İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, parti içindeki ön seçim çalışmalarına İzmir’den başladı. İmamoğlu, konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdağan’ı hedef alark, “Daha önce yaşattığım gibi, son yenilgiyi de tadacak, evine gideceksin!” şeklinde konuştu
İmamoğlu’nun konuşması özetle söyle:
“Millet iradesini temsil eden muhalefet siyasi parti yöneticileri, hatta genel başkanları, belediye başkanları, yerel yöneticileri, belediye çalışanları zulüm altındadır. Bu zulmü yapanlar Cumhuriyet Halk Partisi’ne, sevgili dostlarım bakın burası çok önemli, bu zulmü yapanlar Cumhuriyet Halk Partisi’ne boyun eğdirerek millete de boyun eğdiriyoruz diye düşünüyorlar. Ama ne biz ne bu aziz millet boyun eğer mi? Boyun eğecek göz sizde var mı? Milletimiz boyun eğer mi? Cumhuriyet Halk Partisi zulmün değil, yalnızca ve yalnızca milletin iradesi karşısında boyun eğer.
Ve ön seçimde bu gerçeği hep birlikte göstereceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin zulme karşı tek yürek, tek bilek olduğunu hep birlikte göstereceğiz. O bir avuç insanın, bu zalimliği yapan insanların uykularını kaçıracağız, uykularını! Uykularını kaçıracağız. Partimizin bütün üyeleri, bütün yöneticileri yapacağımız ön seçimin bugünkü koşullar altındaki önemini tüm boyutlarıyla her biriniz, her bir üyemiz anlamalı ve hissetmeli ve her üyenin kapısını çalmalısınız. Her üyeyi aramalısınız. “Kalkın ayağa!” demelisiniz. “Milletimizin size ihtiyacı var. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin ön seçiminde bir oyumu kullanacağım ve bu iktidara karşı duruşumu göstereceğim.” demelisiniz. Bunu yapmaya hazır mıyız? Benim bu konuda hiçbir kuşkum yok. Biliyorum ki söz konusu bu ülkenin varlığı ve geleceği olduğunda Cumhuriyet Halk Partililer bütün teferruatları bir yana bırakır, omuz omuza verir, küskünlükleri unutur, kırgınlıkları unutur, “Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır.” der, partisine ve ülkesine sahip çıkar. Bu bozuk düzeni değiştirme yolunda en büyük sorumluluk her zaman olduğu gibi sizlere, bizlere yani Cumhuriyet Halk Partililere düşmüştür. Omuzlarımızdadır bu yük. Hep birlikte kol kola vererek bu yükü taşımaya hazır mıyız?”
İşte sevgili dostlarım, başarıya ancak her aşaması en geniş uzlaşmayla belirlenen, ilkeli, önemli bir dayanışmayla, erdemli bir dayanışmayla, inançlı bir dayanışmayla ulaşabiliriz. Partimizin gerçekleştireceği ön seçim sevgili dostlarım, ortak aklın, uzlaşmanın ve dayanışmanın o güçlü adımı olacak. Bakın, bu devrim gibi kararı alan Genel Başkanımıza, bütün merkez yöneticilerimize yürekten teşekkür ediyorum. Buradan Özgür Özel’i, değerli Genel Başkanımızı ve bu kararın altına imza atan bütün yöneticileri tebrik ediyorum. Beni bu yola çıkaran Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi grubundaki bütün milletvekillerime teşekkür ediyorum. Ön seçimde, işte bize emanet olan, hepinize emanet olan ön seçimde ortaya koyacağımız irade bu bozuk düzeni değiştirmek isteyen herkese uzatılmış onurlu, güçlü bir dost eli olacak. Sizlerin elleri, 1 milyon 700 binin üzerinde üyesi olan Cumhuriyet Halk Partililerin elleri önümüzdeki zaman diliminde on milyonlarca vatandaşımızın elini sıkacak. O sıcacık elinizi milletimizin her ferdine uzatmaya hazır mısınız?
