Suriye’nin kanla yazılmış tarihine yeni bir sayfa ekleyen isimlerden biri, uzun zamandır tanınsa da son dönemde farklı bir yüzle sahneye çıkmış durumda: Muhammed el Culani. Cihatçı bir liderden ‘modern’ bir politikacıya dönüşen bu figür, sadece Suriye’nin değil, Ortadoğu’nun geleceği için de önemli bir rol oynuyor. Peki, şimdilerde Ahmed Şara adını kullanan Muhammed el Culani kimdir? Onu liderliğe taşıyan yol nasıl şekillendi? Ve bugün, Beşar Esad rejiminin çöküşünde oynadığı rolle dünyanın dikkatini neden üzerine çekiyor?
Muhammed el Culani’nin doğum yeri kesin olarak bilinmese de bazı kaynaklar onun Şam’da, bazıları ise Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde dünaya geldiğini iddia ediyor. Daha yaygın bir görüşe göre, ailesi Suriye’nin Golan Tepeleri’nden gelen ve İsrail işgâli sonrası bölgeden göç eden bir aileydi. Bu nedenle “Culani” takma adını, Golan Tepeleri’ne olan bağlılığını ifade etmek için kullandığı; bu yerinden edilmişlik hissinin, onun ideolojik temellerini şekillendiren önemli bir etken olduğu öne sürülüyor.
İlk eğitimini Riyad’da aldığı bilinen Culani’nin ailesi, 1989 yılında Şam’a döndü. Mezze Mahallesi’ndeki Doğu Villaları’nda yaşadılar. İlkokulu Mezze’deki Muaz bin Cebel Okulu’nda okudu. Sınıf arkadaşlarından biri, onu seçkin öğrencilerden biri, düzenli, nispeten zeki, kibar, gözlüklü ve biraz içe dönük olarak tanımlıyor. Lise eğitimine aynı mahalledeki Ömer bin Abdülaziz Lisesi’nde devam etti. 2000 yılında gerçekleşen Filistin intifadasından ve 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılardan etkilendi.
Genç bir yetişkin olarak Irak’a gitti ve Bağdat Üniversitesi’nde tıp eğitimine başladı. Ancak bu eğitim, Amerika’nın 2003’te Irak’ı işgaliyle yarıda kaldı. Savaş, Culani’nin hayatında dönüm noktasıydı. Radikal cihatçı El Kaide’nin Irak’taki yapılanmasına katılan genç adam, burada askerî ve ideolojik eğitim aldı. Bu süreçte, savaşın sadece bir askerî çaba olmadığını, aynı zamanda güçlü bir ideolojik anlatıya dayandığını öğrendi.
Kısa süre sonra Suriye’ye dönen Culani, 2005 yılında tutuklandı ama kendisini sorgulayan istihbaratçıları suçsuz olduğuna ikna etmeyi başardı. Serbest bırakıldıktan sonra tekrar Irak’a gitti ve Musul’daki küçük bir cihatçı grup olan Ebu Talha el Irakî liderliğindeki Mücahitler Birliği’ne (Mücahit Tugayları) katıldı. Daha sonra Mücahit Tugayları, el Kaide kolunun emiri olarak Ebu Musab el Zerkavi’ye biat etti.
Irak’ta 2006 yılında bomba yerleştirmeye çalışırken tutuklandı. O dönemde Ebu Eşref olarak tanındı. Yaklaşık beş yılını Ebu Gureyb, Taci, Buka, Kroeber cezaevlerine geçirdi. Ebu Gureyb, işkence skandallarıyla anılıyordu. Bu hapishanelerde IŞİD’in en önde gelen liderleri arasında yer alacak olan bazı kişilerle tanıştı. Cezaevi hayatını Culani’nin gelecekteki liderlik yolunu da şekillendiriyordu…
2011’de hapishaneden çıktığında Suriye’de iç savaş patlak vermişti. Bu savaş, Culani için yeni bir kapı açtı. Suriye’deki rejime karşı savaşan cihatçı grupların koordinasyonuna yardımcı olmak üzere ülkesine döndü. Burada, El Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen Nusra Cephesi’ni kurdu. Bu grup, kısa sürede muhalifler arasında etkin bir güç haline geldi ve Suriye’nin kuzeyinde geniş bir bölgeyi kontrol altına aldı.
Nusra Cephesi, hem Esad rejimine hem de IŞİD gibi rakip gruplara karşı savaşarak kendini konumlandırdı. Ancak Culani’nin liderliği, sadece savaş meydanında değil, stratejik kararlarıyla da dikkat çekti. O, Nusra’yı sadece bir cihatçı grup değil, aynı zamanda bir yönetim gücü haline getirmek istiyordu.
24 Ocak 2012’de sesinin kasıtlı olarak değiştirildiği bir video kaydıyla kendini dünyaya tanıttı. Şara, el Nusra Cephesi’nin Şam halkı için cihatta olduğunu duyurdu ve kendisini “Fatih Ebu Muhammed el Culani” olarak tanıttı.
Aralık 2012’de, ABD Savunma Bakanlığı, el Nusra Cephesi’ni “terör örgütü” olarak sınıflandırdı. Kasım 2020’de ise ABD Dışişleri Bakanlığı, Culani’yle ilgili istihbarat bilgisi verenlere 10 milyon dolarlık ödül vereceğini duyurdu.
