Venedik Film Festivali’nde kazandığı En İyi Yönetmen ödülünün ardından Altın Küre’de topladığı ödüllerle dikkatleri üzerine çeken The Brutalist, Ocak aynın son vizyon haftasında izleyici ile buluştu… Brady Corbet’in yönettiği film; sanat, umut ve hayatta kalma üzerine derin bir hikâye sunuyor. Filmin başrolünde ise Piyanist’ten tanıdığımız ‘tek Oscar’lı Adrien Brody var. Felicity Jones, Guy Pearce ve Joe Alwyn gibi isimleri bir araya getiren yapım, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’ya göç eden Macar mimar László Tóth’un sanatsal ve kişisel mücadelesini konu alıyor.
Avrupa’nın köklü Bauhaus ekolünden yetişen bir mimar olan Tóth (Adrien Brody), 1947 yılında Holokost’tan sağ kurtulur. Ardından ‘Amerikan rüyası’nı yaşamak için göç eder… Büyük mimari proje hayalleri kurarak geldiği Amerika’da, savaştan kalan ‘yaraları’ ile mücadele etmeye devam eder. Yeni ülkesindeki ilk yılları umduğu gibi gitmez. Bir yandan Doğu Avrupa’da mahsur kalan karısı Erzsébet’i beklemektedir. Öte yandan yeteneğini gösterecek fırsatları bulmakta zorlanmaktadır. Bir süre inşaat işçiliği gibi geçici işlerde çalışmak zorunda kalır. Ancak hayatı, zengin sanayici Harrison Van Buren’in (Guy Pearce) ona büyük bir proje teklif etmesiyle değişir.
Fakat bu fırsat hem etik hem de kişisel açıdan onu zorlayıcı kararlarla karşı karşıya bırakır. Bir yandan sanatsal özgürlüğünü korumaya çalışırken, diğer yandan eşi Erzsébet (Felicity Jones) ile olan ilişkisi ve göçmen kimliği arasında sıkışıp kalır.
Sadece bir mimarın hikâyesi değil, aynı zamanda bir aidiyet arayış olarak da tanımlanabilecek The Brutalist, savaşın gölgesinde kalan sanatçıların ve göçmenlerin toplum içinde kendilerine bir yer bulma çabasını inceliyor. Tóth’un inşa etmeye çalıştığı yapılar, aslında onun kendi kimliğini de yeniden inşa etme sürecini yansıtıyor.
Filmin oturduğu ana tema, Adrien Brody’nin kariyerinde unutulmaz bir yer edinen Piyanist (The Pianist, 2002) ile benzerlikler içermiyor değil… Nazi işgali altındaki Polonya’da bir piyanistin hayatta kalma mücadelesine tanık olduğumuz Piyanist’te müzik bir kurtuluş yolu olurken, The Brutalist’te mimari, karakterin dünyaya ve geçmişine karşı verdiği bir cevap hâline geliyor. İki filmde de Brody’nin canlandırdığı karakterler, savaşın ardından hayatta kalmaya çalışan, sanatlarıyla kimliklerini yeniden inşa etmek için mücadele veren bireyler: Her ikisi de hayata yeniden tutunabilmek için sanata ve hayallerine sımsıkı sarılıyor ve asla pes etmiyor. Tek fark; biri ‘kalarak’, diğeri ülkesinden ‘ayrılarak’ yapmaya çalışıyor bunu.
Farklı türlerde pek çok filmde rol alan Brody, İnce Kırmızı Hat (The Thin Red Line, 1998), Köy (The Village, 2004), King Kong (2005), Küs Kardeşler Limited Şirketi (The Darjeeling Limited, 2007) ve Av (Predators, 2010) gibi yapımlarla adından söz ettirdi. Özellikle Wes Anderson filmlerinde sıkça yer aldı. Büyük Budapeşte Oteli (The Grand Budapest Hotel, 2014) ve Fransız Postası (The French Dispatch, 2021) gibi yapımlarda izleyiciyle buluştu.
Kariyerinde pek çok ödül alan Adrien Brody son olarak, 2025 Altın Küre Ödüllerinde En İyi Film (Drama) ve En İyi Yönetmen ödüllerine değer görülen The Brutalist’taki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu seçildi. Kariyerinin henüz başlarında diyebileceğimiz bir yaşta, 29 yaşında, Piyanist (The Pianist, 2002) filmindeki performansıyla ilk kez aday gösterildiği Oscar ödüllerinde En İyi Erkek Oyuncu ödülüne uzanan Brody, hâlâ bu ödülü alan en genç aktör unvanını elinde tutuyor.