Sevgili dostlarım, zulme karşı adaletin, vicdanın, iyiliğin yanında saf tutan herkesle bir olacağız. Partizanlığı silip atacağız bu memleketten. Bu zor günleri hep birlikte aşacağız. Ön seçimde, ön seçimde, bakın burası çok değerli, partimiz bir kurtarıcı belirlemiyor. Bir kurtarıcı belirlemeyecek. 23 Mart’ta partimizin güçlü iradesini ortaya koyacağız. Benim bütün gücüm sizden geliyor. Bana güç vermeye hazır mısınız? Benim bütün cesaretim sizden geliyor. Cesaret vermeye hazır mısınız? İşte karşınızda sizin cesaretiniz, karşınızda sizin gücünüz, karşınızda sizin kararlılığınız. 23 Mart’ta işte o iradeniz ortaya koyacağız ve bu ülkenin tüm cumhuriyetçilerine, demokratlarına, yurtseverlerine dönüp diyeceğiz ki: “Kurtuluş yok tek başına, haydi hep birlikte görev başına!” diyeceğiz. Sevgili dostlarım, muhakkak başaracağız. Hep birlikte başaracağız. Ben gelecek güzel günlere yürekten inanıyorum. Yaradan bana çok güzel şeyler lütfetti. İnandım mı oluyor. Allah’ıma şükürler olsun. Bu sefer inandığım bu yolculuk, en güçlü inançla yürüyeceğim yolculuk, en güçlü inançla yürüyeceğim yolculuk.
‘HEP BİRLİKTE KOLLARI SIVAYACAĞIZ’
Bugün çıktığım yolculuğun sonundaki bugün çıktığım yolculuğun sonundaki o güneşli, umutlu sabahı şimdiden hissediyorum. Pırıl pırıl bir güneş. Pırıl pırıl. Bu cennet vatanımın üstündeki kara bulutları dağıtıp atmışsınız. O gün, o gün, buradan söylüyorum, o gün seçim kazanmanın değil, milletçe birliğimizi, geleceğimizi kazanmanın mutluluğunu yaşayacağız. O gün bir avuç insanın dışında herkes, “Çok şükür, çok şükür, o devir bitti.” diyecek. “Çok şükür!” diyecek. Bakın, sevgili dostlarım belki kimi avazı çıktığı kadar söyleyecek, kimi içinden söyleyecek. O kalbinden de söylese canım ona kurban ama herkes, Edip Akbayram’a buradan rahmet diliyorum. Buradan onu alkışlıyorum. Herkes, sevgili dostlarım, herkes ülkeyi bu kadar yoran, bu kadar geren, millete bu kadar büyük acılar yaşatan bir devrin sona ermesinin verdiği huzuru hissedecek. Sonra 1 dakika bile kaybetmeden, az önce bana yaptırdınız ya, bir de şu kravatı çıkarayım. Hep birlikte kolları sıvayacağız, hep birlikte. Hep birlikte ceketimizi çıkaracağız. Milletin hakkını millete vereceğiz. Milletimiz bu ülkenin ve devletin tek sahibi olduğunu güçlü bir şekilde hissedecek, yaşayacak. Bu ülke bizim, bizim! Bu memleketin her nimeti bizim, 86 milyon insanın. Bir kişinin değil! Millet herkesten büyük!
O günden itibaren devletin bütün yöneticileri, her birimiz vatandaş karşısında haddini, hudutunu bilecek. O günden sonra şu ya da partinin, bu partinin evlatları değil, milletin evlatları bu ülkeyi yönetecek. Eş, dost, akraba değil, eş, dost, akraba değil, o günden sonra şu ya da bu şahsın, şu ya da bu partinin eşi, dostu değil, milletin evlatları, milletin ortak çıkarlarına uygun olarak yolunu belirleyecek. Partizanlığı söküp atmaya hazır mıyız? Bu partizanlık belasından kurtulmaya hazır mıyız? Bakın, burada daha önce anlattım. Sevgili dostlarım, daha önce anlattım. Buradan da anlatayım. 2009 yılından beri alın teri dökerek bir idealle yola çıktım. “Görevini en iyi yapan milletinin en çok sevgisini kazanır, öyle değil mi?” Ben, “Görevimi en iyi yapan olacağım.” diye ilçe başkanı olmanın gururunu, onurunu yaşadım bu partide. Partimizde o görevi yaptıktan sonra tesadüf odur ki yine bir ön seçimle ilçemde ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi’ni iktidar yapmanın onurunu yaşadım.
