Almanya’da geçen yılın sonuna kadar üç partili bir koalisyon vardı. Küçük ortak Hür Demokrat Parti’nin (FDP) üzerinde uzlaşılmış programa karşı adımlar atma planlarından sonra hükümet dağıldı. Sosyal Demokrat Başbakan Olaf Scholz, ülkeyi seçime götürmek için azınlık hükümetiyle yola devam etti. Normalde eylül sonunda yapılması gereken seçimler yaklaşık 6 ay erkene alındı ve 23 Şubat’ta sandık kurulacak.
Korona krizi sonrasında hükümeti devralan üç partili koalisyon, göreve gelir gelmez Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin şokuyla sarsıldı. Almanya’nın temel enerji tedarikçisi Rusya’ya uygulanan ambargolar nedeniyle gaz vanaları kapatıldı. Ülke dünyanın dört bir yanında fiyatına bakmadan gaz aramaya başladı. Bu durum, enerji yoğun sektörler başta olmak üzere Alman sanayisini derinden sarstı ve ekonomik veriler alarm vermeye başladı. Koalisyon ortakları tam ekonomiyi düzlüğü çıkartmaya çalışırken, iş dünyası ile yakın ilişkileri olan FDP, ortaklarını suçlayan açıklamalarla dikkatleri çekti. Başbakan Scholz, FDP’nin çekilmesine fırsat vermeden, onları koasliyondan attı ve erken seçim süreci başladı.
Seçime yaklaşık bir ay süre kala yapılan kamuoyu araştırmalarına göre muhalefetteki Hristiyan Demokrat Parti ortaklığı (CDU-CSU) açıkça önde. Araştırmalarda yüzde 30-31 bandında seyreden Hristiyan Birlik Partilerini, yüzde 20’lerde seyreden aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) takip ediyor. Şansölye Scholz’un partisi SPD yüzde 15 ile, koalisyon ortağı Yeşiller’in hemen önünde. Yeşiller’in oyu yüzde 14 civarında. Bundan sonra yüzde 5’lik ülke engeline takılma endişesi taşıyan partiler geliyor. Henüz bir yıllık bir parti olan Sahra Wagenknecht ittifakı (BSW), hükümeti yılan FDP ve Sol Parti. Bu üç parti, ülke genelinde yüzde 5 oy alamazlarsa, en az üç seçim bölgesini kazanarak parlamentoya girme planı yapıyor. Ülke barajını aşamayan partiler, doğrudan seçim yoluyla 3 ismi meclise gönderebilirse, baraja takılmaktan kurtuluyor. Sol Parti 2021 seçimlerinde yüzde 4.9 oy almasına rağmen, Berlin ve Leipzig’de üç doğrudan zafer sayesinde Bundestag’a 39 milletvekili ile girebilmişti. Sol Parti bu sefer tekrar benzer bir başarıyı planlıyor. Partinin yüksek profilli ve yaşlı yıldızları Gregor Gysi, Bodo Ramelow ve Dietmar Bartsch ile baraj engelini aşmayı hedefliyor.
Sadece bir yıl önce kurulan BSW de benzer bir plan yapabilirdi ancak Wagenknecht’in partisinin yıldız aday sorunu var. Geçtiğimiz aylarda yapılan eyalet seçimlerinde sıfırdan kurulmasına karşın hesaba katılması gereken bir güç haline geldi, ancak buna rağmen Bundestag’a girip giremeyeceği henüz belli değil. Şimdiye kadar ‘tek kadın partisi’ olarak dikkatleri çekti. Her ne kadar Wagenknecht, ‘şansölye adayı’ olarak seçimlere gise de, şimdiye kadar doğrudan seçilmek için bir tercihte bulunmadı. Partinin Wagenknecht dışında en az iki yıldıza daha ihtiyacı var.
FDP de yüzde beş sınırına yakın tehlikeli sularda seyrediyor. Hükümeti yıkan parti imajı nedeniyle doğrudan üç seçim bölgesini kazanıp kazanamayacağı oldukça belirsiz görünüyor. Christian Lindner’in partisi kendisini, seçim kazananı olacağı görülen Hristiyan Birlik partilerinin koalisyon ortağı olarak konumlandırıyor. Bu stratejiyle her şeyden önce Birlik seçmenlerinin ikinci oylarına göz kırpıyor.
Bugüne kadar CSU gibi sadeec Bavyera eyaletinde politika yapan sağcı Hubert Aiwanger’ın Özgür Seçmenler Partisi de Bundestag’a girmek istiyor, ancak ülke çapındaki anketler onları yüzde üçün hemen altında gösteriyor. Bu nedenle, ilk kez parlamentoya girebilmek için onlar da güçlü oldukları Bavyera’da 3 seçim bölgesine odaklanmış durumdalar. Baraj sorunu yaşayan 3 partinin de parlamentoya girmesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en çok parçalı meclisin yolunu açacak. Bu durumda koalisyonu kurması beklenen Birlik partilerinin tercih şansı artacak.
