Almanya, Avrupa’nın açık ara birinci, dünyanınsa en büyük üçüncü ekonomisi. Alman otomotiv sektörü ise sıklıkla Alman ekonomisinin bel kemiği olarak nitelendiriliyor. Ancak son yıllarda patlak veren ve etkileri giderek daha fazla hissedilir hâle gelen ekonomik kriz nedeniyle dünya çapında büyük bir itibara sahip Alman otomotiv sektörü büyük bir hasar aldı.
Şimdilerde ise 23 Şubat seçimlerine kısa bir süre kala sektör temsilcilerinin umutları yeşeriyor. Alman otomobil üreticileri yaşadıkları krizden, kısa süre önce dağılan Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve liberal eğilimli Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan üçlü koalisyonu sorumlu tutuyor.
DW’nin haberine göre, Alman hükümetinin izlediği elektrikli araçların teşvik edilmesini baz alan politika, otomotiv sektörünü derinden etkiledi. Siyasetin, dünyada birer marka hâline gelmiş, onlarca yıldır üretilen içten yanmalı motorlardan hızlı bir biçimde elektrikli motorlara geçmeyi gerekli kılması üreticileri sıkıntıya soktu. Buna, izlenen siyasetin tüketici nezdinde de kayda değer bir karşılık bulmaması eklenince, işler iyice zora girdi. Bardağı taşıran son damla, ekonomik sorunlar yaşayan koalisyon hükümetinin elektrikli araç satın alan tüketicilere sağlanan mali destekleri iptal etmesi oldu.
Frankfurtlu bağımsız otomotiv uzmanı Jürgen Pieper, diğer birçok uzman gibi, son yıllarda otomobil üreticilerinde ve müşterilerde büyük bir güvensizlik hissinin oluştuğuna dikkat çekiyor. Önce elektrikli araç satışını teşvik edip sonra destekleri çeken hükümeti eleştiren Pieper, devletin “elektromobilite konusunda açık bir çizgiye sahip olmamasının” büyük bir sorun teşkil ettiğini vurguluyor.
Kiel merkezli Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nden (IfW) Dirk Dohse de Pieper ile hemfikir. DW’ye yaptığı açıklamada “devletin elektrikli araçlara sağladığı teşviklerdeki gelgitlerden” şikayet eden Dohse, tüketicilere sağlanan “çevre desteğinin kısa vadede ortadan kaldırılmasının” güvensizliği pekiştirdiğini ifade ediyor. Dohse, otomotiv endüstrisinin hâlihazırda “yüksek enerji maliyetleri ve aşırı bürokrasi” nedeniyle zaten sıkıntı içerisinde olduğuna dikkat çekiyor.
Sektörü temsil eden en önemli kuruluş olan Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA) ise Alman otomobil üreticilerinin yaşadığı en büyük sorunun, Almanya’nın bir ekonomi merkezi olarak giderek güç kaybetmesi olduğu görüşünde. Bu şartlar altında şirketlerin rekabet gücünün giderek ortadan kaybolduğundan yakınan VDA, Almanya’nın bir endüstri merkezi olarak çekici kalması için çaba sarf edilmesi gerektiğini söylüyor.
VDA, “Berlin ve Brüksel, bir ekonomi merkezi olarak Almanya’yı yeniden dünyanın zirvesine taşımalı. Bunun için de ucuz enerji ve daha az regülasyon ve daha az bürokrasinin yanı sıra rekabet kabiliyetine sahip bir vergi sistemine ihtiyaç var” görüşünü aktarıyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) bu çerçevedeki etkisine dikkat çeken Dirk Dohse, “İklim kuralları AB’den geliyor. Alman hükümetinin bu konuda etkisi sınırlı” diyor. Ancak Dohse’ye göre yaşananların tek sorumlusu devlet değil. Otomotiv sektörünün de eleştirilmeyi hak ettiğini söyleyen Dohse, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Gerekli yapısal uyum adımlarını hayata geçirme işi çok uzun sürdü. Bunun sonucu olarak kâr marjları ciddi biçimde azaldı. Alman şirketler, güçlü yazılım ortaklarıyla iş birliğine girişmekte çok geç kaldı. Bunun sonucu olarak Alman otomobil üreticileri, elektrikli araç pazarında gerçek bir oyuncu değil.”
Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’yı işgalinin ardından Rusya-Batı ilişkilerinin giderek bozulması ve getirilen yaptırımlar, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin Rus enerjisine ne kadar da bağımlı olduğunu gözler önüne sermişti. Rusya’ya getirilen yaptırımlar ve Rus enerjisine alternatif arayışları, Almanya genelinde enerji fiyatlarının ciddi biçimde artmasına yol açtı. Enerji fiyatlarındaki olağanüstü artıştan yalnızca tüketiciler değil, endüstri de mustarip.
