Hitler gerçekten komünist sosyalist bir adam mıydı Frau Weidel?

Almanya birkaç gündür, aşırı sağcı parti AfD’nin Başbakan adayı gösterdiği Alice Wiedel’in Hitler üzerine düşüncelerini konuşuyor. Wiedel’e göre Hitler ‘sosyalist – komünist bir adamdı.’ Peki gerçekten Hitler sosyalist – komünist bir lider miydi?

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin eş lideri ve parlamento grubu eş başkanı Alice Weidel. (FOTOĞRAF: RONNY HARTMANN / AFP)

Almanya’da yaklaşan genel seçimler öncesi, yabancı düşmanı ırkçı parti AfD eksenli polemikler de artıyor. Bir göç ülkesi olan Almanya’da, politikalarını ‘yabancı düşmanlığı’ üzerine kuran, Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin Başbakan adayı gösterilen lideri Alice Wiedel, son çıkışıyla ülke ve Avrupa gündemine oturdu. Frau Wiedel, ülkeyi büyük bir yıkıma uğratan Nazi lideri Adolf Hitler’in aslında bir komünist olduğunu ‘keşfetti’. Ve elbette siyaset arenasında kıyamet koptu. Alman tarihçiler birkaç gündür Hitler’in komünist veya sosyalist değil, tam tersine onların düşmanı olduğunu ispatlamakla meşgul!

İşin en ilginç yanı, Alice Wiedel’in bu iddiayı, son aylarda Almanya siyasetini mikser gibi karıştırmakla meşgul olan ve AfD’ye desteğini açıklayan Amerikalı mülti-milyarder Elon Musk ile yaptığı çevrimiçi görüşmede dile getirmiş olması. ABD’de 20 Ocak’ta başkanlık koltuğunu Biden’dan devralacak Donald Trump’ın da yakın danışmanı ve akıl hocalarından Musk, Almanya’nın sosyal demokrat Başbakanı Olaf Scholz’la da polemiğe girmişti. Malum Trump da son olarak, diğer Avrupa ülkesi Danimarka’ya bağlı Grönland adasını talep etmişti.

Tabi bu yazının konusu ne Musk, ne de Trump. Bu yazı Almanya’nın kadın Şansölye adayı Frau Wiedel için yazıldı. Onun tartışma yaratan görüşlerine geçmeden önce kim olduğuna biraz yakından bakalım. Alice Elisabeth Weidel, AfD’nin Federal Meclis’teki 9 kadın milletvekilinden biri. Aynı zamanda Tino Chrupalla ile birlikte partinin eş başkanı. 1979 doğumlu. Yani Hitler’in ölümünden ve ikinci dünya savaşının sona ermesinden tam 34 yıl sonra doğmuş. Ebeveynleriyse kuşkusuz savaşın kayıp neslinden.

Weidel, İsviçre ‘nin Einsiedeln kentinde yaşayan, aslen Sri Lankalı film yapımcısı bir kadınla ilişki yaşıyor. Çiftin iki evlatlık çocuğu var.

Onun öyküsü aslında, ilk düğmenin yanlış iliklenmesiyle başlıyor. Hanımefendi, yabancı düşmanı söylemler üzerinden iktidar mücadelesi yapıp, Alman halkının oylarına talip olmasına rağmen, özel yaşamında yabancı bir kadınla yaşamayı sorun etmiyor Elbette özel yaşamı hiç kimseyi ilgilendirmez ama hem ‘Alman vatandaşı olmuş yabancı kökenlileri’ bile ülkeden zorla göndermeyi planlayan bir partinin başkanı olup, hem de yabancı biriyle özel yaşamınızı paylaştığınızda, bu özel değil genel bir mesele haline geliyor.

Şimdi gelelim asıl meseleye… Elon Musk ile AfD lideri Alice Weidel, Musk’ın sahibi olduğu sosyal medya platformu X’te çevrimiçi bir sohbet gerçekleştirdi. Burada göç, Alman bürokrasisi, enerji politikası, uzay kolonizasyonu, inanç ve Adolf Hitler gibi konular ele alındı. Bu kapsamlı sohbette Musk ve AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel, partinin Almanya’nın sıkıntılarına çözüm olduğu konusunda hemfikir oldu.