Ben, o partizanlığı zihnimden, kafamdan söküp atan bir kardeşinizim. Ben ne istiyorum, biliyor musunuz? Devlet artık ortak aklıyla milletin ortak değer ve hayallerine uygun olarak hareket etsin. Türkiyemiz, canım ülkemiz adaletin, eşitliğin, kardeşliğin gücüyle büyüsün, zenginleşsin, özgürleşsin. Ülkemizin dört bir yanı gibi İzmir’i ve Ege Bölgesi’ni de hep birlikte hak ettiği değere kavuşturalım.
Yahu, bir ülke yönetimi, bir ülke yönetimi… Bir ülke yönetimi ona oy vermiyor diye belediyeyi düşman edinir mi? Ya da belediyeyi işini yapmak için engeller mi? Ben, ben bunu 11 senedir yaşıyorum. Burada, yahu, ben ülkemi yöneten biri olacağım, İzmir’i de Allah göstermez bize öyle bir şeyi de başka bir parti yönetecek. Ben ona rağmen derim ki: “Ona yardımcı olmalıyım. Onun işini desteklemeliyim.
Aynı şeyi Manisa için, aynı şeyi Aydın için, aynı şeyi Denizli için, aynı şeyi Muğla için ama bunlar öyle değil. Kendinden değilsen sen onun düşmanısın. Bu milleti bu anlamda birbirinden uzaklaştıran bir iktidarla karşı karşıyayız. Onun için ben diyorum ki: “Öyle bir dönem başlayacak ki İzmir ve tüm Ege imparatorluk mirasımızın da cumhuriyetimizin, ışığımızın da nadide bir parçası olduğunu bilinçle” bakın, bu güzel coğrafyada daha 19. yüzyılda ilk demir yolu bu bölgede açıldı. Biliyorsunuz, değil mi? Tarıma dayalı sanayi burada uç verdi. Anadolu’nun dünya ile ticari bütünleşmesi burada gerçekleşti. Ulu Önder Atatürkhenüz kurtuluşu cumhuriyetle taçlandırmadan önce İktisat Kongresi’ni burada topladı. Milli ekonominin ilk tohumları burada atıldı. İzmir, cumhuriyet tarihimizin hemen her devrinde ülke ekonomisinin dinamosuydu, en önemli dinamolarından birisi oldu. Türkiye’nin dünyaya açılan en önemli kapılarından biri oldu. İzmir aynı zamanda bir işçi şehridir, çiftçi şehridir. İzmir çok canlı bir üretim merkezidir. Yani sen yeter ki rahat bırak, ya o kendiliğinden parlar zaten, pırıl pırıl parlar. Yeter ki, yeter ki gölge etme. Ne yazık ki, ne yazık ki güzel İzmir 20 küsur senedir ülkeyi yöneten akıl tarafından ayrımcılığa uğruyor. İzmir’in bereketi kurutulmak isteniyor, önü kapatılıyor, ihmal ediliyor. İzmir cezalandırılıyor. Bu ülkenin bütünlüğüne, birliğine, cumhuriyetin kazanımlarına kayıtsız şartsız sahip çıktığı için yüreğindeki kocaman Atatürk sevgisi hiç eksilmediği için İzmir’in ışığını söndürmek istiyorlar.
Ya böyle bir akıl olabilir mi? Bakın, sevgili dostlarım, bizler, bizler aldığımız devlet terbiyesiyle Diyarbakır’a da İzmir’e de Adana’ya da Trabzon’a da ülkenin her yanına aynı gözle, aynı vicdanla, aynı sevgi ve şefkatle bakan bir iktidar olacağız. Bir anne, bir baba evladını ayırabilir mi? Bu mümkün mü? İşte devlet şehrine, vatandaşlarına, kurumuna, her ortamına böyle bakar. Bu anlayışla İzmir’i ve Ege Bölgesi’ni üretimin, zenginliğin, bilimin merkezi yapacağız. Gençliğiyle, dinamizmiyle, enerjisiyle öne çıkan bu bölgenin ekonomisini geleneksel sektörleri ve dünyanın girmekte olduğu yeni sanayi devriminin gereklerini de gözeterek hep birlikte bu şehrin ve bu bölgenin zeki insanlarıyla, ortak akılla planlayacağız.