2014 yılında El Cezire’ye verdiği röportajda Suriye’nin, “İslam hukuku” yorumuna göre yönetilmesi gerektiğini söyledi ve Hristiyanlar ve Aleviler gibi azınlıkların bu duruma uyum sağlamayacağını savundu.
Culani’nin IŞİD ile ilişkisi, başlangıçta bir ittifaka dayanıyordu. Ancak bu ittifak, Ebubekir el Bağdadi ile yaşanan liderlik çatışmasıyla sona erdi. Culani, Bağdadi’nin Suriye’deki güçlerini kontrol etme çabasına karşı çıktı ve IŞİD’den ayrıldı. Bu çatışma, Culani’yi Suriye’de bağımsız bir lider olarak konumlandırdı.
2016’da Nusra Cephesi, el Kaide ile bağlarını kopardığını açıkladı ve adını Fetih el Şam Cephesi olarak değiştirdi. Ancak bu karar, sadece isim değişikliğinden ibaret değildi; Culani, radikal bir figürden daha geniş bir liderlik rolü üstlenmeye çalışıyordu.
2017 yılında Culani, Heyet Tahrir el Şam’ı (HTŞ) kurdu. Bu yapı, sadece bir askerî grup değil, aynı zamanda Suriye’nin kuzeybatısında bir yönetim otoritesi olarak hareket etti. İdlib ve çevresinde güçlü bir kontrol sağlayan HTŞ, savaşın harap ettiği bölgelerde altyapıyı yeniden inşa etmeye, yerel yönetimler kurmaya ve halkla ilişkileri güçlendirmeye odaklandı.
HTŞ, geçmişteki radikal cihatçı imajını silmek için çaba gösterdi. Culani, bu dönüşümün yüzü oldu. Siyah cüppe ve sarık yerine, gömlek giyerek röportajlar vermeye başladı. Hatta Culani dini hoşgörü ve çoğulculuk çağrısı yapmaya başladı. Nusra Cephesi’nin daha önce hedef aldığı İdlib’deki Dürzi toplumuna hitap etti ve Türkiye’nin desteklediği muhalif grupların saldırılarında ölen Kürtlerin ailelerini de ziyaret etmesiyle dikkat çekti.
HTŞ son 5 yıldır İdlib’de ‘Suriye Kurtuluş Hükümeti’ adıyla 4 milyon kişilik bir bölgede okullar, klinikler ve mahkemeler işletmeye, bunu fonlamak için de vergi almaya başlamasıyla öne çıktı. Yapının 11 bakanlı kabinesi bile vardı, hepsi erkekti ve tişört-pantolonla görüntü veriyorlardı. Culani, “Toplum ikiyüzlü olsun istemiyoruz. Bizi görünce dua etsinler, biz gidince dua etmeyi bıraksınlar istemiyoruz” ifadelerini kullanıyordu.
Culani, 2021 yılında PBS kanalında Amerikalı bir gazeteciyle yaptığı röportajda, blazer ceket giydi, kısa saçlarını da arkaya taramıştı. HTŞ lideri Culani burada artık grubunun Batı için bir tehdit oluşturmadığını ve kendilerine karşı uygulanan yaptırımların haksızlık olduğunu savundu.
Bu yeni imaj, özellikle Batı medyasına ve uluslararası topluma bir mesaj niteliğindeydi: HTŞ artık sadece bir savaş grubu değil, aynı zamanda siyasi bir aktördü.
2024 yılı, Culani ve HTŞ için tarihî bir dönüm noktası oldu. Esad rejiminin zayıflaması ve uluslararası desteklerin azalması, HTŞ’nin ilerlemesini hızlandırdı. HTŞ liderliğindeki koalisyon, Suriye’de rejimin kontrolündeki son büyük şehirleri ele geçirerek, Esad rejiminin çöküşünü ilan etti. Ancak Culani’nin geçmişi ve HTŞ’nin radikal kökenleri, bu yeni dönemde nasıl bir rol oynayacaklarını belirsiz hale getiriyordu.
Culani, son dönemde daha yumuşak bir söylemle öne çıktı. Demokrasiye açık bir lider imajı çizmeye çalışan Culani, dinî ve etnik azınlıkların korunacağına dair güvence veriyor. Kürtlerin Suriye halkının bir parçası olduğunu söylüyor.
Batı medyasına verdiği röportajlarda, “Suriye halkı için çalışıyorum” mesajını yineleyen Culani, bir yandan da Batı’nın desteğini kazanmaya çalışıyor.
Culani son olarak Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la Şam’da yaptığı görüşmede kameraların karşısında kravat takarak çıktı. Kravatlı, radikal cihatçı Culani tüm dünyanın ilgisini çeken bir profile dönüştü.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Ancak gömlek ve kravatın ardındaki bu yeni imaj, herkes için ikna edici değil. Muhalifler, Culani’nin geçmişine işaret ederek onun gerçek niyetlerini sorguluyor. Uluslararası toplum ise HTŞ’nin gerçekten değişip değişmediğini anlamaya çalışıyor.
Bugün Muhammed el Culani, hem bir lider hem de bir simge olarak Suriye’nin geleceğinde önemli bir isim olarak öne çıkmış durumda.
Ancak kravatlı bir liderin gölgesinde şekillenen bu yeni dönemde, Suriye halkı ve uluslararası toplum için hâlâ cevaplanmayı bekleyen bir soru var: Bu dönüşüm bir strateji mi, yoksa bir samimiyet ifadesi mi?