2024’ün başında Almanya’da kurulan ve kurulacak iki partinin de, protesto oylarına talip olan bir çizgi izlemesi, bu yılın takip edilmesi gereken politik girişimlerinin başında geliyor.
Almanya’nın aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) artan popülaritesi, Avrupa’nın genel siyasi manzarasının bir özeti aslında. 2013’te kurulan AfD, 2023’te ilk kez bir bölge seçimini kazanınca, tüm Avrupa’da haber olmuştu. Sert, yabancı düşmanı bir tutum izleyen parti, şu anda ülke genelinde yapılan anketlerde yüzde 20’yi aşan oranla ikinci sırada yer alıyor. Sonbaharda seçim yapacak olan üç doğu eyaletinde ise açık arayla lider durumda. Başbakan Olaf Scholz’un koalisyon hükümeti Kovid, Ukrayna, yaşam pahalılığı krizi ve çevreci politikalara geçiş gibi birçok sorunlarla başa çıkmakta zorlanırken, AfD halk arasındaki güvensizlik ortamını kendi sorunlu amaçları için kullanıyor. Ekonomik sıkıntılar başta olmak üzere yaşanan tüm sorunlardan ülkede yaşayan yabancı kökenlileri sorumlu tutan popülist tavırları, ekonomik açıdan bunalan Alman halkında da karşılık buluyor. Son dönemde Avrupa’nın başka ülkelerinde olduğu gibi, Almanya’da da aşırı sağcı bir partinin iktidara ortak olma ihtimali giderek artıyor.
AfD’nin Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası hazırlanan anayasasına ciddi bir tehdit oluşturduğuna dair korkular, ülke çapında endişeleri daha da artırıyor. Geçen haftasonuda Başbakan Scholz ve Yeşiller Partili Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Potsdam’da, “demokrasiyi savunmak’’ için düzenlenen gösteriye katıldı. Gösterinin gerisinde önceki hafta yayınlanan bir haber vardı. Habere göre, Kasım ayında AfD’nin üst düzey isimlerinin diğer önde gelen aşırı sağcılarla bir araya gelerek göçmenlerin zorla kitlesel sınır dışı edilmesine yönelik bir planı tartışmıştı. Gizli toplantıda masaya gelen öneriler arasında, ‘’Alman toplumuna uyum sağlayamadıkları’’ iddia edilen göçmen kökenli Alman vatandaşlarının da sınırdışı edilmesi teklifi de vardı. İsme özel davetle girilen gizli toplantıya AfD’nin eşbaşkanı Alice Weidel’in danışmanı da katılmıştı.
Bu tür bir öneri, etnik kökene dayalı ayrımcılığı yasaklayan Alman anayasasına açıkça aykırı. AfD liderliği toplantıya mesafe koydu, ancak katılanları kınamadı. Haberi yayınlayan Correctiv haber sitesine göre, ‘yeniden göç’ (remigration) olarak adlandırılan plan, katılımcılar tarafından prensipte kabul edildi, ancak fizibilitesi konusunda şüpheler vardı. Bu endişe verici olay, bugüne kadar hep açırı uçta görülen AfD’nin yükselen oy oranları nedeniyle nasıl ana akıma doğru evrildiğini ve karanlık güçlerle olan ilişkisini ortaya koyması açısında bir uyandırma çağrısına dönüştü. Bu hafta da, ülkenin dört bir yanında yüzbinlerce insan aşırı sağ politikalara karşı tepkilerini göstermek üzere meydanlara akın etti. Aşırı soğuk havaya aldırmayan binlerce insan, ‘yükselen faşizme karşı’ dayanışma mesajı verdi. Göstericilerin taşıdığı pankartların arasında AfD’nin kapatılması çağrılarının çokluğu dikkatlerden kaçmadı.
Her ne kadar gerek halktan gerekse bazı politikacılardan AfD’nin anayasa mahkemesi tarafından yasaklanması yönünde çağrı yapılsa da, bu teklifin hayata geçirilmesi oldukça zor. Anayasa mahkemesinin parti kapatma konusundaki kıstasları, demokratik bir toplumun gerekçeleriyle uyumlu olarak, çok yüksek. Öte yandan, AfD’nin önemli bir siyasi ivme kazandığı bir dönemde kapatılması, partinin düzen karşıtı kimliğini güçlendirerek ters etki yapma riski de taşıyor. Halen parlamentoda bulunan tüm partiler, AfD ile bir koalisyona karşı olduklarını defalarca duyurdular. Ancak bu günlerde partileşme kararı alan sağcı başka bir hareket, böyle bir dışlamayı reddeden bir tutumla politika sahnesinde yer almaya hazırlanıyor.