Tabi bu sohbetin en can alıcı kısmı Hitler mevzusuydu. Musk’ın, partisinin Hitler’in Nazilerine benzeyebileceği yönündeki endişeleri gidermesi yönündeki sorusuna Weidel, soykırımcı diktatörün “komünist” olduğunu, AfD’nin ise “muhafazakâr bir liberteryen” parti olduğunu söyledi. Weidel aynen şunları söyledi: “Tarihimizin o korkunç döneminden sonra (diğer partilerin) en büyük başarısı Adolf Hitler’i sağcı ve muhafazakâr olarak etiketlemekti. O ise tam tersiydi. Muhafazakâr değildi, liberteryen değildi. Komünist sosyalist bir adamdı.”

Alice Weidel (FOTOĞRAF: JENS SCHLUETER / AFP)

Frau Wiedel,kuşkusuz partisinin Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi (NAZI) ile hiç de benzemediğini vurgulamak için söyledi bu sözleri ama kelimenin tam anlamıyla ‘özrü kabahatinden büyük’ durumuna düştü. (Frau Wiedel Nazi Partisinin ismindeki ‘sosyalist’ kelimesine bakıp bu yorumu yapmış olamaz. Zira üniversite mezunu, parti lideri bir Alman, Nasyonal Sosyalizm ile Sosyal Demokrasi arasındaki farka vakıftır diye düşünüyorum.)

Peki Hitler gerçekten komünist, sosyalist miydi ve bu kesimle nasıl bir ilişkisi vardı?

Alman tarihçiler bu konuda Alice Wiedel’e gereken cevapları verdi aslında ama ona bir cevap da dönemin tanığı bir yazar versin. Bahsettiğim yazar Sebastian Haffner. O Almanya’nın hem birinci dünya savaşı hem Weimar Cumhuriyeti ve Hitler dönemi, hem de ikinci dünya savaşı dönemlerinin yakın tanığı. 1907’de Berlin’de doğmuş, 1999’da yine Berlin’de ölmüş bir gazeteci – yazar Haffner. Almanya’nın yakın tarihine dair çok önemli kitapların yazarı. O kitapların biri tamamen Hitler’e odaklanıyor: Anmerkungen zu Hitler (Hitler Üzerine Notlar).

Bu aslında her Alman’ın ama özellikle iktidara talip Alman siyasetçilerin mutlaka okuması gereken bir kitap. Şimdi o eserden küçük bir alıntı yapmak istiyorum.

(Reichstag Yangını: Tarih – 27 Şubat 1933)

“Bahtı kara Van Der Lubbe, arzu edilen her türlü kimlik belgesiyle beraber yanmakta olan binanın içinde yakalandı. Hitler, Reichstag’ın cümle kapısı önünden, her taraftan fışkıran alevlerin ortasından şu lafları etmişti: Eğer bu yangını komünistler çıkardıysa, ki benim ondan en ufak bir şüphem yok, Tanrı onlara merhamet etsin.”

Gece baskın ekipleri harekete geçmişti bile. Kurbanları yataklarından topluyor ve ilk toplama kampları için büyük kafileler oluşturuyorlardı. Solcu vekiller ve edebiyatçılar, sevilmeyen doktorlar, bürokratlar ve avukatlar.

Yangını sabah gazetelerden öğrendim. Aynı saatlerde (Cumhurbaşkanı) Hindenburg’un düşünce özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliğini askıya alan ve polise el koyma, tutuklamada sınırsız haklar tanıyan kararnameleri yayınlandı. Sol partilerin seçim propagandası yapması yasaklandı.

Gazete manşetlerine göre Bolşeviklerin (Komünistler) devrim yapması son anda engellenmişti. Kurtarılmıştık.”

Haffner’in kendi tanıklığı ile kayda geçirdiği gibi, insanlık tarihinin en büyük ve en sistematik katliamcısı Adolf Hitler’in toplama kamplarına doldurduğu ilk grup Yahudiler değil, solcu ve komünist diye bilinen ve öyle olduğuna inanılan siyasetçiler, bürokratlar, yazarlar ve avukatlardı. Dolayısıyla Hitler’in etnik temizlik hareketinden ilk nasiplenenler de onlar olmuştu.

University of Bayreuth’ta ekonomi okumuş, Almanya’nın yeni Başbakan adaylarından Alice Wiedel’in bunları bilmemesi mümkün mü?

