Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan (FOTOĞRAF: ARIS MESSINIS / AFP)
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Gül yaptığı açıklamasında Erdoğan’a seslenerek geçmişte yaşanan sıkıntıları hatırlattı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması toplumda infiale yol açarken AKP çevresinde de çatlağa yol açtı. Eski Cumhurbaşkanı ve AKP kurucularından Abdullah Gül’den de bir tepki geldi. Karar yazarı Mehmet Ocaktan’ın köşesinde paylaştığı açıklamaya göre Gül, Erdoğan’a geçmişte yaşadığı süreçleri hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:
“Vaktiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve şahsıma yapılan haksızlıkları kamu vicdanının nasıl kabul etmediğini hatırlayalım. Benzer yanlışlıklar halkın iradesiyle belediye başkanı seçilmiş olan Ekrem İmamoğlu’na da yapılmamalı.”
Ocaktan, Karar’daki köşesinde, “Ben de bu vesileyle Gül’ün kapısını çaldım ve Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla hepimizi endişelendiren son gelişmelerini değerlendirmesini istedim.” diyerek şu ifadeleri aktardı:
Bütün kritik ve kriz dönemlerinde hep makuliyet çizgisini temsil eden Abdullah Gül, Ekrem İmamoğlu’na reva görülen uygulamayı merkeze alarak ekonomiden dış politikaya, hukuktan ‘terörsüz Türkiye’ hedefine ve de insanlığı utanca boğan Gazze katliamına kadar kadar pek çok alanda önemli mesajlar verdi.
Genel anlamda bakıldığında Gül’ün değerlendirmeleri, temel Türkiye’nin sorunları ve çözüm noktasında bir bakıma ufuk turu niteliği taşıyor. Ancak benim açımdan öne çıkan iki nokta var ki bunlar hepimiz için hayati bir önem taşıyor. Gül’ün altını çizdiği iki önemli nokta özetle şöyle:
1-Vaktiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ve şahsıma yapılanlar, Ekrem İmamoğlu’na da yapılmamalı.
2-Eğer hukuk ve hakkaniyet kaybedilirse, Türkiye kaybeder.
İnanıyorum ki Abdullah Gül’ün değerlendirmesi, içinden geçtiğimiz kabus dolu günlerin biraz olsun anlaşılmasına önemli katkı sağlayacaktır. Açıklamanın tamamını aynen sunuyorum:
“Son günlerde İstanbul Belediye Başkanı ve beraberinde birçok kişinin gözaltına alınmasıyla başlayan süreci yakından endişeyle izliyorum.
Türkiye içinde olduğu gibi Türkiye dışında, yabancı basında da geniş yankı bulan bu sürece gelinmesi gerçekten üzüntü verici.
Halbuki içeride, ekonomik reform programına olan güven giderek artmışken, çok büyük problemlerle devir alınan ekonomide, sorunlara rağmen bir toparlanmadan bahsedebiliyorduk. Tekrar güven ortamı oluşmaya başlamıştı.
Yine içeride siyasi anlamda kritik gelişmelerin içinden geçtiğimiz bir döneme girdiğimiz malum. Uzlaşı ve diyalog dilini yakalamak üzereydik.
Tarihi bir adım olan “barış sürecini” desteklediğimi daha önce açıkça beyan etmiştim.
Çok cesurca başlatılan bu süreçte, sabırlı bir şekilde stratejik adımlar atılarak 4o yıllı aşkın süregelen bir problemin aşılabilmesi ihtimali hepimizi şüphesiz heyecanlandırdı. İçimizi umutla doldurdu.
Dış politika anlamında, ne kadar stratejik bir jeopolitik öneme sahip olduğumuzu Avrupa ve ötesi sonunda yeniden kavrayabildi.
Gerek Suriye’deki yeni yönetimle ilişkilerimiz gerekse Filistinli kardeşlerimizin uğradığı mezalime ilişkin Arap ülkelerinden bile fazla çıkardığımız sesimiz sağlam duruşumuzun göstergesi. Bu konularda sürdürülebilir çözüm arayışlarının önemli bir parçasıyız.
Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesine yönelik önemli aktörlerden biri olduğumuzu biz değil tüm Avrupa ve dünya söylemeye başladı. Bu konuda Avrupa’da gerçekleştirilen kilit konferanslarının en önemli davetlileri arasında yerimizi aldık.
