Kamala Harris, son 20 yıldaki bu baş döndürücü kariyer yolculuğundan sonra artık Washington’dan tekrar Kaliforniya’ya dönüyor. Yarın onun Beyaz Saray’daki son günü.
Kamala Harris isminin Amerikan kamuoyunda duyulması, 2004’te Kaliforniya Bölge Savcısı seçilmesiyle olmuştu. Onun kariyeri bölge savcılığıyla başladı, hızlı ve çalkantılı bir adalet mücadelesi dönemiyle devam etti. Oradan kendini Başkan Joe Biden’ın Başkan Yardımcısı adayı ve nihayet dünya süper gücünün Başkan Yardımcısı olarak buldu. O da yetmedi, Biden’ın baskılar sonucu ikinci kez adaylıktan çekilmesiyle Başkan Adayı oldu. Trump’la yarıştı. Ve Amerika’nın ilk kadın ve ilk siyah kadın başkanı olma hayali, ağır bir seçim yenilgisiyle sona erdi, geçen Kasım’da. Kamala Harris, son 20 yıldaki bu baş döndürücü kariyer yolculuğundan sonra artık Washington’dan tekrar Kaliforniya’ya dönüyor. Yarın onun Beyaz Saray’daki son günü.
Başlangıcı başarı, sonu ise tam bir başarısızlık hikayesi olan Kamala Harris’in öyküsüne biraz yakından bakalım şimdi. Zira siyaset yaşamı olmasa da, onun savcılık yılları son derece parlak.
Kamala Harris, Jamaikalı ekonomist baba ve Hindistanlı biyolog annenin iki kızından büyüğü olarak Kaliforniya Oakland’da, 1964’te dünyaya gelir. İsmi, Hint kültüründe önemli bir sembol olan ‘Nilüfer Çiçeği’ anlamına geliyor. Babası Donald Harris, Jamaika’da doğmuş ve Berkeley Kaliforniya üniversitesine kabul edildikten sonra, Amerika’ya göç etmiş bir öğrenci. Annesi Shyamala Gopalan da Güney Hindistan’da doğmuş ve Delhi Üniversitesi’nden 19 yaşında mezun olduktan sonra Berkeley’e kabul edilir. Ebeveynler tekrar ülkelerine dönmeyerek kendilerine Kaliforniya’da bir yaşam kurmayı tercih eder. Anne babası Kamala 5 yaşındayken boşanır. Maya (kızkardeşi) ve Kamala, anneleriyle kalır. Babalarıyla sadece hafta sonları görüşürler.
Onun, Oakland Alameda İlçe Yüksek Mahkemesi’ne bir memur olarak girdiği tarih 1988. O günleri anlatırken, “Savcı olmak, ceza hukuku reformunun ön saflarında yer almak ve savunmasızları korumak istediğime dair bir duyguya kapılmıştım” diyor. Bölge savcılığında çalışmak istediği an kararını ailesi ve arkadaşlarıyla paylaşır. Pek inanmadıklarını görmek Kamala’yı şaşırtmaz.
Neden şaşırtmadığını şöyle anlatıyor: “Amerika, Savcılık gücünü adaletsizliğin bir aracı olarak kullanan insanların derin ve karanlık geçmişine sahiptir. Bu tarihi iyi biliyordum; suç isnat edilmiş masum insanlar, yeterli delil olmaksızın beyaz olmayan insanlara yöneltilen suçlamalar, sanıkları temize çıkaracak bilgileri saklayan savcılar, hukukun orantısız uygulanması.”
Bu cümleler ne kadar tanıdık değil mi? Adaletin değil ama adaletsizliğin kuralları her yerde aynı şekilde işliyor!
Kamala Harris, bölge savcılığı için aday olduğunda, seçim sloganı budur. ‘Adaletin Sesi Kamala Harris’. Önce ikinci tura kalır ve 5 hafta sonra yapılan ikinci turda açık farkla bölge savcısı seçilir: “O gün yağmurluydu ve bütün gün otobüs duraklarında seçmenlerle tokalaşıp yağmurdan sırılsıklam olarak geçirdim.”
Hikayeye ara verip seçim meselesiyle ilgili iki satır yazmakta yarar var. Zira bizim gibi kültürlerde ne kadar tuhaf görünse de Amerika’da sistem böyle işliyor. Bölge Savcısı olabilmek için aynı siyasetçiler gibi aday olmak, propaganda yapmak ve halkın desteğini alabilmek gerekiyor. Aynı sistem eyalet valileri için de geçerli. Tabi bu süreçler Kamala Harris gibi parlak isimleri daha o zamandan politikaya da hazırlamış oluyor.
Böyle bir süreçten sonra Kamala Harris’in bölge savcılığı için açılış töreni, 1945’te Birleşmiş Milletler sözleşmesinin imzalandığı, San Fransisko Savaş Anıtı ve Gösteri sanatları merkezindeki Herbst tiyatrosunda gerçekleşir. Salon şehrin her köşesinden yüzlerce insanla dolup taşmıştır. Davullar çalınır, gençlik korosu şarkı söyler. Kamala, “Vaizlerimden biri güzel bir dua okudu. Çinli ejderha dansçıları koridorlarda dolaşırken San Fransisco Gay Men’s Chours hepimize serenat yaptı” diyor, o günleri anılarında anlatırken.