Milletimiz gösterecek. Onlarla oturup konuşacağız, onlarla çalışacağız. Yolumuzu milletimizle belirleyeceğiz. Gözümüz, gönlümüz hep millette olacak. İcraatçı karakterimizle bu ülkenin ekonomisine büyük bir güç ve ivme kazandıracağız. Halkçı karakterimizle sosyal adalet ve refahta milletimize çağ atlatacağız. Sevgili hemşehrilerim, ancak asla “Her şeyi ben bilirim, ben ne dersem o olur.” asla demeyeceğiz. Bu kibir ve bu akıl dışı anlayışı memleketin içinden söküp atacağız, devletimizin uygulamalarından, hafızasından söküp atacağız. Tek adamlığın, partizanlığın gölgesi bile düşmeyecek devlete. Yöneticiler şeffaf olacak, yöneticiler gerektiğinde hesap verecek, yöneticiler kamuya hizmet sunma ahlakıyla hareket edecek. Bu söylediklerim, sevgili hemşehrilerim, temelsiz, kayıtsız, soyut vaatler değildir. Hepinize buradan icraatçılık vadediyorum çünkü nasıl yapılır iyi biliyorum. Türkiye’nin büyük bir modeli, tam bir özeti olan İstanbul’da 6 yıldır sergilediğimiz performans ortada. Türkiye tarihinde hiçbir dönem hiçbir şehirde görülmemiş düzeyde metro hatlarına, altyapı yatırımlarına, sosyal konutlara, birçok projelere imza attık.
Sevgili dostlarım, Halkçılık vaadediyorum çünkü çok iyi biliyorum nasıl yapılır. Sosyal adaleti sağlamak, kamu yararını koruyup geliştirmek, vatandaşları piyasanın acımasız şartlarına mahkum bırakmamak için yaptıklarımız saymakla bitmez. Bütün belediye başkanlarımızla yaptık. Onun için halkçılık vaat ediyoruz. Şeffaflık vaat ediyoruz. İstanbul’da, İstanbul’da işe alımlarda, İstanbul’da meclis toplantılarımızda, her yıl bütçe değerlendirmelerimizde hep şeffaflığı gözettik. Attığımız her adımın hesabını çıkıp İstanbullulara yürek açıklığıyla verdik, tüm açıkla, dersimiz bu, görevimiz bu. Artık Türkiye’de kapalı kapılar ardında işleyen mülakatlar yapmadık. Asla hesap vermeyen olmadık. Hesap sorulmayan yöneticilerinin devrini bitirme vakti gelmiştir. Partizanlıktan, ayrımcılıktan tamamen arındırılmış adil bir yönetim vaat ediyoruz. Böyle bir anlayış hayata nasıl geçirilir iyi biliyoruz. Partisi, inancı, yaşam tarzı dolayısıyla dışlanmak, ayrımcılığa uğramak, tek bir kişi ya da kurum bunu yaşamayacak. Sevgili dostlar, bugün benim için çok özel bir gün. Ben önce aday, sonra cumhurbaşkanı olma iddiasıyla yola çıkıyorum. Elbette, odalarını bile sayamayacağımız, sayamayacağımız, söylemeye bile utanacağımız bir sarayda oturup ülkeyi yönetmek gibi bir hayalimiz yok. Ben bir makama değil, zorlu bir mücadeleye adayım. Tek derdim ve hayalim bu iktidarın yerle bir ettiği devlet yapısını, ekonomiyi, demokrasiyi, hukuku, eğitimi, sağlığı sizlerle birlikte inşa etmek.”
Devleti bir avuç insanın çıkarının değil, milletin bekçisi haline getirmek… Bunu nasıl yapabiliriz? Hep birlikte yapabiliriz. Hep birlikte başarabiliriz. İşte bu mücadelenin en çalışkan neferi olma iddiasıyla partimin ve milletimizin Cumhurbaşkanı adayı olmaya talibim dostlarım. Bu amaçla, bu amaçla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun sevgili hanımefendiler. Bugün buraya gelmeden atamızın, Atatürk’ümüzün annesini, Zübeyde Annemizi emanet ettiği bu şehirden yola çıkarken Zübeyde Annemizin kabrini ziyaret ettim, dua ettim. “Allah’ım o güzel anneye ve onun evladı atamıza, Atatürk’e bizi mahcup etmesin.” Bunun benim için anlamı büyük. Emeğin, emeğin ve kadının değerini bilmeyen hiçbir siyasi hareketten bu ülkeye fayda gelmez. Kadınları kendisiyle eşit kabul etmeyen, kadınların günlük hayatta yaşadıkları eşitsizliklerden, haksızlıkların çözümünü öncelikli görevi olarak görmeyen, kadınları her düzeydeki yönetim biriminde eşit temsili hedeflemeyen hiçbir siyasetçiden bu ülkeye fayda gelmez kardeşim.