Son bir hatırlatma; Brody, 2003’te Oscar’a uzandığında Altın Küre’den eli boş dönmüştü. Bu sefer Altın Küre’yi evine götürdü. Bakalım, The Brutalist ile 2025 Oscar Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu dalında aday gösterilen Brody kariyerindeki ikinci Oscar adaylığında da ödülü alabilecek mi?
Ocak ayının son vizyon haftasında The Brutalist dışında ikisi yerli sekiz film daha gösterime girdi. Sümela’nın Şifresi filminin devam filmi ve Uğur Yücel ve Hülya Avşar’lı Aşkın Dünkü Çocukları yerli kategoride izleyici ile buluşurken, haftanın tek animasyon filmi ise Köpek Adam… İşte haftanın diğer filmleri:
Levent Onan’ın yönettiği ve Uğur Yücel, Mehmet Özgür ve Hülya Avşar’ın rol aldığı Aşkın Dünkü Çocukları, Ünye’den San Francisco’ya uzanan ve 1970’li yıllardan günümüze taşan bir aşk hikâyesi. Film, çocukluk aşkı Isabel ile yıllar önce ayrı düşen, zamanla inatçı, aksi ve yalnız bir adama dönüşen Arif’in hayatına giren Gürcü çocuk Nodiko’nun etkisiyle gelişen pozitif değişimine odaklanıyor.
Nick Cassavetes’in yönettiği Aşkın İzi‘nde (Marked Men) Sydney Taylor, Chase Stokes, Hannah Kepple gibi isimler rol alıyor. Filmde, tıp öğrencisi Shaw, asi bir dövme sanatçısı Rule’a ilk andan gördüğü beri âşıktır. Ancak Rule, Shaw’ı arkadaş olarak görmektedir. Bu birbirine zıt iki karakter büyük bir aşka mı kapılacak yoksa birbirlerinin hayatını zindana mı çevireceklerdir?
Uberto Pasolini’nin yönettiği Dönüş, Homeros’un antik Odesa destanını yeniden ele alıyor. 20 yıl uzaklarda kaldıktan sonra bitkin ve tanınmaz halde İthaka kıyılarına vuran Kral Odysseus’u takip eden filmde Ralph Fiennes, Juliette Binoche, Charlie Plummer ile Marwan Kenzari’in oynuyor.
Haftanın ikinci yerli yapım filmi ise Bilal Kalyoncu’nun yönettiği Temel: Sümela’nın Şifresi Yeniden. Alper Kul, Gürkan Uygun, Salih Kalyon, Öykü Gürman, Adem Yılmaz ve Şinasi Yurtsever’in oynadığı filmde; Fadime’nin babasının gözüne girmek isteyen Temel’in, sevdiği Trabzonspor’u desteklemek için bir Hamsirone yapması sonrasında gelişen olaylar anlatılıyor.
Yönetmenliğini Drew Hancock’un yaptığı Kusursuz Arkadaş (Companion) filminde; bir milyarderin ölümü, Iris ve arkadaşları için göl kenarındaki malikânesine yaptıkları bir hafta sonu gezisi sırasında olaylar zincirini başlatır. Filmde Sophie Thatcher, Harvey Guillen, Jack Quaid, Rupert Friend, Lukas Gagerol alıyor.
Köpek Adam (Dog Man) haftanın tek animasyon yapımı. Peter Hastings’in yönettiği filmde; sadık bir polis köpeği ve sahibi bir görevde yaralandıklarında, çılgınca ama hayat kurtaran çok özel bir ameliyatla ikisi birleştirilir ve Köpek Adam oluşur. Köpek Adam yeni kimliğini benimseyip şefini etkilemeye çalışırken, sinsi, kötü ve hain Kedi Petey’nin şeytani planlarını da mutlaka durdurmak zorundadır.
Haftanın son filmi korku türünde Ruh Yiyici (Curse of the Sin Eater). Justin Denton’un yönettiği, Elizabeth Laidlaw, Marcelo Wright, Larry Yando ve Shaina Schrooten’in oynadığı filmin konusu şöyle: Liseden terk, fakir bir tamirci Rick, ay sonunu zor getiren biridir. Zengin milyarder George Drayton’ın evinde çalışırken bulduğu birkaç bin doları çalarken yakalanır. Fakat cömert bir teklifiyle karşı karşıya kalır…