Nobel ödüllü Hintli ünlü ekonomist Amartya Sen (Fotoğraf: PRAKASH SINGH / AFP)
1998 Nobel Ekonomi Ödülünün sahibi Hint ekonomist Amartya Sen’in kaleme aldığı Kimlik ve Şiddet*, Philippa Perry’nin kaleminden çıkan Keşke Anne Babam da Okusaydı Dediğiniz Kitap gibi bir ebeveynlik kitabı değil. Göç ve kimlik tartışmalarında en çok göze çarpan şey çoğunluğun kimlik konusunda yetersiz bilgiye sahip olması. Bu yüzden bu kitabı keşke siyasetçiler de okusa.
Kitap ilk kez İngilizce olarak 2006 yılında yayınlandı. Amartya Sen insanların bir tek değil bir çok kimliğe sahip olduğuna dikkat çekiyor. Radikaller ise insanların bir tek kimliğe odaklanmasını sağlıyor. Ve bunu her görüşe sahip radikaller yapıyor. Kendini alternatif olarak tanıtanlar aslında başka alternatifin olmadığını ima ediyor. Amartya Sen, “Dünyadaki birçok çatışma ve vahşet, alternatifi olmayan benzersiz bir kimlik illüzyonuna dayanmaktadır.” diyor.
Bir tek kimliğe indirgenmiş birey başka insanları çok daha kolay dışlıyor. Bu basitleştirilmiş görüşü Amartya Sen “solitarist kimlik yorumu” olarak tanımlıyor. Oysa insanlar güncel hayatta birçok gruba ait. Bu aidiyetler mesleği, etnik kökeni, vatandaşı olduğu ülke, sosyal sınıfı ve siyasi görüşünü kapsıyor. Bunların hepsi kişinin kimliğini oluşturuyor. Ayrıca bireyin müzik zevki, damak tadı, spor, sanatsal faaliyetler ve sosyal angajman da var. Her insan bu ve burada sayılmayan daha nice gruba ait.
Amartya Sen bunu açıklamak için bir çok konuya değiniyor. Globalleşmeyi öncelikle Batı kültürünün ihracı olarak görenlere verdiği cevap düşündürücü. Bugün Batı’nın teknolojisinin ve biliminin ihraç edildiğine o da katılıyor. Ama geçmişte mesela Çin’den matbaacılık ihraç edilmeseydi bugün nasıl bir dünyada yaşardık? Amartya Sen tarihte İslam dünyasının matematiği, bilimi ve tekniği dünyaya yaydığını da hatırlatıyor.
Samuel Huntington‘un ‘Medeniyetler Çatışması’ teorisini oldukça zayıf gören Sen, Huntington’un teorisinin mevcut zamanda bir gözlemin yorumu olduğunu kabul ediyor. Ancak yazara göre ‘Medeniyetler Çatışması’nın terimleri yanlış.
‘Medeniyetlerin Çatışması’ teorisi medeniyetleri kapalı gruplar olarak ele alıyor. Yazar Sen medeniyetlerin kapalı gruplar olmadığını tarihte farklı ülkelerdeki deneyimlerden yola çıkarak, mesela Hindistan’da farklı etnik ve dini grupların birbiriyle iletişimi ve etkileşimini anlatarak kanıtlıyor. Üstelik yazar Yunan tarihinin önemli eserlerinin Arapçadan tekrar Latinceye çevrildiğini ve bunun da önemli bir kültürel etkileşim olduğunu dile getiriyor.
Fakat günümüzde radikaller kişiyi bir tek kimliğe indirgiyor. Mesela bir kişiye “Sen sadece dindar bir insansın” deniyor. Başka kişi sadece etnik kökenine indirgeniyor. Bu insanlara basit cevaplar sunuyor. Ama basit cevaplar yanlış soruların cevapları. Çünkü dindar olmayan insanların ölmesi insani ve de dini bir facia.
Aynı durum etnik kökenine indirgenen kişiler için de geçerli: Farklı kökenli insanların ülkeden atılması ülke için insani, kültürel ve ekonomik bir yıkım. Amartya Sen bunu şöyle özetliyor: “Dünyanın tek bir kritere göre bölünmesi, içinde yaşadığımız dünyayı şekillendiren çoğul ve çeşitli kategorilerin evrenine kıyasla çok daha fazla huzursuzluk oluşturur.”
Özetle Amartya Sen’in Kimlik ve Şiddet kitabı 2006 yılından bugüne aktüalitesini kaybetmemiş bir inceleme. Birçok konuya değinen yazar Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’nı başarıyla çürütüyor. Ve yazar bunu çoğulcu kimlik gerçeğini anlatırken yapıyor. Globalleşmeyi tarihi bağlamı içinde değerlendiriyor. Yazar bütüncül bir bakışı sağlamak için Batı emperyalizminin bugüne dek süren etkisine dahi kısaca değiniyor.
Kitap, 2020 yılında Alman Kitap Ticareti Barış Ödülüne (Friedenspreis des Deutschen Buchhandels) layık görüldü.
*Kimlik ve Şiddet, Amartya Sen, Çev.: Ahmet Kardam, Optimist Yayınları, 2010