O bakımdan mücadelenin, mücadelenin en büyük eşiği kadınların varlığıdır. Etkisi arttıkça biliyorum ki başarıya daha çok yaklaşacağız. Hanımefendiler, hazır mıyız? Hanımefendiler, hep beraber koşmaya hazır mıyız? Sevgili dostlar, konuşmamın son bölümüne geçmeden biraz dertleşeceğim. Bu bölümü İzmir’de dertleşmenin de benim için önemli bir önemi vardır. İktidar zalimliğine yeni bir sayfa ekledi. Dün öğrendim ki aralarında kimi yol arkadaşım, kimi tanıdığım, kimi hiç tanımadığım insanların mal varlıklarına, banka hesaplarına el koymuşlar. Dedim ya, aralarında tanımadıklarım da var. Herhâlde selam verdim diye ya da bana geçerken dokundu diye onları da yaktılar. Her geçen gün, her saat, günde 20 saat çalışıyorum. Her geçen gün bana ve arkadaşlarıma yeni bir saldırı uyduruyorlar. Son günlerde sizlerin karşısına çıkarak defalarca söylediğim bir şey var: Bu haktan ve hukuktan nasibini almamışların, bu iş bilmezlerin, bu makam ve mevkiye esir olmuşların hiçbir saldırısından korkmadım, korkmuyorum. Korkmadım, korkmuyorum, korkmayacağım. Sevgili dostlarım, benim yürüdüğüm bu yolda ben önce yüce Allah’a, sonra milletime güveniyorum.
Kumpaslarla, kirli tezgahlarla, entrikalarla, fitneyle, fesatla kurdukları oyunu sizlere söz veriyorum başlarına yıkacağız, başlarına. Başlarına yıkacağız! Sanıyorlar ki bu insanların, sanıyorlar ki malına, mülküne, parasına çökerlerse korkarız, kaçarız. Sanıyorlar ki onların zulmünden yılarız, milletimizi yarı yolda bırakırız. Sanıyorlar ki ben yalnız kalacağım. Yahu, yahu siz 10-15 kişinin malına, mülküne el koyarak beni yalnız bırakacağınızı mı düşünüyorsunuz? Millet benimle, millet! Millet benimle!
Millet benimle! Bunlar körleşmiş. Bunlar körleşmiş. Varsa yoksa koltuk. O koltuk senin mi? O koltuk milletin. O koltuk Türkiye Cumhuriyeti’nin. O koltuk bir saltanatın değil ha. O koltuk, o koltuk bir ailenin değil, milletin evlatlarının, sizin, sizin! Hanımefendiler, beyefendiler, hepinizin! Ey ilgili şahıs, o biliyor kendini, seni gidi seni…
Kafanı kuma gömerek gerçeklerden kaçamazsın. Gerçekler seni kovalıyor. Gerçekler senin peşinde. Bir yere kadar kaçabilirsin ama kurtulamazsın. Sanıyor ki ben sineceğim. Sanıyor ki ben korkup kaçacağım. Bakın, bu mübarek Ramazan gününde söylüyorum, ey ilgili şahıs, sana kötü bir haberim var. Vallahi de billahi de tallahi de rüyalarından çıkmayacağım. Korkmayacağım, sinmeyeceğim! Sen beni bir köşeye çekilip susacağımı zannediyorsun. Bakın, ben birilerinin yaptığı gibi şantaj, montaj demiyorum ha. Birilerinin yaptığı gibi, sevgili dostlarım, dış güçler, örgütler, şebekeler, dış sermaye, bilmem ne, falan demiyorum. Daha net bir şey söylüyorum. Eğer benim arkadaşlarım en ufak bir haksızlığa veya hukuksuzluğa karışmışsa gelin bütün dosyaları açın, bütün belgeleri paylaşın, açıkça kamuoyunun önüne koyun.
