ne mi kalacak? Bu sorular elbette, yakın geçmişin derin acılarını unutmamış, demokratik bir Almanya isteyen toplum kesimlerinin uykularını kaçırıyor.
Aslında Alman demokrasisi için reçete belli, aşırı sağa karşı demokratik sağ!
Nazi döneminde farklı olarak Almanların sağa meylettikleri böyle dönemlerde artık ‘demokratik sağ’ seçeneği var. Almanya’nın yakın tarihine dair kitaplarıyla tanınan gazeteci yazar Sebastian Haffner, “Hitler Üzerine Notlar” adlı eserinde, demokratik sağın oluşum sürecini çok güzel anlatır. Haffner şöyle yazıyor:
“Alman sağı her hâlükârda Hitler’den şunu öğrenmiştir. Meclis sisteminin içinde bir parti olmak, iktidar veya muhalefetle, sol partilerle gücünü sınaması; otoriter bir devletin yönetimi için popülist demagojik bir diktatörle rekabete girmeyi denemesinden daha iyiydi onun için. Katolik Merkezle, geçmişin diğer sağ kanat partilerinin birleşmesiyle oluşan CDU’nun kurulması, Alman sağında bu radikal zihniyet değişiminin nişanesi gibidir, asra damga vuran hadiselerdendir. Tıpkı SPD’nin 30 sene evvelki bir devrimci partiden bir parlamenter sistem partisine dönüşmesi gibi. Federal Almanya Cumhuriyeti, Weimar Cumhuriyeti’nin sahip olmadığı bir şeye sahipti; demokratik bir sağ.”
Bu dönemde neredeyse bütün dünyada sağ siyasete yöneliş var. Yaşanan ekonomik sıkıntılar ve üçüncü dünyadan gelişmiş ülkelere yönelik tarihin en büyük düzensiz ve yasadışı göç dalgası ve artan suç oranları, Batılı halkların umudunu yabancı düşmanı, göç karşıtı partilere ve siyasetçilere bağlamasına yol açıyor. Nitekim tam o defter artık kapandı derken ABD’de çılgın ve öngörülemez sağcı Donald Trump’ın tekrar başkan seçilmesi, sağın yükselişine büyük ivme kazandırdı. Fransa, halkın son andaki sağ duyusu ile bu tehlikeli virajı arabayı devirmeden aldı ve aynı sınav şimdi Alman halkını bekliyor. 23 Şubat seçimlerinde vatandaş, Fransa’daki gibi AfD’yi önlemek için son bir sandık hamlesi mi yapacak yoksa çözümü siyasetçilere mi bırakacak?
Görünen o ki, Almanya’da faşizmin 90 yıl sonra tekrar iktidara yürümemesi için en sağlam bariyer, Haffner’in vurguladığı Demokratik Sağ. Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ve Hristiyan Birlik Partisi’nin (CSU) oluşturduğu Demokratik Sağ, AfD tehlikesine karşı Almanya’nın en sağlam dayanağı. Yeşiller, liberaller ve sosyal demokratlar bu kadar zemin kaybetmişken en akılcı seçenek bu.
Şu anda bu iki partinin (CDU/CSU) kamuoyu desteği yüzde 30’larda görünüyor. Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise yüzde 15’lerde. Seçim sonrası, bir dönem Merkel’in çok iyi başardığı gibi Grand Koalisyon (Büyük Koalisyon) yapabilir ve ekonomik sorunlara çözümler üretebilirse, ırkçı-faşist siyasetin en azından yükselişi durdurulabilir. Böyle bir koalisyon, CDU’nun programında bulunan yabancı karşıtı, göçmen karşıtı yasal düzenlemeleri de törpüleyecektir. Zira Alman kurumlarının yaptığı araştırmalar göçmen iş gücü ve ekonomisinin Almanya için ne kadar hayati ve vazgeçilmez olduğunu ortaya koyuyor.
Şu an seçim kampanyalarında, CDU ve CSU, AfD’ye karşı göçmen karşıtı açıklama ve projeleri öne çıkarıyor. Seçmenlerine bu alanda önemli sözler veriyor. Almanya’da Hristiyan Demokrat Birlik ile Hristiyan Sosyal Birlik’ten oluşan Birlik Partileri’nin başbakan adayı olan Friedrich Merz, suç işleyen ve ikinci bir vatandaşlığı olan yabancıların Alman vatandaşlığından çıkarılmasını bile önerdi. Bu iki parti aile birleşimi, Alman vatandaşlığına geçiş ve çifte vatandaşlık gibi konularda da mevcut hakları geri almak için vaatlerde bulunuyor.
Büyük Koalisyon, Birlik Partileri’ne bu konularda daha yumuşak politikalara dönüş için fırsat sunacaktır. Zira, ikinci dünya savaşından bu yana 80 yılın 50 yıldan fazla bölümünü iktidarda geçirmiş bir partinin, göçmenlerin Alman ekonomisi ve işgücü adına önemini göz ardı etmesi mümkün değil. AfD’yi frenlemek için seçim döneminde verilen sözlerin, büyük koalisyonda tekrar değerlendirilmesi, uzlaşma ve müzakere kültürüne dayalı Alman siyasetinde pekala mümkün.
Uzun sözün kısası, Almanya’da aşırı sağın muhtemel yıkımını yine sadece sağcılar önleyebilir. Anayasaya bağlı, demokratik sağcılar.