Bundan da öte, ABD’nin Avrupa güvenliğinin sağlanmasında geri çekilmeye başladığı bir dönemde, yeniden şekillenmekte olan Avrupa güvenlik mimarisinin en mühim saç ayaklarından biri olduğumuz aşikar.
Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin yeniden canlanması için karşılıklı elverişli şartların da oluştuğunu görüyoruz.
Ancak her zaman dediğim gibi evimizin içi sağlam olursa bu gücümüzü dışarıya yansıtabiliriz. Yoksa önümüze çıkan tarihi fırsatı kaçırırız.
Son günlerde evimizin içinde maalesef bir türbülans baş gösterdi.
Daha bir sonraki seçimlere 3 seneye yakın zaman varken, bazı sorunlar siyasi diyalogla ve formüllerle çözülebilecekken böyle bir çalkantı içinde kalmak bizi ileriye götürmez.
Vaktiyle Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve şahsıma yapılan haksızlıkları kamu vicdanının nasıl kabul etmediğini hatırlayalım. Benzer yanlışlıklar halkın iradesiyle belediye başkanı seçilmiş olan Ekrem İmamoğlu’na da yapılmamalı.
Saati geriye alma, benzer sıkıntıları tekrar yaşama lüksümüz yok. Buna zemin hazırlayacak girişimlere de hiç gerek yoktu.
Bu tür çalkantılar, Türkiye’de hiçbir kesime ne iktidara ne de muhalefete hayır getirmedi, getirmez de. Hukuk ve hakkaniyeti kaybetmemeliyiz. Yoksa Türkiye kaybeder.
Elbette ki yargıya konu olan meseleler usulünce ele alınmalı. Bunun da evrensel ilkelere yakışır olması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Vaktiyle yaptığımız hukuki reformların bunun için olduğunu hatırlayalım.
Aksi halde bugünün sorunları, yarının yükü olarak karşımıza çıkar. Karşılıklı taktiksel atılan adımlar uzun vadede yolumuza taş olur.
İktidar ve muhalefet arasında gerginliğin tırmanmasının hiçbir faydası yok. Böyle bir durum sürdürülebilir de değil.
Dolayısıyla bir sonraki seçimlere bu kadar süre varken, çatışma dili hakim bir siyaset izlemek yersiz olur. Yarının ne getireceğini şimdiden bilemeyiz.
Vatandaşları galeyana getirecek hamlelerden tabii ki kaçınılmalı. Bu dikkatli bir şekilde yapılırken, vatandaşların haber alma özgürlüğü de daraltılmamalı.
Bugün yaşananların ekonomiden dış politikaya Türkiye’nin yakın ve uzak geleceği için olabilecek etkileri iyi hesaplanmalı.
Dolaylısıyla bu gerginliğin bir an önce yatıştırılmasına ihtiyaç bulunuyor.
Uzayabilecek ve çıkmaza sürüklenebilecek yargılamalardan kaçınılması önemli. Bu sürecin maksimalist bir anlayış içermemesi gerekir.
Daha önce, tüm ülke olarak özveriyle yerine getirdiğimiz Kopenhag ve Maastricht kriterlerini, “Ankara” kriterleri şeklinde yeniden canlandırmanın zamanı.
Siyasi ve ekonomik olarak canlandıracağımız reformlarla rüşvet, çeteleşme, şeffaflık ya da hesap verilebilirlikte kusur gibi bugünümüzde yeri olmaması gereken konuların önüne otomatik geçilecektir.
Dünyanın ve bölgemizin içinden geçtiği bu çetrefilli süreçte evimizin içinde kutuplaşmanın zamanı değil.
Ortak amacın hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler kapsamında Türkiye’yi daha ileriye taşımak olduğunu biliyoruz. Unutmayalım ki bunun dışındaki yollar Türkiye’ye ne mutluluk ne de refah getirir.”
Eski AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a operasyon nedeniyle tepki gösterdi.
Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Kocabıyık, “Recep Tayyip Erdoğan… Geleceğin yer burası mıydı? Biz bunlar için mi mücadele ettik? Bunun için mi mahkemelerde süründük yıllarca? Sen aslında kendine darbe yaptın haberin yok!” ifadelerini kullandı.