Buradan sesleniyorum, sana hodri meydan! Hodri meydan! Meydan okuyorum! Elinizde ne varsa dökün ortaya. Ama öyle, ama öyle uydurma belgelerle, gizli tanık beyanlarıyla belediye başkanlarını, yol arkadaşlarımı, dostumu, arkadaşımı o şekilde değil, mertçe, mertçe! Mert, mert ol mert! Hakka ve hukuka uygun olarak dökün, dökün ortaya. Millet de görsün. Hatta gelin hepimizin vergileriyle ayakta duran, benim de hakkımın olduğu TRT canlı yayın yapsın. Senin savcıların sorsun, benim arkadaşlarım yanıtlasın. 86 milyon duysun, görsün, karar versin. Kim ahlaklı? Hangi dönem kamu ve millet korunmuş? Hangi dönem milletin kaynakları peşkeş çekilmiş? Canlı yayında bu memleket izlesin. Buradan, İzmir’den, yürekli İzmirlilerin tam göbeğinden soruyorum: Var mı yüreğin? Var mı cesaretin? Haydi bakalım!
Var mı yüreğin? Var mı cesaretin? Haydi bakalım! Ben, ben meydan okumama verecek yanıtın varsa bekliyorum. Yoksa yine sarayın odalarına saklanarak mı konuşacaksın? Uydurma gizli tanık seversin. O yalanları boy boy medyanda yayınlayarak bu milleti kandıracağını sanırsın. Sana kimse inanmıyor. Senin medyana zaten inanmıyor. Sevgili dostlarım, bir daha sesleneyim. Kusura bakma Erdoğan, atı alan Üsküdar’ı geçti, geçti. Geçti. Senin dönemin bitti. Öyle de bitti böyle de bitti senin dönemin. Mertsen, yiğitsen, ufacık da olsa vicdan kırıntın varsa bu meydan okumama yanıt verirsin. “Savcıların sorsun, benim arkadaşlarım yanıtlasın. Millet, 86 milyon canlı yayında izlesin. Kararı milletin vicdanı versin.” Hodri meydan! Hodri meydan! Hodri meydan! Millet senin Ali Cengiz oyunlarından bıktı. Daha ocak ayında ne söyledim? Hatırlayın. “Bir derdiniz varsa ben buradayım. Bana gel, bana. Ben buradayım. Başkasına yürüme. Abdestinden” sevgili dostlarım, abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olur mu? Buradan sesleniyorum, ben buradayım, burada. Bekliyorum, buradayım. Millet de burada! Sandık da orada! Millet sandığı bekliyor!
Millet sandığı bekliyor. Milletimle beraber tam karşındayım. Bırak yan yollara sapmayı. Bırakın milletin banka hesaplarını bloke edip mağdur etmeyi, tezgahlarını kapatmayı. Gel, millete gidelim. Ne istiyorsun? Millete gidelim. Ne istiyorsun belediyelerimizden? Belediyelerimizin şirketlerinden, yakınlarımızdan ne istiyorsun? Neymiş? Ahmak davası! Millet gülüyor, gülüyor. Bunu İngilizceye çevirip dış dünyaya anlatamıyoruz bile. Başka diller yetmiyor buna. Savcıya tehdit davası, bilirkişi davası, bir de üstüne kendinde olmayan diploma davası!
Yahu, ben milletime sesleniyorum. 35 yıl sonra, 35 yıl sonra, dedim ki: “Ya ben” dedim, “19 yaşında yatay geçiş yaptırdım. Eğer 17 yaşında olsaydım yani evrakta sahtecilikten beni çağırdınız.” dedim. “Reşit olmamış olmuş halimle o zaman” dedim, “annemi babamı mı çağıracaktınız?” dedim. “Evet.” dedi. Allah bunlara akıl versin ya. Bakın, gülüyoruz ama mesele ciddi. 35 yıl sonra benim diplomamı iptal ettirmeye çalışan bu kişi yarın sizin 40 yıllık, 50 yıllık tapularınıza, arabalarınıza, bankadaki paralarınıza diplomam gibi çöker. Bak, buradan söylüyorum. Bugün bana, yarın hepimize. İyi görün, iyi anlayın diye anlatıyorum milletimize. Açıkça, mertçe söyleyin ya. Ne istiyorsunuz? Ben de biliyorum, millet de biliyor ne istediğinizi. İstanbul’a, Türkiye’ye hizmet etmeyelim istiyorsunuz. Ekrem İmamoğlu olmadan seçime girmek istiyorsunuz, öyle değil mi? Korkuyorsun, öyle değil mi? Korkuyor, korkuyor. Korkuyor. Yahu, bir şey söyleyeyim. Buradaki çok güzel hanımefendilere, ablalarıma, kardeşlerime başta olmak üzere büyüklerime, sevgili gençlere, ya Allah’ım Allah aşkına vallahi samimi söylüyorum, benden korkulur mu ya? Benden korkulur mu? İnsan beni görünce korkar mı? Ya beni gören 1 yaşındaki çocuk kucağıma atlıyor. Anneler, babalar benim omzumu, sırtımı sıvazlayıp dua ediyor, mutlu oluyor ama bu korkuyor. Benden kim korkar? Millete yanlış yapan korkar, millete! Çünkü karşısında dimdik Ekrem İmamoğlu var. Bu millete çok yanlış yapmışsın ki korkun da çok büyük. Bize sözde suç icat ediyorlar. Yahu, 2019’dan beri burada çok değerli devletimizin geçmişine hizmet etmiş dostlarımız, büyüklerimiz, insanlarımız var.