Dirk Dohse için elektro mobiliteye geçiş sürecinde sorunun çözümü çok açık. Tüketicilerin elektrikli araç satın almaya yanaşmamasının ana nedeninin söz konusu araçların menzil sorunu olmasına atıfta bulunan Dohse, “Öncelik, şarj istasyonu altyapısının hızlı bir biçimde inşa edilmesi ve elektrikli araç satın alan kişilerin planlama güvenliği olmalı” diyor.
Elektrikli araçlar için geçmişte mevcut olan teşvik ve yardımların yeniden hayata geçirilmesinin gerekli olup olmadığı konusunda farklı meşru görüşler olduğunu söyleyen Dohse, hükümetin attığı adımları eleştirerek, “Önemli olan, kuralların açık ve şeffaf olması ve önceden belirlenen bir süre zarfı için geçerli olması” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Yeni teknolojiler konusunda açık bir tutum benimsenmesi ve bu tutumdan vazgeçilmemesi” gerektiğini vurgulayan Jürgen Pieper da devletin farklı teknolojik çözümlere açık olması gerektiği görüşünde. Pieper, siyasetin “net niceliksel hedefler belirlemesi ama bu hedeflere nasıl ulaşılacağı işini endüstriye bırakması” gerektiğini ifade ediyor.
Almanya’da otomotiv endüstrisi ile siyaset arasında son derece yakın ilişkiler mevcut olduğu bir sır değil. Yalnızca federal değil, aynı zamanda eyalet düzeyinde de ciddi karşılıklı bağımlılık durumları mevcut. Otomobil üreticileri, yerel düzeyde, ucuz vergi tarifelerinden büyük fayda sağlıyor. Eyalet düzeyinde izlenen siyaset için, otomotiv sektörünün sağladığı istihdam imkanı, hayati önem ve korunmaya değer bir nitelik taşıyor.
Örneğin SPD’nin iktidarda olduğu Aşağı Saksonya eyaletinde söz konusu bağlar, son derece açık: Eyalette hükümet, Alman otomotiv devi Volkswagen’ın denetleme kurulunun bir üyesi. Mercedes-Benz ve Porsche gibi devlere ev sahipliği yapan ve Yeşiller partili başbakanın iktidarda olduğu Baden-Württemberg ve BMW’nin memleketi olan ve onlarca yıldır muhafazakâr Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) tarafından yönetilen Bavyera’da da otomotiv sektörü-siyaset ilişkileri oldukça derin.
Almanya’nın federal yapısı çerçevesinde federal hükümet, eyaletler ve yerel yönetimlerin birbirleri üzerinde etki sahibi olması nedeniyle, Almanya’da yapılan tüm seçimler, otomotiv sektörü için her zaman büyük önem taşıyor. Dolayısıyla Alman otomotiv şirketlerinin hiçbiri siyasetçileri görmezden gelemiyor. Aynı zamanda üreticilerin, seçim sonrasında oluşacak yeni hükümet üzerinde etkili olabilmek için, her türlü siyasi ihtimale hazırlıklı olması gerekiyor.
Öte yandan otomotiv sektörünün dikkate alması gereken tek siyaset, Berlin ve Brüksel’inki değil. Dünya ve Avrupa’da ekonominin gidişatı üzerinde doğrudan etkiye sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) dört yılda bir değişen başkanının izlediği rota da otomotiv sektörü için hayati önem taşıyor.
Jürgen Pieper, “Önce Amerika” sloganıyla hareket eden Donald Trump yönetiminin gelecek dört yılda izleyeceği politikaların da Alman otomotiv sektörünün akıbeti üzerinde belirleyici olduğuna dikkat çekiyor:
“Ekonomik kriz ve Trump hükümetinin yüksek gümrük vergileri gibi biçimlerde bize uygulaması muhtemel olan baskı çerçevesinde, yeni Alman hükümeti, Alman otomotiv endüstrisinin hayatını kolaylaştırmak için çaba sarf edebilir.”
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Pieper, bu çerçevede, 2035 yılından itibaren planlanan hedeften cayarak, içten yanmalı motora sahip yeni araçların satışının yasaklanmasının ertelenmesi veya elektrikli veya hibrit araçlara sağlanan mali teşviklerin yeniden yürürlüğe konmasının ihtimaller dahilinde olduğu görüşünde.
23 Şubat seçiminden sonra yeni hükümetin görevi devralmasıyla birlikte Almanya’nın her halükârda yepyeni bir endüstri politikası izleyeceğini öngören Pieper, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Çok büyük ihtimalle Hristiyan Birlik (CDU/CSU) ya SPD ile ya da Yeşiller ile kuracağı bir koalisyon hükümeti göreceğiz. Eğer ilki gerçekleşirse, içten yanmalı motor yasağı 2040 yılına ertelenecektir. Eğer ikincisi gerçekleşirse, yasak muhtemelen ertelenmez.”