2025 erken seçimlerinin temel konusu: ekonomi, ekonomi, ekonomi. Partiler ekonomik durgunlukla mücadele etmek için planlarını tanıtıyorlar. Bu seçimin en büyük sürprizi tüm partilerin çok fazla vergi indirimi vaat etmesi. Koalisyonun yaralı ortağı SPD, maaşlarda yaptığı iyileştirmeler ile sosyal güvenliğe yaptığı yatırımlara güveniyor. Birlik partilerinin şansölye adayı Friedrich Merz, ekonomiyi canlandırmak ve bunu yapmak için vergileri büyük ölçüde azaltmak istiyor. FDP’nin adayı Christian Lindner de ekonomiye odaklanıyor. Başbakan Yardımcısı Robert Habeck liderliğindeki Yeşiller, her zamanki gibi iklim konularıyla öne çıkıyor. Aşırı sağcı AfD’nin şansölye adayı Alice Weidel, yeniden Rusya’dan gaz ithalatının başlamasını ve nükleer enerjiye geri dönüş istiyor. Jan van Aken ve Heidi Reichinnek liderliğindeki Sol, daha düşük kira vaadinde bulunuyor. BSW’nin şansölye adayı Sahra Wagenknecht, Ukrayna’ya silah yardımının sonlandırılmasını talep ediyor.
Seçimlerin bir başka temel tartışma konusu ise sığınma ve göç politikasıyla ilgili tartışmalar. Geçen hafta birisi çocuk, iki kişinin ölümüne yol açan son bıçaklı saldırının ardından, politikacılar harekete geçmek için aşırı baskı altında. Şüpheli, ülkeyi terk etmesi gereken ve psikolojik sorunları bulunan bir Afgan. Bu saldırı ile seçimlerden bir ay önce, göç ve güvenlik meselesinin tekrar önemli hale gelirken, tartışmalar bir daha hararetlendi. Bundestag’da temsil edilen partiler, Sol Parti hariç, seçim beyannamelerinde farklı öncelikler ve tonlamalarla da olsa daha sert bir yol izliyorlar.
Partilerin dış politika konusunda da farklı tercihleri dikkatleri çekiyor. Ukrayna’ya verilen yardım konusunda eski trafik ışığı koalisyonu ortakları hep anlaşmazlık yaşandı. Yeni hükümetin bu konudaki tutumu ABD Başkanı Donald Trump’ın önümüzdeki haftalarda ne söyleyeceğine bağlı olarak hızla değişebilir.
Son yıllarda Almanya’da konut sorunu krize döndü. Eskiyen binaların yenilenmesi ve yeni konutların inşa edilmesi gerekiyor. SPD’nin elindeki İnşaat Bakanlığı uygun fiyatlı konut konusunda çok şey vaat etti ancak çok azını yerine getirdi. Yıllık 400 bin yeni konut üretimi vaadinde gerçekleşme oranı yüzde 30’ları bile bulmadı. Ancak, konu şu ana kadar seçim kampanyalarında neredeyse hiç gündeme gelmiyor. Sol Parti dışında emlak sorununu ana gündem yapan parti yok.
Peki bu tartışmaların ışığında seçim kampanyasında herhangi bir ‘heyecan’ var mı? Şu ana kadar pek yok. Seçim kampanyası şu ana kadar nispeten ‘skandalsız’ geçti. Her zaman seviyeli konuşması ile bilinen Başbakan Scholz, şaşırtıcı bir şekilde sokak ağzı kullanmaya başladı. Birlik partilerinin adayına ‘Fritze Merz’ diye andı. Onu ‘aptalca’ şeyler söylemekle suçladı. Seçimlerin en sıradışı olayının bu olmasının temel nedeni partiler arasında Aralık ayında yapılan ‘centilmenlik anlaşması’.
CDU, CSU, SPD, Yeşiller, FDP ve Sol Parti Aralık ayında ortak bir metne imza attılar. Politikacıların kişisel veya profesyonel çevrelerine yönelik kişisel aşağılama veya saldırılardan kaçınılması ve tartışmaların saygıyla yapılması üzerinde anlaştılar. Meclisteki BSW ve AfD dışındaki tüm partilerin üzerinde ittifakla onayladığı bu tür anlaşmalar, Alman seçimlerinin neredeyse klasiklerinden birisi. Buna göre, partiler kasıtlı olarak yanlış suçlamalar ve ifadelerden kaçınacaklar. Üçüncü taraflarca ortaya atılan iddilar, doğrulanabilir kaynaklara atfedilmeden kullanılmayacak. Anlaşmaya imza atan partiler, ‘vatandaşların seçimlerini yapabilmeleri için, gerekli tüm açıklık, tartışma ve sertliğe rağmen, temel adalet ilkelerine sadık kalan bir seçim kampanyası’ taahhüdünde bulundu. Üzerinde uzlaşılan bir başka konu da, ‘her türlü aşırılığa, antisemitizme, ırkçılığa ve antidemokratik çağrılara kararlılıkla karşı çıkıyoruz’ ifadesi. BSW dışındaki tüm partiler, AfD ile veya demokratik temel düzen temelinde yer almayan partilerle işbirliği ve koalisyon yapmayacaklarını beyan etti.