Türkiye’ye 5 senede 1.200 soruşturma, teftiş duydunuz mu? 1.200! Yahu, 2.200 yapsan ne olur? Dönelim geriye. 11 senede bulup buluşturduğunuz biri ahmak, biri bilmem ne davası, demek de istemiyorum isimlerini. Açık bir şey söyleyeyim mi? 2014’ten beri benim suçum var. Tek bir suçum var: Sandıkta yenilmeyen Ekrem İmamoğlu olmak. Bize buldukları, esas suç bu. Bak, bu cümleleri aklına kazı. Bize, ben buradan söylüyorum Ekrem İmamoğlu olarak, size de söz veriyorum, namus sözü veriyorum, bize yenilgiyi öğretemeyeceksin! Bize yenilgiyi öğretemeyeceksin. Dört kere yaşattığım gibi, bak, bu işareti biliyorsun. Dört kere yaşattığım gibi beşinci ve son yenilgiyi tadacak, evine gideceksin. Evine gideceksin. Çok korkuyorlar bir sandık daha gelir diye. Çok korkuyorlar o sandıkta karşısında olur muyum diye. Ödleri patlıyor.
Beni bertaraf etmeye çalışıyor. Yahu, bir Ekrem’e bir şey olacakmış. Milyonlarca Ekrem var bu ülkede, milyonlarca! On milyonlarca! Seni istemeyen şimdi de, şimdi de devleti yönetmeye, milletimize hizmet etmeye talip olduk diye bize yapmadıklarını bırakmıyor. “Ekrem İmamoğlu olmadan seçime gireceksiniz.” Milletin iradesini, sözünü tanımayacaksınız, öyle mi? Ne olacak biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim. Milletin tarihte görmediğiniz demokrasi tokadını yiyeceksiniz, demokrasi tokadını! Cevabını alacaksın, yerine oturacaksın. Ne yapsan nafile. O sandık gelecek, millet seni o sandıkta evine gönderecek. Yıkılmadık, korkmadık, yorulmadık. Cesaretiniz varsa karşımıza çıkın, bu kadar net. Milletin iradesi kararını versin. Bakın sevgili Cumhuriyet Halk Partililer, ben kiminle dertleşeceğim? Tabii ki benim ailemle dertleşeceğim.
Ben sizin evladınızım. Ben sizin kardeşinizim, ağabeyinizim. 23 Mart’ta önce Cumhuriyet Halk Partililer ayağa kalkacak. Ayağa kalkmaya hazır mıyız? Sonra bu umut dalga dalga büyüyecek ve iktidar olacağız. İktidar olmaya hazır mıyız? Devlete çöreklenmiş bir avuç insan kaybedecek, Türkiye kazanacak. Türkiye’yi kazandırmaya hazır mıyız? Güler yüzümüze yenilecekler. Temiz kalplerimize yenilecekler. Tevazumuza, hoşgörümüze yenilecekler. Sınırsızca kalbimize yenilecekler.
Bak, bu cümleleri aklına kazı. Bize, ben buradan söylüyorum Ekrem İmamoğlu olarak, size de söz veriyorum, namus sözü veriyorum, bize yenilgiyi öğretemeyeceksin! Bize yenilgiyi öğretemeyeceksin. Dört kere yaşattığım gibi, bak, bu işareti biliyorsun. Dört kere yaşattığım gibi beşinci ve son yenilgiyi tadacak, evine gideceksin. Evine gideceksin. Çok korkuyorlar bir sandık daha gelir diye. Çok korkuyorlar o sandıkta karşısında olur muyum diye. Ödleri patlıyor.”