Bu hafta Almanya Federal Meclisi'nin gündemine gelecek olan Din Özgürlüğü raporunun Türkiye ile ilgili bölümde, Erdoğan iktidarının hukuk dışı uygulamaları tartışılacak.
Almanya’da hükümet tarafından hazırlanan Din ve Dünya Görüşü Özgürlüğü Raporu, Almanya Federal Meclisi’nin gündemine gelecek. Raporda, Erdoğan iktidarının din özgürlüğünü nasıl engellediği örnekleriyle anlatıldı.
Raporda, Erdoğan yönetiminin diğer dini inanç grupları ile birlikte 15 Temmuz sonrasında Gülen cemaati mensuplarına uyguladığı baskı, şiddet, işkence ve tutuklamalara işaret edilerek, “Türk hükümeti, 15 Temmuz 2016’daki sözde darbe girişiminden bu yana Gülen Hareketi’nin takipçilerine karşı acımasız bir tutum sergilemeye devam ediyor. Bu kitlesel zulüm, bir çok uluslararası kurum tarafından endişe ile takip ediliyor” denildi.
Raporun Türkiye bölümünde, Gülen cemaatine yönelik acımasız bir zulüm politikasının izlendiği vurgulanan raporda, zulmün kitlesel olduğu, sadece hakkında darbeci olduğu şüphesi olanlar değil, hareketin tüm takipçilerinin bu zulmün hedefi haline geldiği kaydedildi.
Rapor, Türk hükümeti tarafından Gülen cemaatine atfedilen darbe girişimi sonrası cemaat mensubu yüz binlerce kişinin tutuklanması, hüküm giymesi, işlerinden çıkarılması, ülke dışına çıkmalarının ve çalışmalarının yasaklanması ve sosyal haklardan mahrum bırakılması gibi acımasız yaptırımlarla karşı karşıya kaldıkları vurgulandı.
İktidarın Gülen cemaatini terör örgütü gördüğü, bu iddianın dünyada kabul görmediğini aktarılan raporda, Türk hükümetinin cemaat mensuplarına ve yakın kurumlarına karşı baskıyı sadece ülke içinde değil, aynı zamanda yurtdışına da taşıdığına dikkat çekildi. Raporda, Gülen cemaati mensuplarının MİT tarafından yurtdışından kaçırıldığını da yer verildi. Erdoğan iktidarının bu insanları yurtdışından kaçırmaktan çekinmediği vurgulandı,
Raporda, sivil toplum örgütlerinin, Gülen cemaatinin maruz kaldığı kötü muamele ve işkenceleri raporlaştırdığını, Erdoğan iktidarının ise bu suçlamaları reddettiği ve ‘‘ülke güvenliği‘‘ gerekçesiyle bilgi vermediğine dikkat çekildi.
Raporda, Türkiye nüfusunun yüzde 98’inden fazlası (85 milyon kişi) Müslüman olduğu ifade edilen raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine mensup Sünnilerdir (yaklaşık dörtte üçü). Müslümanların yaklaşık yüzde dördü ise Şii’dir.
Nüfusun yüzde on beşini oluşturduğu tahmin edilen Aleviler, dini bir azınlık olarak tanınmamakta ve bu nedenle herhangi bir azınlık hakkından yararlanamamaktadır.
Türk hükümeti Aleviliği Sünni İslam içinde bir mezhep olarak sınıflandırmaktadır. Bu nedenle Aleviler nüfus dairelerinde resmi olarak “İslami” olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye’de çoğu İstanbul’da olmak üzere yaklaşık 60,000 Ermeni Apostolik Hıristiyan yaşamaktadır. Ayrıca Ermeni Katolik, Rum Ortodoks ve Keldani Katolik kiliselerinin cemaatlerinin yanı sıra çok sayıda Evanjelik kilisesi de bulunmaktadır. Türkiye’deki Yahudi sayısının 18.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir; Ezidi azınlık ise 1.000’den az kişiden oluşmaktadır. Araştırma enstitülerine göre, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde ikisi kendisini ateist olarak tanımlamaktadır.”
Raporda, ‘‘Dine hareket‘‘ gerekçesiyle sanatçı Gülşen ve Celal Şengör’e açılan davalara da dikkat çekiliyor.