Partiler, siyasi rakiplerin posterlerine zarar vermeyeceklerine dair söz verirken, internette ve sosyal ağlarda adil bir seçim kampanyası yapma taahhüdünde de bulundu. Son dönemin en dikkat çeken gelişmesi yapay zeka tarafından oluşturulan görüntüler ve videolar açıkça ‘AI tarafından oluşturulan içerik’ olarak işaretlenecek. ‘Deepfake teknolojileri’ siyasi rakipleri karalamak için asla kullanılmayacak.
Peki bu tablo karşısında seçimden sonra hangi koalisyonlar gündeme gelebilir? Şu ana kadar hiçbir parti bir koalisyon seçim kampanyası yapmadı. Sadece bazı parti liderleri kimlerle ortaklık kurmayacaklarına dair ifadeler kullanıyor. Birlik partilerinden CSU lideri Markus Söder, Yeşiller ile ittifakın mümkün olmadığını söyledi. Buna karşın Birlik Şansölye adayı Merz, Yeşiller’i dışlamıyor. SPD veya Yeşiller’le bir hükümeti olası görürken, gerekirse ve mümkünse, üçündü ortak olarak her zamanki gibi FDP’yi listeye ekliyor.
Koasliyon kurmak için öncelikle seçimin kazanılması gerekiyor. Merz sandıktan zaferle çıkacağını savunsa da, SPD bunun kesin olmadığını düşünüyor. Şansölye adayı Scholz, son üç yılın yükünü üzerinden atmaya çalışıyor ve kendini deneyimli, sağduyulu bir devlet adamı olarak sunuyor. Koalisyonlar söz konusu olduğunda renk vermese de, son hükümetin yıkılmasına yol açan FDP ile yenilenmiş bir ittifakı dışlamıyor. Yeşil Parti’nin şansölye adayı Habeck de benzer şekilde, Birlik partileri dahil tüm partiler ile koalisyona açık olduklarını beyan ediyor. Tüm partilerin üzerinde ittifak ettiği neredeyse tek konu ise asla AfD ile koalisyon kurmayacakları. Almanya iç istihbarat teşkilatı Federal Anayasa Koruma Ofisi’nin aşırı sağcı olarak sınıflandırdığı AfD, tüm koasliyon planlarının dışında
Seçim sonunda iki partili bir koalisyon imu yoksa bir hükümet için daha fazla partiye mi ihtiyaç duyulacağı büyük oranda Bundestag’a kaç partinin gireceğine bağlı. BSW, Sol ve FDP parlamentoya girerse, mecliste yedi, Özgür Seçmenler üç doğrudan seçimle parlamentoya girerse, sekiz parti olacak. Buna karşılık, parlamentoda sadece dört partinin temsil edilmesi ihtimali de yok değil.
Başarısız trafik ışığı koalisyonu, yeni federal hükümete birçok sorun bıraktı. Yeni koalisyonun en önemli görevlerinden biri, 2025 için federal bir bütçe kabul etmek olacak. O zamana kadar, geçici bütçe yönetimi uygulanacak. Anayasada yer alan ve yalnızca sınırlı miktarda yeni borç alınmasına izin veren borç freninin reform edilip edilmeyeceği en çok merak edilen konuların başında zira son hükümetin yıkılmasında bu konu temek ayrışma noktaları arasındaydı. Şansölyeliğe kim girerse girsin, karşısındaki en önemli sorun Almanya’yı ekonomik krizden çıkarmak. Alman ekonomisi 2024’te üst üste ikinci kez küçüldü. Son 20 yılda böyle bir table yaşanmamıştı. Durgunluğun ana nedenleri arasında nispeten yüksek enerji fiyatları, yüksek vergi ve harç yükü ve çok fazla bürokrasi yer alıyor.
Dış politikada, çok şey ABD Başkanı Trump’ın görev süresinin ilk haftalarında ne yapacağına bağlı. Trump, ithalatı zorlaştırmak ve bu konuda vergileri artırmak istiyor. Uzun yıllardan beri bir ihracat ülkesi olarak konumlanan Almanya, küresel bir ticaret anlaşmazlığından en çok etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Yeni hükümet, Trump’ın tercihleri sonrasında Ukrayna sorunuyla ilgili kararları çok hızlı bir şekilde almak zorunda kalacak.