Orasını kendi biliyor ama tam da seçim arifesi, Hitler’in solcu ve komünist avı için gerekçe yaptığı Reichstag Yangını’nın 91. Yıldönümü. Anma programlarına, Bundestag’da temsil edilen partinin lideri olarak kendisi de katılacaktır elbette. Bu programlardan önce belki ülkesinin yakın tarihini tekrar gözden geçirebilir. Haffner’in kitapları da iyi bir başlangıç olur.

ALICE WIEDEL’İN SİYASİ MACERASINDAN SATIRBAŞLARI

Alice Wiedel kendisine Margaret Thatcher’ı rol model olarak benimsediğini söylüyor.

Bulvar gazetesi Bild’e verdiği bir röportajda Weidel, 1979-1990 yılları arasında İngiltere başbakanı olan Thatcher’ın “rahatsızlık verse de akıntıya karşı yüzmeye” odaklanılan biyografisinden etkilendiğini anlattı.

Thatcher’a, karşılaştığı tüm dirence rağmen düşük vergiler, daha az devlet sübvansiyonu ve özelleştirmede ısrar ettiği, radikal liberal ekonomi çizgisinden sapmadığı için “Demir Leydi” denmişti.

Almanya’nın aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin eş liderleri Alice Weidel (sağda) ve Tino Chrupalla. (Fotoğraf: JENS SCHLUETER / AFP)

Ekonomi okuyan, şirket danışmanlığı yapan Weidel, Thatcher’ın İngiltere’yi “ülke ekonomisinin dibe vurduğu bir dönemde devraldığını ve yeniden raya oturttuğunu” söyleyerek onun izlediği bu yolun kendi fikirleriyle örtüştüğünü savunuyor.

AfD için “aşırı sağ” denmesine Weidel itiraz ediyor. Ama aynı zamanda partinin radikal kanadını temsil eden Björn Höcke’ye bile sahip çıkıyor. Oysa Höcke, Nasyonal Sosyalist sloganlarını alenen kullandığı için birkaç kez mahkûm edildi. Weidel ise Höcke’yı, “Ondaki çok kışkırtıcı unsurlar azaldı, Thüringen’de mükemmel bir iş çıkarıyor. Ceza davalarını saçma ve tartışmalı buluyorum” sözleriyle savunuyor.

AfD’nin başbakan adayı Weidel, mahkeme kararıyla “faşist” denmesine izin verilen Höcke’ye işte bu sözlerle sahip çıkıyor.

Oysa Höcke 2017’de kendi partisi tarafından “Nasyonal Sosyalizm ile yakınlık kurmakla” suçlanmış, partiden ihracı gündeme gelmişti. Hatta Weidel da Höcke’nın ihraç edilmesi talebine destek vermişti.

Alice Weidel, provokatif, kışkırtıcı siyasi söylem ve çıkışlarıyla tanınıyor.

2018 yılında Almanya Federal Meclisi’nde mültecileri ve sığınmacıları “sübvanse edilmiş bıçakçılar” ve Müslüman çocukları “başörtü kızları” sözleriyle aşağılayan Weidel, dönemin meclis başkanı Wolfgang Schäuble tarafından kamuoyu önünde kınanmıştı.

Bundan birkaç gün sonra Neue Zürcher Zeitung gazetesine açıklama yapan Weidel, nefreti kışkırtan bu söylemlerini “Kutuplaştırma, tartışmaları başlatmak için kullanılan üslupsal bir araçtır” sözleriyle gerekçelendirmişti.

Weidel, Müslüman çocuklar için kullandığı “başörtü kızları” ifadesi için de bir açıklama yaptı. Almanya’nın Anayasa ile uyumlu olmadığını iddia ettiği muhafazakâr İslam ile sorunu olduğunu söyledi.

Aslında Weidel, aynı zamanda kendi partisi AfD’nin savunduklarına da aykırı bir siyasetçi.

Çünkü Sri Lanka Kökenli bir kadın hayat arkadaşı var. Evlatlık edindikleri iki çocuğu birlikte büyütüyorlar.

Weidel’ın yaşam tarzı, özel hayatı, AfD’nin savunduğu ideallerden çok uzak. Parti programında “geleneksel aile” yol gösterici bir ilke olarak benimseniyor, “Ailede anne ve baba çocukları için sürekli ortak sorumluluk üstlenir” ifadeleri yer alıyor.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÇOK OKUNANLAR

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com