Almanya’nın iç istihbarat teşkilatı Anayasayı Koruma Dairesi’nin eski başkanı Hans-Georg Maassen önderliğinde ‘muhafazakar-liberal’ yeni bir partinin kurulacağı açıklandı. Maassen, önceki başbakan Angela Merkel döneminde ‘aşırı sağ ile mücadelede yetersiz kaldığı’ gerekçesiyle görevden alınmıştı. Merkel’in partisi CDU’nun muhafazakar-sağ kanadına mensup olduğu iddia edilen Maassen’in AfD’nin politikalarına ılımlı baktığı yönünde söylentiler de vardı. Maassen’nin başkanlığını yaptığı ‘Muhafazakâr Değerler Birliği’ derneği, partileşme kararı aldığını açıkladı. Birlik sözcüsü, CDU’ya yakın olduğunu söylenen derneğin üyelerinin, Maassen başkanlığında partileşme kararı aldığını açıkladı. Buna göre, Maassen, en kısa zamanda ‘Muhafazakar Değerler Birliği’ adlı bir siyasi parti kurulması için gereken adımları atacak. Parti hazırlıklarına başladığını açıklayan Maassen, Değerler Birliği’nin, CDU’nun aksine, herhangi başka bir partiye yönelik ‘güvenlik duvarı’ olmadığını, Almanya’daki her türlü siyasi parti ile konuşmaya hazır olduklarını ifade etti. Her ne kadar açıkça isim vermese de, Maassen’in sözleri, AfD ile işbirliğini dışlamadığı şeklinde yorumlandı. Değerler Birliği, partinin bir an önce kurulacağını ve Eylül ayında Doğu Almanya eyaletleri Thüringen, Saksonya ve Brandenburg’da yapılacak eyalet seçimlerine katılacağını açıkladı. Değerler Birliği’nin hemen hemen üyelerinin tümünün CDU veya CSU’ya üye olduğu bildiriliyor.
Maassen’in partisi 2024’te öne çıkan ikinci yeni oluşum olacak. Yılın başında eski Sol Partili siyasetçi Sahra Wagenknecht’in adını taşıyan hareket, partileşmişti. Tümü Sol Parti’den istifa eden politikacılar ‘’Sahra Wagenknecht İttifakı– Akıl ve Adalet İçin’’ (BSW) adıyla partileştiğin açıklamıştı. Uzun süredir Sol Parti ile sorunları bulunan Wagenknecht, ‘’Alman partilerinin yelpazesini temelden değiştirmeyi’’ amaçladıklarını belirtiyor. BSW, muhafazakar-sol bir çizgi izleyecek. Sol Parti’nin aksine, BSW, politik olarak sol, ekonomik olarak muhafazakar bir politika takip edecek. BSW’nin karşı olduğu değerlerin başında Yeşiller çizgisi geliyor. BSW’nin, geleneksel olarak Sol Parti’nin güçlü olduğu Doğu Almanya eyaletlerinde yüksek oranda oy alması, AfD’nin ardından ikinci olması bekleniyor. Politik gözlemciler, Wagenknecht partisinin, protestocu seçmenlerin büyük bir kısmını çekebileceğini ve özellikle Doğu Almanya’da şu anda anketlerde güçlü olan AfD’den oy çalabileceğine inanıyor.
Sağ ve muhafazakar partiler Avrupa’nın dört bir yanında güç kazanırken, Almanya’nın da bundan azade kalması beklenemezdi. 2015’ten bu yana büyük siyasi kırılmaların yaşandığı Almanya’da önce şüpheciliğin merkezi olarak AfD siyasete başladı. Partinin, aşırı göçmenlik karşıtı bir gündem ile her geçen gün oy oranını artırdı. AfD, bir bunalmışlık yaşayan halkın, göçmen akını ve Kovid yasakları ile başlayan ardından Ukrayna savaşı ile doruğa çıkan kriz duygusunun popülist bir havalandırma kanalı haline geldi. Ardından kurulan BSW, göçmen karşıtı olmasa da, muhafazakar-sol bir çizgi öneriyor. 2024’ün başında Almanya’da kurulan ve kurulacak iki partinin de, protesto oylara talip olan bir çizgi izlemesi, bu yılın takip edilmesi gereken politik girişimlerinin başında geliyor.