Harris seçildikten sonra ilk iş olarak ceza hukukunda reformlar yapmaya girişir, yerleşik anlayışlara savaş açar. Şu cümlesi, bu mücadelenin amacını açıklıyor aslında:
“Tutuklama ve mahkumiyet arasında derin bir uçurum vardır ve birinden diğerine geçmek istiyorsanız yasal olarak elde edilmiş kanıtlara ihtiyaç duyarsınız.”
Kamala Harris, savcılık dönemini toplumun dezavantajlı kesimleri için bir hak arayışı ve mücadele dönemi olarak adlandırsa da, aynı kendi yaptığı eleştirilerdeki gibi (tutuklama ve mahkumiyet) ona da olabildiğince çok insanı hapse tıkması gibi eleştiriler de yapılıyor. Ancak hanesine yazılan artıların eksilerden fazla olması siyahi kadın savcıya, siyasetin kapılarını ardına kadar açar. 2016’da Başkan Obama’nın ikinci döneminde siyasete atılır ve Kaliforniya senatörü seçilir.
Artık Washington’a taşınma zamanı gelmiştir. Harris 2017 Ocak ayında senatörlük yemini ederken, sadece 4 yıl sonra halef selef olacağı Joe Biden da Başkan Yardımcısı olarak yemin edecektir. Obama’nın ikinci döneminde senatör olarak demokrat Parti’ye hizmet eden Kamala Harris, 2020 seçimlerinde bu kez Demokratların Başkan adayı Joe Biden’ın Başkan Yardımcısı olarak gösterilir. Biden – Harris ikilisi, Trump – Pence ikilisini mağlup ederek Beyaz Saray’ın yeni sahipleri olur.
Ara başlıktaki soru, 2020 seçimlerinin sonuçları belli olduktan sonra pek çok Amerikalının ve bu ülkeyi yakından izleyenlerin zihninden geçmiştir elbette. Başkan Joe Biden’ın 77 yaşında olması, onun ikinci dönemde aday olmayacağı veya olmayacağı yorumlarına sebep oluyordu. Yardımcısı Kamala Harris’inse sadece 56 yaşında, parlak bir hukuk kariyerine sahip ve üstelik kadın olması, bu soruyu elbette daha cazip hale getiriyordu.
Ancak politika ile adaletin birbirinden çok farklı iki dünya olduğunu, Kamala Harris’in 4 yıllık Başkan Yardımcılığı döneminde herkes gördü. O atak ve reformcu bölge savcısından, silik ve Başkan’ın gölgesinde kaybolup giden bir politikacı çıktı. Harris’in Başkan Yardımcılığı dönemi ona inanan ve Amerika’nın ilk kadın başkanı olmasını bekleyen pek çok insanı da hayal kırıklığına uğrattı. Nitekim, 2024 seçimlerinde Harris adaylığını ilan edemedi ve 81 yaşına giren Biden, yine rakipsiz olarak Demokratların adayı oldu.
Politika bir beceri ve karizma işi olduğu kadar bir şans işidir de aynı zamanda. Nitekim Harris’te yeterli karizma olmadığı ortaya çıkmıştı zaten ama şans faktörü yanındaydı. Başkan Joe Biden’ın, televizyon tartışmasında, Donald Trump karşısındaki zavallı hali sonrası yarıştan çekilmek zorunda kalmasıyla, Harris ön seçimsiz şekilde başkan adayı oluverdi.
100 gün süren seçim kampanyasına “yeni nesil liderlik” vadinde bulunarak başladı. Kürtaj hakkı mesajı ile kadınları, hayat pahalılığı ve ev sahipliği üzerinden verdiği ekonomik mesajlarla da çalışanları hedefledi.
Seçime üç ay kala, aralarında Oprah Winfrey, Taylor Swift, Lady Gaga, Beyonce, Madonna ve Jennifer Lopez’in de olduğu yıldız isimlerin desteği, sosyal medyadaki ivme, rekor bağış akışı Harris kampanyasının arkasında bir rüzgar estirdi.
Ancak Harris, seçmeni, Biden’ın devamı olduğu fikrinden uzaklaştıramadı. Politikadaki o silik karakterini geride bırakma çabası ve Trump ile yaptığı tek televizyon tartışmasındaki iyi performansı bile ona yetmedi. Amerikan halkı özellikle iki konuda Harris’e güvenemedi; yasadışı göç ve ekonomik zorluklar. Sonuçta Kamala, ‘faşist’ dediği Trump’a karşı ağır bir seçim yenilgisi alarak, politik kariyerini sonlandırmış oldu.
Sonuçta Amerika’nın, kökeni hem Doğu Hindistan, hem de Jamaika’ya kadar uzanan Nilüfer Çiçeği, beklenenden çok erken soldu. Amerikalı demokratlar ve yıldız isimler, ‘ilk kadın başkan’ rüyasından, ‘yine mi Trump’ kabusu ile uyandı.